Gazetecilerin yargılandığı davada 3 gazetecinin tutukluluğunun devamına karar verildi
MİT görevlisine dair haberleri öne sürülerek tutuklanan gazetecilerden Barış Terkoğlu, Aydın Keser ve Ferhat Çelik için tahliye, diğer 3 gazeteci içinse tutukluluk hallerinin devamı kararı verildi.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer / Evrensel
Libya’da hayatını kaybeden MİT görevlisiyle ilgili haber yaptıkları gerekçesiyle tutuklanan 6 gazeteciden Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel'in tutukluluğunun devamına karar verilirken Barış Terkoğlu, Aydın Keser ve Ferhat Çelik hakkında yurtdışı yasağı şartıyla tahliye kararı verildi. Bir sonraki duruşma 9 Eylül'e ertelendi.
Bugün Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayında görülen duruşmada tutuklu gazetecilerin savunmalarını yapmalarının ardından savcı, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel, Mehmet Ferhat Çelik ve Aydın Keser'in tutukluluğunun devamını ve Erk Acarer'in yakalanması talebinin tekrarını istedi. Savcı ayrıca esas hakkında mütalaanın hazırlanması için de süre talep etti.
3 GAZETECİ TAHLİYE EDİLDİ, 3'ÜNÜN TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA KARAR VERİLDİ
Daha sonra kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu bulunan Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Yeni Yaşam Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik'in, "üzerlerine atılı suç vasfına göre delillerin toplanmış olması, tutuklulukta geçirmiş oldukları süre ve kişilik halleri nazara alındığında kovuşturmada adli kontrolün de yeterli olabileceği" gerekçesiyle tahliyelerine hükmetti. Terkoğlu, Keser ve Çelik hakkında "yurt dışına çıkış yasağı"ndan oluşan adli kontrol tedbiri uygulanmasını da hükme bağlayan mahkeme heyeti, "ikametlerinin bulunduğu il sınırını terk etmeme" şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verdi.
Diğer tutuklu gazeteciler Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv Muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ Gazetesi Yazarı Murat Ağırel hakkında ise "atılı suçun vasıf, mahiyeti ve somut delillerin mevcudiyeti" gerekçesiyle tutukluluk hallerinin devamına karar veren heyet, Erk Acarer hakkında ise yakalama kararının devamına ve hakkında beraat kararı verilmesi talebinin reddine hükmetti.
Dosyanın, sanık avukatlarının yargılamanın genişletilmesi taleplerinin olmaması halinde mütalaasını hazırlaması için cumhuriyet savcısına gönderilmesine karar veren heyet, duruşmayı 9 Eylül Çarşamba gününe erteledi.
AV. EMİNAĞAOĞLU: YARGI BAĞIMSIZ OLSAYDI BU DAVADAN SÖZ EDİLEMEZDİ
Duruşma sonrası basına açıklama yapan Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu, yargılanan tüm gazetecilerin serbest bırakılması gerektiğini vurguladı. Eminağaoğlu, "Yargılanan sanıklardan birinin diğerinden farkı yok. Hepsi hakkındaki yakalama ve tutukluluk kararları kaldırılabilirdi, kaldırılmalıydı. Kaldırılmayanlar için sanki 'aleyhte bir kanıt vardı da kaldırılmadı' gibi yorum asla yapılmasın. Bu davanın açılma koşulları bağımsız bir yargı ortamında asla söz konusu olamazdı. Davanın açılması da tamamen yargı bağımsızlığından uzak koşulların yaşanmasından kaynaklanıyor. Yargı bağımsızlığının, basın özgürlüğünün azaldığı dönemlerde böyle davalar ortaya çıkmış, yargının biraz nefes aldığı dönemlerde bu davalar söz konusu olmamıştır. Bugün yargı bağımsızlığında ve basın özgürlüğü konusunda ciddi sorunlar yaşanıyor" dedi.
Baro başkanlarının savunma susturulamaz yürüyüşüne de atıfta bulunan Eminağaoğlu, "Savunma etkin bir şekilde kullanılırsa bağımsız olmayan yargıdan o istedikleri sonucu alamayacaklardır. Onun için savunma susturulmamalı ve bu mücadelede sonuna kadar devam etmelidir" ifadelerini kullandı.
Gazetecilerin yargılandığı davada 3 gazetecinin tutukluluk halinin devamına karar verildi
— Evrensel Gazetesi (@evrenselgzt) June 24, 2020
Av. Ömer F. Eminağaoğlu: Tüm gazeteciler üzerindeki yakalama ve tahliye kararları kaldırılabilirdi. Yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğünde ciddi sorunlar yaşanıyorhttps://t.co/kiG9Vmg3Jf pic.twitter.com/VFyR90ksz5
DAVA ÖNCESİ AÇIKLAMA: HUKUKSUZLUK SONLANDIRILSIN
Dava öncesi İstanbul Adalet Sarayı önünde yapılan açıklamada gazetecilerin yüz günü aşkın süredir özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı vurgulanarak "Bu hukuksuzluğun burada sonlandırılmasını istiyoruz” denildi.
