23 Haziran 2020 23:33

Şehirli Karınca Mehmet Güreli

‘Şehirli Karınca’ adlı son öykü kitabında özgün yanını ortaya koyan çok yönlü sanatçı Mehmet Güreli, okurlarını yine sanat ve düşünce dünyasında keşfe çıkarıyor.

Mehmet Güreli / Fotoğraf: Özlem Ertan / Kolaj: Evrensel

Paylaş

Özlem ERTAN

Mehmet Güreli’nin yazılarını ve öykülerini okumak dünyalar, zamanlar, kitaplar, filmler arasında sürprizli bir yolculuğa çıkmak gibidir. Onun kısa ama dopdolu hikayelerine daldığınız anda günlük hayatın alışılagelmiş akışından, uğraşlarından sıyrılır ve sanatın, paylaşmanın, insan zihninin dolambaçlı yollarında yürümenin keyfine varırsınız.

Değişiktir onun kurguları. Girişi, gelişmesi, sonucu aşinası olduğunuz pek çok metninkine benzemez. Mesela bir yazarın yazamama halinin getirdiği iç sıkıntısına dair bir öykü okurken kendinizi bir anda Samuel Beckett, Başo, Günter Grass ya da Frida Kahlo ile hasbihal ederken bulabilirsiniz.

Ezcümle Mehmet Güreli’nin öyküleri de kendisi gibi nevi şahsına münhasırdır. Hem öyküdür hem de deneme. Yıllar evvel Çetin Altan “deneme öykü” demişti Mehmet Güreli’nin yazdıklarına. Güreli’nin kısa süre önce Sel Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı ‘Şehirli Karınca da büyük yazı ustası Çetin Altan’ın bu tanımına uyan metinlerden oluşuyor.

KURGUNUN İÇİNDE KURGU

‘Şehirli Karınca’nın öyküleri merak ve öğrenme arzusu da aşılıyor insana. Yazarın bahsettiği kitapları okumak, filmleri izlemek istiyorsunuz. ‘François Truffaut: Senin ve Benim Gibi İnsanlar İçin Mutluluk Filmlerde Yatar’ adlı deneme öykü, Fransız Yeni Dalga Sineması’nın öncülerinden François Truffaut’nun ıslah evinde geçen çocukluğuna, küçük yaşlarda ortaya çıkan sinema aşkına, öncülerinden biri olduğu Fransız Yeni Dalga Sineması’na, filmlerine dair. Dönemin kalıplarını yıkan özgürlükçü bir sinema anlayışının etrafında birleşen sanatçıların heyecanını hissediyorsunuz bu öyküde. Bir de François Truffaut’nun ‘400 Darbe’ filmini yeniden izlemek istiyorsunuz.

‘Beckett’te Hiçbir Şey Son Bulmaz Dendiğinde’ öyküsünde ise yazarların, hatta pek çok yaratıcı sanatçının yanından ayırmadığı, sayfalarında orijinal fikirler barındıran Moleskine defterleriyle ilgili bir kurgunun kapısını aralıyorsunuz. O defterlerin büyüsü sahiplerinin sonradan kitaba, filme ya da sergiye dönüşecek notlarıyla dopdolu olmasından geliyordu kuşkusuz. Defterlerin ve yaratıcı fikirlerin açtığı kapıdan geçip Samuel Beckett’in yazdığı, Buster Keaton’ın oynadığı ‘Film’in setine gidiyorsunuz sonra. Ardından Mehmet Güreli’nin eski kitaplarından ‘Alope’nin Odası’na adını veren öykü çıkıyor karşınıza. Hani yazarın odasında, kitapların arasında yaşayan fare ile yazar arasındaki ilişkiyi anlatan hikaye… Güreli aynı öykünün içinde kurgular ve dünyalar arasında geçiş yaparken okurunu da sürüklüyor sürprizlerin peşinde. Ve zihin açıyor, merak ettiriyor.

