“Şeytan Yoktur” Bir İran gerçeği
Mevcut sistemin hukuk düzeni içerisinde getirilen düzenlemeler, dini bir diktatörlük altında bedelleri daha ağır ödenen sonuçlar yaratıyor.
Fotoğraf: Pxfuel
E. AVA
İstanbul
“Şeytan Yoktur” dört bölümden oluşan Mohammad Rasoulof’un son filmi. Bu dört parçayı birleştiren unsur ise İran’da uygulanan idam cezası. Filmde işlenen tartışmalı tema sebebiyle lisanssız ve gizli yapılmak mecburiyetinde çekilen “Şeytan Yoktur” yapım süreciyle de İran’daki politik atmosferin bir yansımasını oluşturuyor.
İdam cezası, İran’da gerçekleşen pratikleriyle her zaman İslami hükümetin siyasi ve sosyal krizlerle başa çıkmasının en iyi araçlarından biri olmuştur. Dünyadaki en yüksek infaz oranına sahip olan İran ve mevcut hükümet sanatçılar tarafından eleştiriliyor ve İran sanatının temasına idamı ve nispeten zorunlu bir politik yaklaşımı getiriyor. Son yıllarda, yönetmen Rasoulof, Hükümet tarafından defalarca eleştirel filmler yapmak gerekçesiyle hedef gösterilirken aynı zamanda hapis ve yurtdışına çıkma yasakları gibi yaptırımlarla da karşı karşıya kaldı. Yargıtay'daki cezasının onaylanmasının ardından, Mart 2020’de Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı kazandıktan kısa bir süre sonra ise hapis cezasına çarptırıldı.
Geçmişte filmlerinde tamamen politik içeriğin sert bir tutumla işlendiği yapımlara imza atan Rasoulof, şimdi ise kamera merceğini daha farklı meselelere başka açılardan yaklaşmak için kullanıyor. “Şeytan Yoktur” filminde ana tema idam cezası ve onun bireyler üzerindeki etkisidir aynı zamanda sosyal ve bireysel sorumluluğun konumunu ve etik soruları içermekten de geri kalmaz. Filmin akışı ve ilerleyişi, temel ahlaki sorularla izleyiciyi baş başa bırakır. Filmin başlangıç bölümünde ortaya çıkan ilk soru yarattığı çarpıcı etkiyle izleyiciyi filmin sonuna kadar bir arada tutma potansiyeli taşır. Ancak diğer bölümler, özellikle dördüncü bölüm, İran içerisindeki mevcut durumu bizzat deneyimlememiş izleyiciler açısından anlaşılması zor ve karmaşık bir biçimde kalacak eksikliklere sahip.
SEÇİMLER BİZİ NEREYE GÖTÜRÜR?
Film dört askerin hayatından kesitler sunarken, her birinden beklenen idam cezası memuru olarak askerliklerini yapmalarıyken tercihleri onları farklı maceralara sürüklüyor. Aslında film İran sinemasında sıklıkla karşılaşılan sosyal klişe yorumlardan farklı olarak getirdiği bakış açısıyla oldukça önem teşkil ediyor. Film İran toplumunun can alıcı meselelerden biri olan idam cezasına fazlasıyla radikal bir tutum sergiliyor. Bu dört karakterin, kararlarının nelere yol açtığını İran’daki siyasi ve politik suçların akıbetinin gösterilmesi ile paralellik kurarak ilerliyor. Genç insanların, başka birinin hayatını sonlandırmaya mecbur bırakan İran rejiminin önemli politik özelliklerinden biri teşhir edilirken aynı zamanda bunun karşısında alınan tutumları da gösteren bir tablo çiziliyor.
İnsanlar her zaman mevcut kötü koşullardan kilometrelerce uzakta hissederler ve sıkıntıları başkalarına atfederler. Belki de şeytanın (kötülüğün sembolü olarak) varlığının gerekliliği bu kendini rahatlatma hissidir. Rasulov, bu kavramı ortadan kaldırarak kendi kararlarının sonuçlarını izleyiciye bildirir. Kınama ifadesinden kurtulmak için “memurum ve yapmam gerek” klişesini kullanan bir çalışan ile gerçekten idam cezasını uygulayan arasındaki fark ne kadar derindir?
Film, İran’ın farklı illerinden sunduğu görüntülerle ve hikayenin içine sürükleyen kamera açılarıyla şehrin yarattığı buruk havanın etkisinin dışında aynı anda farklı hisleri birlikte yaşamamıza neden oluyor ve İran sinemasının yeni özelliklerini sunuyor.
GÜNLÜK BİR RUTİN: İDAM ETMEK
Devletin baskı mekanizmasının asıl unsuru olan din ve hukuk, bireysel sorumluluktan kaçabilmenin de imkânını sunar. “Bir mahkûm ölüm cezasını yasal olarak hak etmiştir ve memur sadece işini yapar.” İdam sahnesi, bir kişinin hayatını almanın memur için meyve yemek ve çay demlemek kadar günlük hale getirilmişliğini gösteren en iyi sahnelerden biridir. “Şeytan yok” filminin, tüm bu yarattığı etkinin yanı sıra bireylerin yaptığı seçimleri duygusal bir yerden değerlendirmiyor ve izleyiciyi de buna zorlamıyor. Yalnızca bu seçimin sonuçlarına farklı açılardan bakmakla yetiniyor. Ana olarak çizdiği hatta herhangi bir toplumda da içinde olduğumuz düzendeki hukuka uymanın zor olduğunu ancak diktatörlük boyunduruğu altındaki toplumlarda daha ağır bedellerin ödendiğini gösteren bir yapıya sahip. Belki de bu filmi izledikten sonra şüphe etmemiz gereken en önemli konu, yasaların meşruiyeti ve onu kimler tarafından ne için çıkardıkları olacaktır. Filmin adı, filmin iç içeriğini doğru bir şekilde temsil etmiştir. Gerçekten “Şeytan yoktur” ve farklı koşullarda adım atmak isteyip istemeyenler bizlerizdir.