Duruşmada Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv Muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ Gazetesi Yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik ve Yeni Yaşam Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser savunmalarını yaptı.
MURAT AĞIREL: GAZETECİLİK REFLEKSİYLE HAREKET ETTİM
Duruşma Murat Ağırel'in savunması ile başladı. Ağırel, savunmasına, “Hayatım boyunca FETÖ’ye karşı çıktım. Mustafa Kemal’in sözleri doğrultusunda yazarlık yapmaya başladım. Hayatım boyunca yoksul halkın alınteri ile biriktirdiklerinin peşkeş çekilmesine karşı çıktım” sözleriyle başladı.
Kitabının "Pelikan" adlı bölümünde belirttiği isimlerin kendisini hedef gösterdiğini ifade eden Ağırel, "Gazeteciliğin vermiş olduğu haber refleksi ile düzgün, doğru bilgileri ve düşüncelerimi paylaşmak istedim" dedi.
Yaptıkları haberin unsurlarına dair sosyal medyada birçok paylaşım bulunduğunu anımsatan Ağırel, "Dışişleri Bakanlığından emekli olmuş bir büyüğümü aradım. Şehitlerimiz hakkında bilgisi olmadığını sordum. O da benim gibi sosyal medyadan gördüğünü tören yapılmadığı için çok tepkinin olduğunu söyledi. Sosyal medyadaki bilgilerden bahsettik" ifadelerini kullandı.
Sonrasında iddianamede de yer alan paylaşımı yaptığını aktaran Ağırel, "Bu paylaşımı yapmamdaki gayem şehitlerimizin şahadetini yüceltmek ve kahraman olan bu vatan evlatlarının hak ettiği ilgiyi ulaşmasını sağlamaktı. Başka bir amacım, düşüncem, kastım yoktu" dedi ve gazetecilik refleksiyle hareket ettiğini söyledi.
Paylaşımımı yaptıktan sonra hesabının ele geçirildiğini belirten Ağırel, "Paylaşım sadece 43 dakika aktif kalmıştır. Sonrasında hesabımı ele geçirenler tarafından paylaşım kaldırıldı" dedi.
Odatv haberi ile kendi paylaşımı arasında 11 gün olduğunu anımsatan Ağırel, "Odatv haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca ancak haberim oldu. Haberin içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumda ise şaşırdım. Zira ben tören yapılmadığını biliyordum. Bunu da paylaşımımda belirtmiştim" dedi.
İddianamede "7 Şubat MİT krizi" olarak bilinen davaya ve "MİT Tırları" davasına atıf yapıldığını, belirten Ağırel, "Bizim yargılandığımız bu dava ile bağı belirtilmemiş olmasına rağmen, örnek olarak bu davaların hatırlatılmasının nedeni iddianamede yer alan 'planlı hareket' ve 'kast' iddialarının altını doldurma gayretidir" ifadelerini kullandı.
İddia makamının iddiasına delil olabilecek hiçbir bulgu olmadığını vurgulayan Ağrıel, "Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ı tanırım, bilirim. Yurtseverliklerine de kefil olurum. Barış Pehlivan ile en az 14 -15 ay, Terkoğlu ile de o kadar zaman görüşmem olmamıştır" dedi.
MİT'in Libya'da görev yaptığını ilk duyuran kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söyleyen Ağırel, "Cumhurbaşkanı suç mu işlemiştir? Kanunda 'Cumhurbaşkanı' hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT'in nerede görev aldığını nasıl bilebiliriz" diye sordu.
Twitter paylaşımı ile diğer bahsedilen haber ve fotoğraflar arasında bir benzerlik bulunmadını da vurgulayan Ağrıel, "Sistematik ve planlı ise bu plan nedir? Bu konuda iddia makamının sunduğu tek bir delil yoktur. Bu yanlış bir tahmin, niyetten ibarettir" şeklinde konuştu.
Ağrıel ayrıca "'Case officer'ın Türkçe karşılığı olay subayı olmasına, subay sadece TSK'da kullanılmasına rağmen benim istihbarat manasında kullandığımı iddia etmektedir. İngilizce-Türkçe sözlüğe bakınca sadece istihbarat anlamında kullanmadığını çok rahatlıkla görürsünüz" diye belirtti.
İddianamede “Erk Acarer isimli kişi ile eş zamanlı olarak yazılı basın aracılığıyla da duyurularak yaygınlaştırılmaya çalışıldığı" denildiğini de anımsatan Ağrıel, "Erk Acarer’i tanımıyorum. Hiç iletişimim olmadı" dedi.
