22 Haziran 2020 23:35

Gazete Duvar Muhabiri Filiz Gazi: Yalan haber üretiliyor, yoktan var ediliyor

Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk. Bugün Gazete Duvar Muhabiri Filiz Gazi anlattı…

Fotoğraf: Filiz Gazi

Paylaş

Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk. Bugün Gazete Duvar Muhabiri Filiz Gazi anlattı…

Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?

Çoğunluğa seslenen yaygın medyanın hali geçmişte de pek parlak değildi. Şimdi ise basın ahlakını yerle yeksan eden şeyler yaşanıyor. Alanında uzman kişiler ekrana çıkarılmıyor. Milyonlarca insanı etkileyecek meselelerde dahi bu böyle. Kilit yerde yayın kesiliyor.  Gündelik yaşamda karşılığı olmayan suni gündemler yaratılıyor. Bırakın gündüz kuşağını ana haberde hurafelere yer veriliyor. Konunun özneleri ya da muhatapları değil aleyhte propaganda yapacak kişiler kanallarda konuşturuluyor. Kadınlar olmadan kadınlar, bilim insanları olmadan virüs, HDP milletvekilleri olmadan HDP’nin konuşulması gibi… Kuyumculuk zanaatini marangozla konuşamazsınız ama yapılan bu. KJ’deki tartışma başlıklarına bakıyorsunuz sonra yukarıya… Gördüğünüz hiçbir suretin konuyla alakası yok. Figürana dönüşen, uzmanmış gibi sunulan ya da her konuda bilirkişi olma iddiasında olan birkaç on kişiyle tüm bunlar yapılıyor. “The Truman Show” filmindeki gibi. Arkada kurulan bir platform var sanki. Bilim insanından hukukçusuna rolünü çıkıp oynayanlar var. Doğrunun çarpıtılması, eksik sunulması ya da maniple edilmesi gibi de değil. Yalan haber, yalan bilgi üretiliyor. Yoktan var ediliyor yani. Kabataş örneği geliyor aklıma. Bir takım deri giymiş adamlar, şunları şunları yaptılar diye. Sonra ne olduğu ortaya çıktı? Hiç. “Post truth” denen çağın örneklerinin en zıvanadan çıkmış hali bu ülkede yaşanıyor.

NE KADAR TARAF VARSA O KADAR ‘GERÇEK’ VAR

Sorunuzun içindeki “Haber alma hakkı”na gelince… Sosyal medyadaki yankı odalarının benzeri aslında medyada da yaşanıyor. Ne kadar taraf varsa o kadar “gerçek” var. Bu kadar apayrı “gerçeklerin” olmasının sokaktaki sonucu apolitikleşen, ezber tümcelerle ömrünü geçiren, milliyetçi hezeyanlarla, kurgularla yaşayan, zaman zaman fantastik siyaset dilinden esinlenen, çok bilen ama aslında hiç bilmeyen bireyler. Bu durumda “Haber alma hakkı” diye bir şeyden bahsedebilir miyiz? Yani hakikaten böyle bir derdi var mı kitlelerin? Son yılların yarattığı ortalama vatandaş için Evrensel’deki bir haber gerçek değil, Evrensel okuyucusu için ise A Haber’inki. Evrensel’den eminiz ama çoğunluk için biz neredeyiz? İçinden çıkılmaz bir hal… “Haber alma hakkı”ndan ziyade “Duymak istenilen haber”den bahsedebiliriz. Bu yüzden öncelikle bu kavramın pratiğinin yerleşmesi gerekiyor. Hakikat dediğimiz şeye teşne kitleler yok karşımızda. Masal olduğunu, yalan olduğunu bilse de taraf olduğunu olumlayan şeyler duymak istiyor insanlar.

