Bir sarayın gölgesinde bir “kervan”
“Cihadı bilmeyene matematik öğretsek ne olacak ki?” söylemlerinin içerisinde ideolojik bir biçimlendirme aracı olarak AKP'nin eğitim anlayışı gençliğe ne vadediyor?
Kaynak: Max Pixel
Bu “kervan”; ülkede sağlıktan tutalım ekonomiye, spordan tutalım eğitime kadar her alanda yapılacaklara karar veren uygulamaların baş mimarlarından oluşuyor. Bu kervanın konularından birisi de hepimizin bildiği eğitim sistemi. AKP’nin iktidar olduğu günden itibaren üzerinde çok uğraş vererek şekillendirmek istediği fakat kendi içerisinde dahi tam anlamıyla uzlaşarak bir çözüme gidemediği, gidemedikçe de çözümü kervanın üyesini değiştirmekte bulduğu yün yumağı olmuş bir konu…
Tek adam tek parti iktidarı eğitim sistemini tam olarak kendi istediği gibi şekillendirmeye çalışırken kabinede bakan olarak atayacağı kişi için son kararını özel okullar sahibi bir isimden yana vermişti. Son görevlendirme ile birlikte eğitim sisteminin idaresinin özelden gelen ve işi bilen birine verilerek özelleştirme mantığı ile yürütülmesi; bugün salgın koşulları ile birlikte eğitim sisteminde gözlemlenebilen birçok sorunun da ana kaynaklarından biri oldu. Anca eğitim gibi, sistemin oturması ve sistemin sonuçlarının ortaya çıkmasının yıllar alacağı bir alanda birkaç yılda bir sistemin tepeden tırnağa değiştirilmesi, sistemin başındaki kişilerin bilgisizliği, yeteneksizliği, ellerindeki imkânların yetersizliği hatta virüsün hayatımıza getirdiği olumsuz etkiler gibi nedenlerle açıklanamaz. Tersine burada belirleyici olan iktidarı elinde tutan egemen gücün politik ve ideolojik tutumudur.
KAPİTALİZMİN DÜŞÜNÜLDÜĞÜ BİR EĞİTİM
Hiç şüphesiz bu tutumun en büyük ideali eğitim sistemini biçimlendirme çabasının altında yatan yeni nesiller yaratma durumunu gerçek kılabilmek. İktidarın gece gündüz çabaladığı ve eğitim siteminin yeni biçimleri ile birlikte deneyerek yaratmaya çalıştığı yeni nesilden iki beklentisi var. Bunlardan ilki ülkedeki kapitalizmin koşullarının siyasi temsilcisi olarak bu koşulların ve üretim ilişkilerinin devamı açısından gençliği sistemin arzu ettiği gibi ucuz bir iş gücü olarak hem nitelikli hem de niteliksiz kullanmak. İkincisi ise kendi politikalarını kabul eden ve ileriye taşıyacak dinamik kadrolara sahip olabilmek. İşte bu hedefleri göz önünde bulundurduğumuzda eğitim sisteminde yaşanan dönemsel değişikliklerin de bütününde bunlara hizmet ettiğini açıkça görebiliyoruz.
Salgın sürecinde de bu dönemsel değişikliklerin uzaktan eğitim müfredatı içerisinde nasıl konumlandırıldığını açıkça gördük. İlkokullarda EBA isimli sistem ile durum kotarılmaya çalışılsa da daha ilk haftadan öğrencilere idam sehpasında Adnan Menderes’in gösterilmesi gibi ideolojik içerikler, AKP’nin eğitimdeki asıl amacının “yeni kuşakları AKP zihniyetinde yönetmek” olduğunu gösteriyor. Bunu AKP’nin kurmayları da yalanlamıyor zaten açık açık “Muhafazakâr bir toplumun inşası için ‘dindar ve kindar nesilleri’ yetiştirmeliyiz.”, “Cihadı bilmeyene matematik öğretsek ne olacak ki?” gibi söylemlerle eğitimin onlar için ne açıdan kullanışlı olabileceğini kendi propagandaları ile ortaya koyuyorlar. Bu şartlar altında ideolojik ve sistematik bir biçimlendirme alanı haline gelmiş olan eğitim sisteminin ilk yapacağı şey de uzaktan eğitim sorunlarını çözmek, gençlerin sağlığını düşünmek yerine ideolojik atmosferi sağlamlaştırmak olur haliyle. Bunun içindir ki ciddi halk sağlığı sorunlarına yol açabilecek olmasına rağmen sınava girecek gençlerdeki korkuyu gidermek için “Sınava girmek zorunlu değil gibi” çözüm önerisi olmayan öneriler yapılmaktadır.
BU KERVANIN SONU VAR
Eğitim sistemine dayalı olarak sınavların hastalık açısından riskli ortamlarda yapılması, son günlerde değiştirilen ÖTK seçimlerinin kaldırılması meseleleri, salgının getirdiği ekonomik boyut ve siyasi gelişmelerle birlikte değerlendirilmelidir. Ancak özellikle sosyal medyada büyük tepkilere yol açan bu politikaları gençliğin ve halkın reddedeceğini, bu sistem arkasındaki zihniyete giderek artan bir dirençle karşı duracağını söylemeliyiz.
Mevcut eğitim sisteminin ve getirdiklerinin gençliğin büyük çoğunluğu tarafından reddedilmesi ve “seçimlerde görüşeceğiz” argümanlarının gelişmesi; gerici, ideolojik ve özelleştirmeye dayalı sistemin çok ciddi eleştirilmesi, “toplumsal direncin” süreceğinin ilk işaretleridir. Bu direncin salgın gibi olağanüstü durumlarda güçlenmesi laik, demokratik, bilimsel, ana dilde ve parasız eğitim mücadelesinin ilerletilmesin de ana dayanak olacağı, dolayısı ile eğitim alanında süren mücadelenin zeminini keskinleştirip genişleteceği de tartışılmazdır. Bize düşen de taleplerimizi önüne çıkan kimseyi tanımayacağını iddia eden ve her geçen gün arkasındaki gençleri felaketlere sürükleyen bu kervanın karşısında durup artık kendi geleceğimizin kararlarını kendimiz verebileceğimizi göstermek olacaktır.