Ağırel ayrıca "AYM kararına göre korunan MİT mensubunun yürüttüğü görev nedeniyle ifşa olmasının önlenmesidir. Hem hâlihazırda ifşa olmuş bir bilginin suç oluşturmayacağı hem de vefat etmiş bir MİT mensubunun, bence buna ait bilgilerin yürütmekte olduğu herhangi bir görev kalmadığından bu madde kapsamında suç olmadığı bu karar ile açıktır" ifadelerini kullandı.
Ağırel son olarak "Hainlik yapacak kişi kendi resmi Twitter hesabından mı paylaşım yapar" diye sordu.
AYDIN KESER: HABER BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇERİSİNDE YAPILMIŞTIR
Savunma için ek süre talebinde bulunan Murat Ağırel'in ardından Aydın Keser savunmasına geçildi. Keser, "Bu haber ve yazılar bizden önce internet siteleri ve haber sitelerinde yayınlanmış ve basın özgürlüğü içerisinde haber değeri taşıdığı gerekçesiyle yapılmıştır" dedi
Keser sözlerine şöyle devam etti: "4 aydır tecritteyim, eşimle yalnız bir defa görüştüm. Kardiyoloji gitmem gerekiyordu ama Kovid-19 süreciyle cezaevinden sevk edemeyeceğini söyledi."
FERHAT ÇELİK: GAZETECİNİN AÇIK KAYNAKLARLA HABER YAPMASI SUÇ MUDUR?
Keser'in ardından Ferhat Çelik savunma yaptı. Çelik, "Zaten medyanın yüzde 95’i AKP’nin elinin altında. Yüzde 5’i bağımsız ve kendi çabalarıyla yapmaya çalışıyor" dedi.
Çelik devamında "Cumhurbaşkanı Libya’da çıkar birkaç tane şehidimiz var derse, insanlar sorar kim bu diye? Yurt dışındaysa akla ilk gelen askerdir. Gazetecinin açık kaynaklarla haber yapması suç mudur" diye sordu.
Yeni Yaşam’ın 2 haberine de iddianamede yer verilmediğini belirten Çelik, "Haberde her ikisi için de asker ve albay terimlerini kullanmışım. Bu iki haberi savcı iddianameye koymadı. İfademe de yer verilmemiş, sadece hayat hikayem yer alıyor. AKP iktidarının karakteri bu. Gerçeklerin üstünü örtmek için algı oluşturuyor. Ben bu haberi görmedim ama arkasındayım. Görsem de görmesem de sorumlusuyum. Haberimiz ortada, MİT ifadesi geçmiyor. MİT kanunun gazeteciliğin elini kolunu bağlıyor. Ben önceden bilemem kim MİT mensubu kim değil" şeklinde konuştu.
TSK’nin Libya’da olduğuna dair hep haberler yapıldığını ve Erdoğan'ın 6 Ocak’ta da bunu söylediğini vurgulayan Çelik, "Oradaysan kaybın da olur kazanımın da olur. Burada bir kasıt yok, bir ifşa kastı yok. Biz gazetecilik yapıyoruz. Kimseden icazet almayız. Musa Anter’ler, Hrant Dink'ler, Metin Göktepe’lerden devraldık" dedi.
Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye'nin son sıralarda olduğunu belirten Çelik, "Böyle küçük bir olaydan büyük bir suçmuş gibi bir şey yaratmak doğru değil. Vicdanlarda zaten biz beraat etmişiz, özgürüz. Bir ifşa kastı olmadığını belirterek beraatimi talep ediyorum" dedi.
Duruşmaya ara verildi.
HÜLYA KILINÇ: YAPTIĞIM İŞ SADECE VE SADECE GAZETECİLİKTİR
Aranın ardından duruşma Hülya Kılınç'ın savunmasıyla devam etti.
Kılınç, savunmasına "20 yıllık deneyimli bir yerel gazeteciyim. Hayatımda ilk defa böyle ağır bir suçlama ve ilk defa ağır ceza mahkemesi karşısında bulunuyorum" sözleriyle başladı.
"3 Mart 2020 tarihinde imzamla yayınlanan haberde “MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim” suçlamasını kabul etmiyorum" diyen Kılınç, yaptığım işin sadece ve sadece gazeteciliktir olduğunu vurguladı.
Kılınç şöyle devam etti:
"Ben yalnızca gazetecilik yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haberi hazırladım. Suç işlediğime inanmıyorum. Ben de herkes gibi, bu suçlamanın Odatv’nin 'fincancı katırlarını ürkütmesi' nedeniyle yapıldığını düşünüyorum. Umarım yanılırım. Mahkemenizden tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum."
BARIŞ PEHLİVAN: FİİLDEN ZİYADE FAİLİN HEDEF ALINDIĞI BİR DAVA BU
Kılunç'ın ardından Barış Pehlivan'ın savunmasına geçildi. Pehlivan ilk olarak daha önce de "Fethullahçılar" tarafından Odatv'de yer alan asker cenazesi haberi nedeniyle yargılandıklarını hatırlattı.