KARA FİLMİN KARANLIĞI

‘Gölgelerin Gizli Misafirleri’ öyküsüne başladığımızda önce bizi bekleyen tehlikenin kokusunu alıyor, akabinde de yerde yatan birinin gölgesini görüyoruz. “Yoksa kısa süre önce cinayet mi işlendi burada?​” diye düşünürken Kara Film’in dünyasına teklifsizce giriş yapıyoruz. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında beliren tekinsiz, ışıksız, belirsiz Avrupa’nın izlerini taşıyan Kara Film akımı için, “Kökenlerine indiğimizde geçen yüzyılın tarifi zor kargaşası içinde savaş sonrası Almanya’sından, Fransa’sından pek çok ize rastlayabiliriz. Baş döndürücü hızda gelişen bir dünya ve büyük bir yıkıma doğru ilerleyen Avrupa… Derken sokaklarda cinayetlerin işlendiği, çocukların tehlikede olduğu, Fritz Lang’ın ‘M’ filmiyle zirveye ulaşan bu karanlık tablo adım adım korkunç bir dünyayı gözler önüne serer,” diyor Mehmet Güreli.

Güreli, daha önce Kara Film’le ilgili bir söyleşisinde dinlediğim, Fritz Lang’la ilgili bir olaydan da bahsediyor bu deneme öyküsünde. Hitler rejiminin hakim olduğu günlerde Nazi Propaganda Bakanı Goebbels, Fritz Lang’dan Alman sinema dünyasının başına geçmesini istemiş. Lang, “Ama ben Yahudiyim,” dediğinde Goebbels’in cevabı şöyle olmuş: “Kimin Yahudi olduğuna biz karar veririz.”

Fritz Lang o an anlamış karanlığın yakında iyice koyulaşacağını ve karısı da dahil kimseye haber vermeden Paris’e doğru yola çıkmış.

Mehmet Güreli’nin deneme öyküleri böyledir işte. Kurguyla gerçeğin, hayal gücüyle bilginin kol kol yürüdüğü bir bahçe gibidir.

ŞEHİRLİ KARINCA

Yazının başında da dediğim gibi Mehmet Güreli de yazdıkları gibi nevi şahsına münhasır bir sanatçıdır. Okuma, öğrenme, yaratma heyecanını hiç yitirmeyen; sevdiği bir kitaptan aldığı lezzeti başkalarıyla paylaşmak isteyen, yaratıcı fikirlerle dolu biridir.  

Günümüzde nesli tükenmeye yüz tutmuş gerçek entelektüellerdendir. Tam bir İstanbul beyefendisidir. Tıpkı son kitabının adı gibi “şehirli karınca”dır. Kitap yazar, film çeker, resim ve beste yapar, şarkı söyler… Çağının ve sanatın tanığıdır. Zihni hep doludur. Onunla karşılaştığınızda çekmeyi tasarladığı filmden, yeni bestelerinden, üzerinde çalıştığı bir öyküden, tamamlamaya uğraştığı tablolarından ya da okuduklarından, izlediklerinden, dinlediklerinden söz eder size.

Mehmet Güreli’yi şahsen tanıma, hatta onunla birlikte dergi hazırlama ayrıcalığına erişmiş insanlardan biriyim ben. Şanslıyım, ondan çok şey öğrendim. Yazdıklarını okumak da Mehmet Güreli ile sohbet etmeye benzer. Sözler hiç durmadan seyahat eder. Yeni yazarlar, sinemacılar, müzisyenler keşfedersiniz. Ve hiç durmadan öğrenirsiniz. İçiniz yaratma arzusuyla dolar. Bence siz de onunla bu yolculuğa çıkın. İşe kapak resmi de Mehmet Güreli’nin imzasını taşıyan ‘Şehirli Karınca’yı okumakla başlayın.

ÖNCEKİ HABER

Diyarbakır'da, lojmanda kalan bekar öğretmenlere ‘genel ahlak’ uyarısı

SONRAKİ HABER

Dayanışmanın gücü ve kırılan ön yargılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa