ÇGD Genel Başkanı Can Güleryüzlü: Gazetecilik AKP iktidarları döneminde işgale uğradı
Gazeteciler üzerindeki baskıları ve basının durumunu konuştuğumuz Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Can Güleryüzlü, "Gazetecilik, AKP iktidarları döneminde işgale uğradı" dedi.
Fotoğraf, Can Güleryüzlü'nün kişisel arşivinden alınmıştır.
Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk. Bugün Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Genel Başkanı Can Güleryüzlü anlattı…
Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren düşünce ve ifade özgürlüğü alanında hep inişli çıkışlı, son dönemde de hep iniş seyrinde bir grafik çizmektedir. Bunun sosyolojik (din, gelenek) birçok nedeni olmakla birlikte siyasal etkiyi başa koymak kaçınılmaz bir gerçektir. Emek karşıtı, merkezi-otoriter, akılcılığı dışlayan ve üretimi birlikte tüketim temeline indirgememiş siyasal anlayışlar ‘düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı’na karşı da yok sayıcı bir tutum almaktadır. Bu anlayışın üzerine bina edilmiş bir sisteme yerleşen AKP iktidarında geride bıraktığımız yıl da önceki 17 yıllık dönem boyunca da net olarak görülmüştür ki ‘kendisinden olanlar’ dışında her türlü düşüncenin ifadesi ve hak arayışı faşist yönetimlerde olduğu gibi bastırılmaktadır. Geçen sürede aralarında daha çocuk yaştakilerin de olduğu birçok vatandaş öldürülmüş, yaralanmış; sadece bir mitinge katıldığı, slogan attığı, afiş astığı için haksız yere cezaevlerine konulmuş, hayatları karartılmaya çalışılmış, bazıları hayatlarına kıymak zorunda bırakılmıştır. Bu dönem, düşünce ve ifade özgürlüğünün katledildiği bir dönem olmanın yanı sıra aynı zamanda katledenlerin korunduğu, ‘kamu görevi’ adı altında işlenen suçlara dokunulmazlıkların sağlandığı bir dönemdir.
"İKTİDAR, İLK OLARAK SAHİPLİK YAPISINI DEĞİŞTİRMEYE ÇALIŞTI"
Düşünce ve ifade özgürlüğünün somutlaştığı mesleklerin başında gelen gazetecilik de AKP iktidarları döneminde, kendisinden önceki süreçlerin çok ilerisinde saldırıya ve işgale uğramış; kimliksizleştirilmiş, içeriksizleştirilmiştir. 21 yüzyılda önemi, etkisi ve iş çevreleri için ‘çok kazançlı’ bir hale gelen basın-yayın faaliyeti iktidarların neredeyse varlıklarını da dayadığı temel araçlardan biri olarak görülmüş; algıları yönlendirme ve oluşturmak için kontrol altında tutulması gereken bir yapıya çevrilmek istenmiştir. Basın-yayın kurumları bu doğrultuda adeta iktidarların sözcülüğü görevini üstlenir hale sokulmuş; sermaye gruplarının tamamen kontrole alınması ve iktidar-sermaye ilişkilerinin iç içeliğiyle istenen amaçlara ulaşılmıştır. AKP iktidarları döneminde bu iç içelik gizli saklı değil aleni yapılır hale gelmiştir. İktidarın yanında olduğunu, seçim sonuçlarını birlikte balkonlara çıkarak kutlayanlar gazete, televizyon sahibi olmuştur.
İktidar, basını güdümüne almak için yasadışı yollar da dahil olmak üzere her türlü aracı kullanmış; ilk olarak sahiplik yapısını değiştirmeye çalışmış, değiştiremediği kurumları özellikle mali tehdit mesajları ve izleyen parasal cezalarla susturmak istemiş, buralarda susturamadığı gazetecileri davalar ya da işsizlikle karşı karşıya bırakmıştır. Geçen yıllar itibariyle Türkiye’nin tarihi birçok alanda olduğu gibi gazetecilik mesleği açısından da kara bir dönem olarak yazılmıştır.
"İKTİDARIN GÜDÜMÜNDE PROPAGANDA AYGITIYLA KARŞI KARŞIYAYIZ"
Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?
En diplerde olduğumuz hem uluslararası ölçekte yapılan kıyaslamalar hem de ulusal düzeydeki raporlara yansıyan değerlendirmelerde net gözükmekte. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün her yıl yayınladığı ‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke içinde geçen yıl 154’üncü sırada yer alan Türkiye, yine uluslararası ölçekte çalışmalar yürüten Gazetecileri Koruma Komitesi’nin ‘Hapisteki Gazeteciler Raporu’nda en fazla gazetecinin içeride olduğu ülke durumundadır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’nin ‘Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 100. sırada olduğunu dikkate aldığımızda gelinen noktanın vahameti daha iyi anlaşılmaktadır. Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak ulusal ölçekte her ay yayınladığımız raporlarımız da, basına yönelik sansür uygulamalarının söz konusu istatistiklerin daha da ilerisinde olduğunu ortaya koymaktadır.
Dünya ölçeğinde – ABD, Çin ve bazı Avrupa ülkeleri de dahil – basına yönelik baskıların arttığı da bir gerçektir. Bunun nedeni, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten gittikçe uzaklaşan otoriter anlayışların iktidarlara gelmesidir. Bu ülkeler açısından belli düzeylerde ‘geçici’ olarak değerlendirilebilecek süreç, Türkiye açısından sistematik olarak yıllardır sürmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünü esas alması gerekirken güvenlik bürokrasisi anlayışıyla istediklerine ‘terörist’ muamelesi – üstüne bunu gazetecilik adı altında savunarak – yapan gazeteci görünümlü kişilerden, kamu güvenliği sorumluluğunu üstlendiğinin farkında olmadan gazetecilere hakaret ve tehditler savuran bakanlara; basına yönelik çifte standartlı sansür kurumlarından (RTÜK, Basın İlan Kurumu), devletin en tepesindeki kurumda yetkilendirilmiş (Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı) kişilerin, yasal hiçbir dayanağı ve hukuki izahı olmayan keyfi kararlarla meslektaşlarımızın kazanılmış haklarına el koyması ve daha fazla sıralayacağımız o kadar baskı aracı üretilmiş durumda ki tam anlamıyla hiçbir hukuki ve etik kural tanımayan, iktidarın güdümünde büyük bir yalan ve propaganda aygıtıyla karşı karşıyayız.
GERÇEKLERİ YAZAN GAZETECİLER VE ÖRGÜTLERİ HEP VAR OLMUŞTUR
Süreç göstermiştir ki bir ülkenin yazılı ve görsel basını ne kadar sermayeye, dolayısıyla da iktidarın kontrolüne sokulmuşsa ‘kamuoyunun doğru haber alma hakkı’, olaylara tarafların görüşlerinin olabildiğince eşit yansıması temelli ‘tarafsızlık ilkesi’, her türlü ayrımcılığa ve kışkırtıcılığa karşıtlık gibi ‘temel insan hakları üzerinden yayıncılık’ anlayışı o kadar ortadan kalkmıştır. İktidar ve iktidara dayalı güç odakları bu etik kuralları ne kadar yok etmeye çalışsa da hem mesleğin gereği hem de onurlu bir yaşam için çıkan, yakın zamanda 25. yaşını kutlayan Evrensel gibi gazeteler ve gerçekleri yazan gazeteciler ve onların örgütleri de her zaman direnmiş ve var olmuştur. (MEDYA SERVİSİ)