Pehlivan, "9 yıl önceki Odatv davasında; Fethullahçılar bilgisayarımıza MİT belgelerinin yanı sıra sahte dokümanlar da yerleştirmişti. Kendi yazdıkları gerçek dışı örgüt talimatları üzerinden, haberlerimiz suç olarak gösterilmişti. Tarihin tekerrürüne bakın ki; o davada 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik' ile suçlanmama delil neydi biliyor musunuz? Odatv’de yaptığımız şehit cenazesi haberleri! Ne acı! Aradan 9 yıl geçti, ben yine şehit cenazesi haberi ile tutukluyum" ifadelerini kullandı.
Pehlivan, Libya’ya TSK ve MİT mensuplarının gittiğini, hayatını kaybedenler olduğunu, bunlar arasında MİT mensuplarının da olduğunu, bunların açık kimliklerini ve fotoğraflarını, memleketlerini ve mezarlarının nerede olduğunu, hangi görevlerde ne kadar süre çalıştıklarını ve ailelerinin kimlik bilgilerini sırasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtar Cemali Merter, onlarca sosyal medya hesabı, milletvekili Ümit Özdağ ve onlarca haber sitesi ile gazeteden öğrendiklerini vurguladı.
Temel suçlamanın ‘’MİT mensuplarını ifşa etmek" olduğunu anımsatan Pehlivan, "Soruşturmanın başından bu yana diyoruz ki haberimizde ifşa yoktur. Bizden önce ifşa edilen bilgiler vardır. Bu yüzden suçtan da bahsedilemez. Savcılar bizim savunmamızı doğruluyor, kendi satırlarıyla ve 'ifşanın ifşası olmaz'ı kabul ediyor. Ama bu çıkmaz yoldan çıkmak için, bir çare arıyorlar" dedi.
Pehlivan şöyle devam ett:
"İddianamede ne zaman fotoğraftan bahsedilse, savcılar sık sık şu iddiada bulunuyor: 'Gizlice çekildiği tespit edilen!' Haliyle bekliyorsunuz ki; o fotoğrafın ’gizlice’ çekildiğine dair bir kanıt sunulsun. İddianamede var mı böyle bir kanıt? Yok. MİT’in suç duyurusunda var mı böyle bir iddia? Yok. İstanbul Emniyeti’nin habere dair araştırma raporunda var mı böyle bir tespit? Yok. Yani Odatv’deki haberde, cenazeye MİT mensuplarının da katıldığına dair bir ima dahi yok. Ve keza, şu açıkça görülmüyor mu: Bizden çok önce ’ifşa edilmiş’ bile olsa, açık kaynaklarda onlarca kez yer de alsa, Odatv’deki haberde şehidin soy ismi var mı? Yok. Nasıl şehit olduğu bilgisi var mı? Yok. Anne-babanın isimleri ve soy isimleri var mı? Yok. 110 mahalleye sahip Akhisar’da, cenazenin olduğu köyün/mahallenin adı var mı? Yok. Cenazeye ait video görüntüleri var mı? Yok. İşte tüm bunları, daha önce ifşa olmasına rağmen yayınlamayan Odatv, içinde görevdeki MİT mensuplarının da olduğunu bilse cenazeden o kareyi yayınlar mıydı?"
Hayatın olağan akışı içinde akıl yürütülmesini istediğini ifade eden Pehlivan, "Şehidin akrabası olduğunu beyan eden, 6 yıldır cenazenin kalktığı yerin muhtarlığını yapıyor olan, cenazeye herkesi davet eden kişi cenazeye katılanların MİT mensubu olduğunu bilmediğini iddia edecek ve bu davada tanık olacak… Ama cenazeye siyasi parti temsilcileri ve vatandaşlar katıldı, diyen biz ise o cenaze fotoğrafındakiler arasında MİT mensubu olduğunu bilmemiz beklenip sanık yapılacağız! Böyle adalet olur mu" diye sordu.
Pehlivan savunmasını şöyle sürdürdü:
"Şehidin MİT mensubu olduğunu Hülya Kılınç’tan öğrendiğini ileri süren muhtar, bunu öğrenmesine rağmen MİT mensubunu fotoğrafıyla, ismiyle, ailesiyle, yaşadığı yerle ilk ifşa eden o paylaşımını silmeyecek; bizler tutuklandıktan çok sonra paylaşımını kaldıracak ve tanık olacak! Böyle adalet olur mu?
Suç ile fiil arasında olması gereken zorunlu bağ bu davada yokken neden tutukluyum/tutukluyuz? Çünkü; fiilden ziyade failin hedef alındığı bir dava bu."
Bu kanun yürürlükteyken başka MİT mensuplarının cenazelerinden onlarca karenin yayımlandığı haberleri; MİT Başkanı’nın oğlunun düğününden görüntüleri televizyonların nasıl yayınladığını; MİT mensuplarının fotoğraflarını, görevlerini de yazarak devletin valisinin paylaştığını örnek gösteren Pehlivan, şöyle devam etti:
"Hal böyleyken bu haberler, videolar, paylaşımlar yıllardır açık açık yapılıyorken, onlara bir soruşturma dahi açmayan Türk yargısı, haberinde MİT Kanunu’na uymak için fevkalade hassasiyet gösteren Odatv’ye neden operasyon yaptı" diye sordu.
Pehlivan ayrıca "Çocuğum yarın 'peki, o günlerde sen ne yaptın’ diye sorarsa, başımı eğmeden gözlerinin içine bakıp anlatacağım bir mücadeleyi miras bırakmak istiyorum' dedi.
BARIŞ TERKOĞLU: 20-30 YIL ÖNCE TÜRKİYE, KURUMLARI DAHA FAZLA SORGULANABİLİR BİR ÜLKEYDİ
Barış Pehlivan'dan sonra Barış Terkoğlu savunma yaptı.
"Bu davanın ille de bir yerinde olacaksam savcısı değil, sanığı olmayı tercih ederim" diyen Terkoğlu, bunun sebebine dair şunları söyledi:
"İnsan ancak kafasını kaldırıp ufka baktığı zaman dünyanın yuvarlak olduğunu görebilir. Ben de istikbale baktığımda bu davada verilecek mücadelenin, ülkemin adaletine katkıda bulunacağını ve yargının çürümüş dallarının budanmasına vesile olacağını görüyorum. Emin olun, bu baş aşağı duran fotoğraf düzeldiğinde, bu iddianameleri yazanlar kendilerinden öncekiler gibi işledikleri günahlarla anılacak! Ancak biz; bir fikirde, bir kelimede, bir harfte yaşamaya devam edeceğiz."
Siyasi intikam davalarında kişinin önce infaz edildiğini, yargılamanın ona yetişmeye çalıştığını ifade eden Terkoğlu, "İktidar içindeki çetelerden beslenen sürülerin hakaretleriyle, tutuklayın çığlıklarıyla, ölüm tehditleriyle terbiye edilmeye çalışıldık. Nihayetinde katillerin yapamadığı işe savcılar talip oldu" dedi.
MİT Kanunu'na dayanarak tutuklandıklarını belirten Terkoğlu, bugüne kadarki uygulamaların, bu kanunun karşılığının hapisliği önemsiz kılacak kadar olduğunu gösterdiğini ifade etti ve şöyle devam etti:
"Buna rağmen birileri bizim tutuklu yargılanmamızı istiyordu. Tabiri caizse hesabı peşin almak istiyorlardı. Olağandışılıklara bir gece yarısı komedisi eklendi. Dolandırıcılara ya da hırsızlara tanınan infaz indiriminden Meclise gece 3’te gelen kanunla muaf tutulduk. Türkiye’de halihazırda MİT Kanunundan yargılanan bizden başka kimse muhtemelen olmadığı için bu müdahale bizim için yapılmıştı. Ancak yeni düzenleme yine de 3 yıl hapse denetimli serbestlik hakkı tanıdığı için bir kez daha tutukluluk önemsizleşti. İşte bu durumda, soruşturmaya bir elin değerek tuz eker gibi yeni suçlamalar ekeceğini düşünüyordum. Beklediğim oldu. O elin sahipleri görülüyor ki bu iddianameye 2. ve 3. imza olarak düştü. Kısıtlılık getirilen iddianameden bizzat bu savcıların Sabah Gazetesine yaptığı sızıntıları, ya da açık usul hatalarını herkes biliyor."
Tablonın çok açık olduğunu ifade eden Terkoğlu, "İstanbul’daki savcıları da Ankara’daki savcıları da hatta MİT’i de birileri harekete geçirdi. O 'birileri' kimse Odatv’den başlamak üzere herkese tezgâh kurdu" dedi.
Davaya konu olan haberin yorum içermeyen basit bir haber olduğu belirten Terkoğlu, "20-30 yıl önce Türkiye, kurumları çok daha sorgulanabilir bir ülkeydi. Kamu görevlilerinin en azından gazeteciler peşini bırakmazdı. Şimdi bizi daha da geri götürmeye çalışıyorlar. Tekrar söylüyorum, Odatv’de yayımlanan haberde böyle bir sorgulama yok. Ama bu dava hiçbir ifşa içermeyen sade bir cenaze haberini yargılayarak bütün sorgulamaların şimdiden önünü kapatıyor" ifadelerini kullandı.
Odatv, Birgün, Yeni Yaşam, Yeni Çağ gazetecilerinden oluşan 'çorba'da en küçük bir koordinasyon bulunamadığını vurgulayan Terkoğlu "Hal öyle ki ben, Odatv’deki haberi yapan Hülya Kılınç ile hayatımda hiç konuşmadığım gibi mahkeme kapısında tanıştım. Bu kadar koordinasyonsuzuz" dedi.
"Şu hale bakın" Terkoğlu, iddianamedeki "o hali" şu sözlerle aktardı:
"Cenazenin MİT’ten olduğu anlaşılmasın diye 'Teşkilat Başkanı' pankartıyla gönderilen çelenk, koca fotoğraf makinesiyle yapılan 'gizli çekim', belediye başkanından milletvekiline koca ilçenin katıldığı 'gözlerden uzak' tören, aynı zamanda kahvehane işleten muhtardan öğrenilen 'devlet sırrı', 100 yaşındaki Millet Meclisi’nde kameralar önünde açıklandığı halde 'kimsenin bilmediği bilgi', MİT mensubu olduğu anlaşılmayınca savcılığa 'bunlar MİT mensubu' diye yazı yazan bir 'istihbarat kurumu'...
Bu Pembe Panter kılıklı trajikomik senaryoya neyse ki bir kanun bulunabilmiş, bir dava açılabilmiş!"
EREN EKİNCİ: MİT MENSUBU OLDUĞUNU BİLMİYORDUM
Duruşma, iddianameye şüpheli olarak dahil edilen Akhisar Belediyesi Basın Birimi Görevlisi Eren Ekinci'nin savunması ile devam etti.
Ekinci, savunmasında şu ifadeleri kullandı:
"Vatanını milletini seven bir insan olarak 'vatana ihanetle' suçlanıyorum. Suçlamaları kabul etmiyorum. Hülya Kılınç dışında salonda bulunan sanıkları tanımıyorum.
MİT mensubunun cenaze töreni esnasında caminin içinde ve dışında fotoğraf çektim. Bu konuda bilgilendirilmemiştik, benden başka da fotoğraf çekenler ve video çekenler vardı. Hülya Hanım aradı, buluşmak istediğini söyledi ama mümkün olamayacağını belirtti. Elimde şehit cenaze fotoğrafları olup olmadığını sordu. O ana kadar şehidin TSK mensubu olduğunu biliyordum. MİT mensubu olduğunu bilseydim başka yollarla verebilirdim fotoğrafı. Doğrudan dahil olmadığım bir şeyin içerisindeyim. Üstüme atılan suçlamaları kabul etmiyorum."
SAVCI, GAZETECİLERİN TUTUKLULUĞUNUN DEVAMINI İSTEDİ
Duruşmaya verilen aranın ardından mahkeme başkanı, savcıya mütalaasını sordu. Duruşma savcısı, gazetecilerin tutukluluk halinin devamını ve Erk Acerer hakkındaki yakalama kararının devamını talep etti.
Savcı esas hakkında mütalaanın hazırlanması için de süre istedi.
AĞIREL'İN AVUKATI: BU İNSANLARIN KAÇMA ŞÜPHESİ YOK, TAHLİYELERİNİ TALEP EDİYORUZ
Savcının bu talepleri üzerine tutuklu gazetecilerin avukatları söz aldı.
Murat Ağırel'in avukatı Ruşen Gültekin, "Ben ülkemde adalet olduğuna inanıyorum ve bunu sağlamak için de elimden gelen mücadeleyi yapmak istiyorum. Bu mahkemenin huzurunda arz edildi, benim müvekkilimin bütün bilgilileri internetten toplamıştır. Murat’ı kesseniz Türkiye ile ilgili bir bilgiyi kimseye vermez. Bir kere şeklen iddianamede Murat’ın diğer sanıklarla bir bağlantısı yok. Olması gerek. Sizin önünüze ayrı ayrı gelmeliydi. Bu iddianamede ne anlatılıyor, biz anlamıyoruz. MİT mensubu gemiye kendi adıyla binmiyor. Olayda ifşa gerçekleşmemiştir. Müvekkilimin bu suçu işlemediğine ben kalben inanıyorum. Bugün Türkiye’de tutuklama, kanayan bir yara. Murat’ın kızı uyumuyor artık. Tutukluluk artık bir tutsaklık haline geldi. Vicdanınıza sesleniyoruz; bu insanların kaçma şüphesi yok, kovsanız gitmez. 16 kilo verdi bu çocuk içeride evlat özlemi yüzünden. Adli kontrol talebiyle tahliyesini talep ediyoruz" diye konuştu.
KESER'İN AVUKATI: İDDİANAME CİDDİYETSİZ ANCAK SALGIN CİDDİ
Aydın Keser'in avukat Sercan Korkmaz ise "Söylenecek hiçbir şey kalmadı. Şapkadan tavşan çıkartamayacağız. İddianamenin ciddiyetsizliği ortada ama ciddiyeti olan bir durum var ise o da salgın ortamıdır" dedi.