"HER ŞEYİ YAPIYOR MUHABİR, EDİTÖR"

Fakat bunların dışında… Tüm bunları konuşmaktan sıra gelmeyen ya da zaten bu da çoğunun işine gelen sıkıntılar var. Türkiye’de dijital basında da, basılı medyada da çok az insanla çok iş yapma derdinde işverenler. Yeri geliyor muhabir, editörlük yapıyor. Her şeyi yapıyor muhabir, editör.  İçerdeki herkes “ortalama” bir iş çıkarmak da zorunda. Haberi en hızlı şekilde teslim etmek gerekiyor. Titiz bir gazetecilik bu koşullarda zaten mümkün değil. Keza bu iş yükü altında, daldan dala habere koşarken ihtisaslaşmak da mümkün değil. Bir iki mecra dışında çoğu meslektaşım emeğinin karşılığını alamıyor. Sahada yan yana gelen muhabirler sorunlarını birbirileriyle paylaşıyor ki tabii ki de paylaşılacak ama politik olan mesele “dedikodu” olarak hayatın içinde yer buluyor. Yani şu mecrada şu arkadaş sorunlar yaşıyor, öbürü de şunları yaşıyor şeklinde sürekli tekrarlanan bir dertleşme hali var. Meselenin ilgili muhataplarla konuşulması ve bir hak arayışına dönüştürülmesi gerekiyor. Bu iş sendikalardan önce aynı kurumda çalışan gazetecilerin ne kadar dayanışma gösterdiğiyle de ilgili.

"DEVLET UZUN ZAMANDIR TİCARİ BİR ŞİRKET GİBİ YÖNETİLİYOR"

Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?

Bazı haftalar ülkenin dört bir tarafındaki adliyelerde gazeteciler yargılanıyor. Aynı gün Çağlayan Adliyesinde bir duruşmadan çıkıp ikinci üçüncü duruşmalara gittiğimiz oluyor.  Bazen aynı saatlere geldiği için duruşmaları bölüşüyoruz. Yani bu sıra dışı bir şey aslında ama bir o kadar da rutinimiz. Gazetecilik faaliyetinin adliye salonlarına taşması başlı başına büyük bir mesele. Yaygın medyada gazetecilik yaptığı iddiasında olanlar diğer gazetecileri hedef gösteriyor. Bir haftaya kalmayıp o gazetecinin evi basılıyor.  “Mafya düzeni” diyor Ahmet Şık. Sanırım başka türlü anlatılacak gibi değil. Buranın devamı sahada da yaşanıyor haliyle. Sarı basın kartına sahip değilseniz sahada hemen hiçbir hükmünüz yok. “Gazeteciyim” diyerek kartınızı gösterdiğinizde “Bu olmaz” yanıtını alıyorsunuz. Sonrasında anlamsız bir tartışma başlıyor. Çalıştığınız kurum, “Bu haber başımıza iş açabiliyor” diyor. Evet, açabilir gerçekten. Haber için haber müdürünüzle kapışabilirsiniz ama bu durum için değil. Mecralar kapanmamak, hedef gösterilmemek için çabalıyor. Siz de o çabanın içindesiniz, çünkü işsiz kalma lüksü olmayan meslektaşlarınız var içerde. RTÜK deseniz neyi, ne amaçla denetlemeyi kendine misyon edinmiş? RTÜK Başkanı “Talimat ve telkinlerini emir telakki eder, başımızın üstüne deriz” diyor. Medya dediğimiz maden şirketlerinin, inşaat şirketlerinin elinde. Bu şirketler usülsüz ihalelerde, rantın, talanın döndüğü yerde adı geçen şirketler. Habertürk Sunucusu Didem Arslan “biz özel sektörüz” dediğinde haklıydı aslında. Habertürk’ün sahibi Ciner Holding bugün termik santralinden, bakır madenine ülkenin her yerinde. Devlet uzun zamandır ticari bir şirket gibi yönetiliyor. Ortaklar arasında medyanın da sahipleri olan yine bu şirketler. Bu yüzden yaptığınız hemen her haber sonrası ifadeye çağrılma olasılığınız çok yüksek ki yaşanan bu. Tek tek basınla ilgili her denetim mekanizması havuz medyası dışında kalan tüm yayın organlarını cendere altına almış durumda. Basın İlan Kurumunun bugüne kadar basın ahlak ve ilkelerinden saptığı için köşelerinden tehditler savuran, kişileri hedef gösteren, çocuk evliliklerini savunan yayın organlarına ceza verdiğini duyduğumuz bir örnek var mı? Yok. (MEDYA SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

Kocaeli'de spor malzemesi üretilen fabrikada çıkan yangın söndürüldü

SONRAKİ HABER

BM İnsan Hakları Konseyi, İsrail aleyhindeki karar tasarılarını kabul etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa