Avluda oynayan çocuklar gibi kardeşçe yaşamalıyız
Türkiye’de mülteciler yoksulluk, ayrımcılık, sağlık gibi pek çok dertle mücadele ederken onları ayakta tutan en önemli unsur dayanışma.
Fotoğraf: Volkan Pekal / Evrensel
Kriz ve salgın günleri mültecilere dönük ön yargı duygusunun yanında dayanışma örneklerini ortaya çıkarıyor. Adana’da Türkiyeli ve Suriyeli iki emekçi ailesi avluda oynayan çocukların kardeşliğini kendilerine örnek alıyor. Suriye'den yola çıkıp Türkiye'de komşuluk eden Suriyeli iki kadın mülteci de pandemi sürecinde sırt sırta vererek ayakta kalmanın örneğini sergiliyor. Pazarkule’den umutları çalınan Afganistanlı S.H ise gönderdiği mektupta, “Evrensel’de haber çıkınca eve çok yardım geldi. Pazarkule’den dönen 5 bin kişinin dayanışmaya ihtiyacı var” diyor.
AVLUYA SIĞAN KARDEŞLİK
Volkan PEKAL
Gökhan İMREK
Adana
Tarih boyunca çok sayıda göç almış, farklı kimliklerin birlikte yaşadığı Çukurova; halkların birbirine düşman edilmek istenmesi kadar kardeşlik örnekleri de veriyor. Adana’nın Seyhan ilçesine bağlı Havuzlubahçe Mahallesi’ndeyiz. Saya İşçisi Mehmet Dilbirin’in avlusunda oturuyoruz. Suriyeli Mahmut ve Henna avluda oynayan çocukları gösterek, “Bu kardeşlik her yerde olmalı” diyor.
Suriye’deki savaştan çocukları için kaçtıklarını söyleyen Mahmut, “Geri dönmemiz zor. Çünkü orada ne işim gücüm, ne param var. Her şey pahalı. Savaş başladıktan sonra oradaki paylaşım, yardımlaşma kalktı. Orada şimdi bir işçi günlük 3 bin 500 Suriye Lirası alıyor. Yani günlük 3.5 ekmek parasına çalışıyor. O da iş bulursan. Ya açlıktan ölecektik ya savaştan. En azından burada ekmek 1 lira” diyor.
Suriye’de ailesini elektrikçi olarak çalışarak geçindirdiğini söyleyen Mahmut, “Burada çok iş aradım ancak sürekli bir iş bulamadım” diyor. Neyse ki boyadan bisiklet tamirine, bahçe işine bir çok işten anlıyor. Günübirlik işlerle geçimini sağlıyor. Komşular destek olmak için evlerindeki tamir işlerine Mahmut’u çağırıyor.
‘BİRLİKTE MÜCADELE EDİNCE KAZANDIK’
Evinin avlusuna misafir olduğumuz Saya İşçisi Mehmet Dilbirin bir Kürt emekçi. 1990’lı yıllarda benzer sorunlar yaşadıklarını anlatan Dilbirin, “Mahallede Kürt çok. Göçün ne demek olduğunu bildiğimiz için mültecilere ön yargılı değiliz” diyor. Saya direnişi döneminde Suriyeli işçilerle ortak mücadelenin önemine dikkat çeken Dilbirin şunları dile getiriyor: “Salgın döneminde işsiz kalınca bahçe işlerine başladım. Serviste 30 kişi gidiyorsak 27-28’i Suriyeli. Ama onlar da ekmeğinin derdinde. Aileleri, çocukları var. Bu adamlar çalışmasın mı? Bizim sayada sorunlar tam çözülmüş değil. Ama birlikte hareket ettiğimizde, iş bıraktığımızda bir şeyler kazanabildik.”
‘KOMŞULARLA AİLE GİBİ OLDUK’
Henna’nın hayatı ise Suriye’de olduğu gibi evde çocukların bakımı ve ev işleri ile geçiyor. Hiç çalışmamış ancak Türkçe öğrenmek için kursa gidebilmiş. Zamanının çoğu çocuklarla geçiyor. Çocuklarının okumasını istiyor. Okulda öğretmeni tarafından dışlandığı için okulu bırakmak isteyen 13 yaşındaki kızına izin vermeyeceğini anlatan Henna, “Suriye’de son katta oturuyorduk. Her bomba düştüğünde ev sarsılıyor, çocuklarım korkuyordu. Çocuklarımın için geldim buraya. Okumalarını istiyorum” diyor. Komşuları ile aile gibi olduklarını anlatan Henna, “Her şekilde güvende hissediyorum burada. Çocuklarım güvende oynayabiliyor. Avluda birlikte kardeşçe oynuyorlar. Keşke herkes böyle kardeşçe yaşasa.”
PANDEMİDE SIRT SIRTA VERİLMİŞ BİR KADIN DAYANIŞMASI
Neslihan KARYEMEZ
İstanbul
Aliye ile Neşe Suriye'den göçüp geldikten sonra, İkitelli Mehmet Akif Mahallesi'nde komşu oldular, birbirlerini tanımadan. Pandemi sürecinde yaşanan kıtlık ve dayanışma bu komşuluğu daha da pekiştirdi.
Neşe'nin beş çocuğu var. Evde kanser hastası kaynanası ve kaynıyla yaşıyor. Neşe'nin eşi 2 bin 600 TL maaşla 9 kişilik aileyi geçindirmeye çalışıyor. Aliye ise 9 çocuğu ve kumasının çocuğuyla toplam 12 kişilik aileye bakıyor. Pandemi öncesi 3 oğlu ve eşi düzensiz çalışıyorlarmış. Pandemide sokağa çıkma yasakları başlayınca, işyerleri kapanınca aylarca çalışmamışlar. Ekmeği bölüşerek hayata tutunduklarını söyleyen Aliye ve Neşe' nin dilinden dinleyelim yaşadıklarını…
‘ÇOCUKLARIN PARASINI EV SAHİBİNE VERDİM’
Neşe: "Öyle zor günler geçirdik ki anlatamam. Yeri geldi aç yattık. Aliye ve dostları olmasaydı biz bitmiştik. Ev sahibi çalışmadığımızı bildiği halde kapımıza geldi. Çocuk başına Kızılay'dan 125 TL para almıştım, onları verdim. Geriye 450 lira borcumuz kaldı, yok dedim. Nasıl vereceğiz ne zaman vereceğiz bilmiyoruz, ‘Almasanız olmaz mı’ dedim. ‘Hangi ev sahibi kiracısına bunu yapmış’ dedi. Belediyeyi defalarca aradım, form doldurduk. Ama kimse yardımda bulunmadı. Türkiyelilere yaptılar ama bize yok. ‘Faturalara indirim yapacağız’ dediler, zam yaptılar! İki defa komşular şikâyet etmişler, bu evde koranavirüslü birileri var diye! İki defa kapıma ambulans geldi diye. Oysa benim kaynanam kanser hastası, onun tedavisi için geldiler. Gelip sorsunlar, gelemiyorlarsa uzaktan sorsunlar.”
‘EKMEK İÇİN BORÇ ALDIK’
Aliye: "Türkiye'de hayat bizim için zaten zordu. Salgın sürecinde çok daha zor şeyler yaşadık. Aylarca çocuklarım eşim çalışmadı. Mahallede bazı arkadaşlarımızın desteği olmasaydı çok daha zor olurdu. 3 aydır ne fatura ne kira ödeyebiliyoruz. 12 kişilik nüfus, o gün karnımızı doyursak Allah kerim diyorum. Geçen faturaları yazan görevli geldi. ‘Nasıl ödeyeyim, yok’ dedim. ‘Ben uşağımı aç koyup gelip fatura ödeyemem. İsterseniz kesin’ dedim. Buldukça yevmiye işlere gittim. Ekmek için borç aldık. Türk komşularım 3 ay çalışmadı, paralarını aldılar. Bizi düşünen yok. Hükümet bizi burada boşuna tutmuyor. Para kazanıyor bizim sırtımızdan, biz de çekiyoruz."