Ferhat Çelik'in avukatı Özcan Kılıç da "Bu haberler vefat eden mit mensupların görevdeyken değil vefat ettikten sonra yapılıyor. 22 Şubat’ta ihale Murat Ağırel’e yıkılıyor. Mail hesapları hackleniyor. Vefat etmiş ve gazeteci cenaze haberi yapıyor. Sanki MİT mensubunu görevdeyken ifşa etmiş, hayatlarını tehlikeye atmış gibi gösteriliyor. Hakikaten mantığa uygun değil. 30 yılda en rahatsız olduğum dava bu oldu. Bu tür davalar da haber olur" ifadelerini kullandı.
HÜLYA KILINÇ'IN AVUKATI: İDDİANAME, BERBEROĞLU KARARINDAN KOPYALANMIŞ
Ardından Hülya Kılınç'ın avukatı Celal Ülgen' in beyanına geçildi. "İddia makamı bir zoru başarmak istemiş" diyen Ülgen, "Bir taraftan Yeniçağ bir taraftan OdaTV, bir tarafta Yeni Yaşam'ı almışlar, 'Bir örgüt oluşturabilir miyiz?' diye iddianame yazmışlar. İddianameyi hazırlayan savcı, suç olarak MİT kanununun 27. maddesini gösterdi. Peki 329. madde nereden çıktı? İddianamenin hukuki değerlendirme bölümü, Yargıtayın Berberoğlu kararından kopyalanarak alınmış. Bunu sözcük hatalarından ve ne kadar tekrar ettiğinden anlıyoruz. Burada Hülya Kılınç için 329. madde uygulanamaz. Bir şeyin farkındayız, mahkemenizi suçlamıyorum ama Türkiye’de uzun süredir hukuk tutulması yaşıyoruz, buradan çıkış yolu aramamız gerekiyor" diyerek Hülya Kılınç'ın tahliyesini talep etti.
"GAZETECİLİĞİ TARTIŞACAĞIMIZ YER BURASI DEĞİL"
Ardından Barış Pehlivan'ın avukatı Hüseyin Ersöz söz aldı.
Ersöz şunları söyledi: "Soruşturma aşamasında bir sürü hukuksuzluk yaşandı. Belki bunlar sizlerin önüne gelmedi ama müvekkillerimiz avukatsız tutukluluk incelemesine maruz kaldı. İddianamenin ortasında, burada yer alan suçlamalarla ilgisi olmayan iki olayı da koydular. Biri, Barış Pehlivan'ın darbedilmesi meselesi, diğeri de Arel hakkında iki farklı karar verilmesi. Burada sizin hukuk adamlığınıza yönelik savunmalar gerçekleşti, gazeteciliği tartışacağımız yer burası olmamalı. Şimdi her akşam tartışma programlarında koca koca adamlar çıkıp 'Libya' da ne olacak?' diye konuşacak ama Cumhurbaşkanı'nın söylediklerinin peşine düşmeyecek. Kusura bakmayın, gazetecilik bu değil. Burada yer alan suçlamaların hepsi gazetecilik faaliyetidir, hepsi ifade hürriyeti kapsamındadır."
Ersöz, "Talebimiz haksız bir şekilde tutuklanmış, hayatlarından 19 ayı çalınmış olan ve üstüne 3,5 ay daha eklenmiş müvekkillerimizin tahliyesidir" diye konuştu.
"TERKOĞLU NEDEN HÂLÂ TUTUKLU?"
Barış Terkoğlu'nun avukatı Yiğit Akalın, "Eren Ekinci'nin ifadesi 21 Nisan'da alındı, yani iddianameden iki gün önce. İddianameden iki gün önce dahi 329. madde ortada yoktu. Huzurdaki davada OdaTV özelinde hiçbir suç unsuru yoktur. Barış Terkoğlu hâlâ neden tutuklu?" diye sordu.
Akalın şöyle devam etti: "İddianamede Barış Terkoğlu'nun ismi sadece 'sorumlu haber müdürü' olması nedeniyle yazıyor. Müvekkilimin huzurda olmaması gerekiyor. 329. maddeden tutuklu değiliz, esas hakkında savunma yapmıyoruz, tahliye talebinde bulunuyoruz ve 329. maddeden değil 27. maddeden tahliye talebinde bulunuyoruz" diye konuştu
Mahkeme, karar için duruşmaya ara verdi.
KARAR AÇIKLANDI: 3 GAZETECİNİN TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA KARAR VERİLDİ
Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Yeni Yaşam Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ve Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik'in yurtdışı yasağı şartıyla tahliye edilmesine karar verdi. Öte yandan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv Muhabiri Hülya Kılınç ve Yeniçağ Gazetesi Yazarı Murat Ağırel'in de tutukluluk hallerinin devamına karar verildi.
Duruşma 9 Eylül Çarşamba gününe ertelendi.
DAVA ÖNCESİ BASIN AÇIKLAMASI: BU HUKUKSUZLUK BURADA SON BULSUN
Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'nde görülecek dava öncesi Haberin Var Mı İnisiyatifi basın açıklaması gerçekleştirdi.
Açıklamaya Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü ( RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker ve Mahmut Tanal, Bağımsız Milletvekili Ahmet Şık, TİP Milletvekili Erkan Baş, HDP milletvekilleri Hüda Kaya ve Dilşat Canbaz, Sanatçı Orhan Aydın, Ressam Bedri Baykam, çok sayıda parti temsilcisi, tutuklu gazetecilerin aileleri, avukatları ve çok sayıda gazeteci katıldı.
"Gazetecilere özgürlük", "Gazetecilik suç değildir" pankartı açan kitle ellerinde, "Korkmuyoruz, Susmuyoruz", "Özgür basın demokrasinin geleneğidir", "Özgür basın susturulamaz", "Haberci tutukluysa haberin olmaz", "Gerçekler hapsedilmez" dövizleri taşıdı.
“ASIL MESAJ BİZLERE...”
Haberin Var Mı İnisiyatifinden Mehveş Evin basın açıklamasını gerçekleştirdi. Evin şunları söyledi:
"Son 10 yılda defalarca olduğu gibi yine bir gazeteci davası için bir aradayız. İçi boş bir iddianame ile gazeteciler Silivri'de tutsaklar. Tezgahla, tuzaklar birbirini izledi. Meslektaşlarımızın özgürlüğü elinden alınırken asıl mesaj bizlere, dışardaki gazetecilereydi. Bizleri de susturmak, korkutmak istiyorlar. Musa Anter'in, Uğur Mumcu'nun, Metin Göktepe'nin... sustuğunu gördünüz mü? Asla. Kavgamız da sevdamız da dayanışmayla sürecek. Yargıçlardan adil olmalarını ve meslektaşlarımızı serbest bırakmalarını istiyoruz. Onlar tutukluyken hiçbirimiz özgür değiliz."
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ise şöyle konuştu:
"Habere, haberciye düşman olan bir iktidar olduğu sürece burada olmaya devam edeceğiz. Birlikte dayanışmayla bu zor günleri aşacağız. 6 arkadaşımız yüzü aşkın gündür özgürlüklerinden mahrum bıtakılmakta. Onlar Silivri'de biz burada direniyoruz. Özgürlüğümüz için direneceğiz."
DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren iktidar gazetecilerin tutuklu kalmaları için özel bir çaba gösterdiğini söyledi.
TGC: TÜM GAZETECİLER SERBEST BIRAKILMALI
TGC'den Sibel Güneş, tutuklu tüm gazetecilerin serbest bırakılması çağrısında bulundu:
"15 yıldır iktidar haberin özgürce dolaşımını engelleyerek basını da engelliyor. Biz haberin serbest bırakılmasını, 184 tutuklu gazetecinin serbest bırakılmasını istiyoruz. Tutuklu tüm meslektaşlarımızla ve aileleriyle dayanışma içerisinde olacağız."
RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu ise “Dünyada gazeteci hapseden ilk üç ülkeden biriyiz. Gazetecilerin bu cenaze töreniyle ilgili bilgileri ilk değil. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü olarak bu hukuksuzluğun burada sonlandırılmasını istiyoruz” dedi.
HDP: TABLO İÇLER ACISI
HDP Milletvekili Hüda Kaya burada yaptığı açıklamada gazetecilerin derhal serbest bırakılması çağrısında bulundu:
"Adliye sarayı denilen şu meydanda eşitliğin, özgürlüğün gerçekleşmesini istiyoruz. Bunun için bir kez daha toplandık. Ülkemizin içinde bulunduğu tablo içler acısı. Her birimizin derdi insanca yaşamak. Gerçeklere, habere yasak getirilmesin. İnsanların özgürlüğü gasbdilmesin hepimizin mücadelesi bu."
CHP: MASUMİYET YİNE CEZAEVİNDE
CHP Milletvekili Tuncay Özkan ise, "Masumiyet yine cezaevinde" dedi. Özkan şöyle devam etti:
"Masumiyetin bir daha cezaevinde kalmasını istemiyoruz. Bundan derhal geri adım atmalılar. Masumiyetin, adaletin bu denli yıprandığı bir ortamda sorunların çözülmesi mümkün değil. Zulüm çok büyüdü. Korkutanlar en çok korkanlardır. Derhal arkadaşlar serbest bırakılmalı. Hepimiz Türkiye'nin geleceği için bir araya gelmeliyiz. Hep beraber gazetecilik suç değildir diyoruz."
İYİ PARTİ: GERÇEK GAZETECİLİK HAPSEDİLDİ
İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ise yaptığı açıklamada, "Gerçek gazetecilik hapsedildi" diyerek şunları söyledi:
"Hırsızlığa, talana karşı korkmayan kalemler hapsedildi. Basını korkutulan bir ülkede adaletten söz etmek mümkün değil. Adaletin çığlığı gazetecilerin, baro başkalarının çığlığıdır. Haksız yere hapsedilen bütün gazetecilerin yanındayız."
(MEDYA SERVİSİ)