ALİYE ABLA OLMASAYDI…
Ali, Neşe' nin eşi. Biz sohbet ederken girdi kapıdan. Çalışalı iki hafta olmuş. Pandemi sürecini nasıl yaşadığını sorduk. Yanıtı yine dayanışmaya işaretti: “Aliye abla olmasaydı bizim halimiz perişandı. Biz üç ayda bittik. Ben çöpte de çalıştım. İşyerinde arkadaşlarım beni çöpte karton toplarken görmüşler. Benimle alay ettiler. Benim çocuklarımın karnı doysun her işi yaparım. Bu üç ayda ölümlerden ölüm beğendik. Türkiye’ye geldim geleli 2 bin lirayı bir arada görmedim. Şu cebimden girip diğerinden çıkıyor. Aykosan’da çalışıyorum. Bugün tam 40 adamı işten çıkardılar. Yarın çalışabilecek miyiz, bilmiyoruz. Bakkala 150 TL borcum var, kapısından geçemiyorum. Ben oruç tutmazdım, bir öğün eksik olsun diye tuttum. Yemeğimiz az olduğunda ben yemedim çocuğum doysun diye. Boğazımızdan geçen ekmeği saymaya başladım. Türkiye Avrupa'dan çocuk başına 120 dolar alıyor, bize verdiği 120 TL. Biz buraya keyfimizden gelmedik. Devlet destek çıksa kimse salgında çıkmaz dışarı. Devlet kimi tutuyor? Para babalarını. Esad da para babalarını tuttu."
SİZİN GAZETEDE HABER ÇIKINCA ÇOK YARDIMLAŞMA OLDU
Afganistanlı Mülteci
Ben Afganistanlı mülteci S.H. Yedi kişilik aileyiz, üçü çocuk. Afganistan’da can güvenliğimiz yoktu. Türkiye’ye 3 sene önce geldik, 2.5 sene Trabzon’da yaşadık. Bize dediler ki: Avrupa’ya sınır kapısı açılmış. Her şeyimizi bırakıp Pazarkule’ye geldik. “İnşallah geçeriz” dedik, maalesef olmadı. Geceleri çocuklarla, dışarıda, çuval ve poşetlerin üzerinde yattık. Üç yaşındaki kızım kalp hastası. Sınırı geçsek durumu belki iyi olur, dedik. Tampon bölgede küçük kızım fenalaştı. Gaz bombası atmışlardı. Nefes alamıyordu. Ambulans aldı Yalova’ya getirdi. Kızım burada biraz iyi oldu. Ama evimizi, paramızı, her şeyimizi kaybetmiştik.
Pazarkule’de bir abi mültecilere yardıma gelmişti, adı Hasan. Sağ olsun orada bize çok yardım etmişti. Yalova’da kimseyi tanımadığımız için onu aradım. Kiralar çok pahalıydı, mecburen ev tutmuştum. Ama içi çok kötüydü, kirayı da veremedik. Hasan abi bir akşam Yalova’daki insanları alıp bize geldi. Kötü evimizi gördüler. Çocuklar için yiyecek getirdiler. Sonra bir gün sizin gazetenizde (Evrensel) haberimiz çıktı. O haberden sonra çok yardımlaşma oldu. Her yerden yardım geldi: erzak, çocuklar için kıyafetler, oyuncaklar. Bize yeni ev bakmaya başladı insanlar. Çocuklarımızı hastaneye götürdüler. Eşimin sigortası yeniden açıldı. Kocam iş buldu çalışmaya başladı.
Pazarkule’de görümcemin saçları döküldü. Saç kıran hastalığı dediler. Gencecik kız ne yaparsın. Haberden sonra hastanede sigortası açıldı. Devlet hastanesinde çok ilaç verdiler, baktılar. Ama bir faydası olmadı. Ona şimdi iyi doktor lazım. “İstanbul, Ankara, Bursa’da iyi doktorlar var” dediler. Belki sesimizi yine duyan olur.
Ben gördüm, Pazarkule’de 5 bin kişi vardı. Şimdi biz biraz kendimizi toparladık, ya onlar ne olacak? Hepsi geri döndü, umutları bitti. Hepsinin yardıma, dayanışmaya ihtiyacı var. Bize yardım eden Türkiye vatandaşlarına, Evrensel gazetesine çok teşekkür ederim.