26 Haziran 2020 00:03

Gazeteci Faruk Balıkçı: Gerçeklikle halkın arasına duvar örülüyor

Gazeteciler üzerindeki baskıları ve basının durumunu konuştuğumuz Gazete İstasyon Haber Editörü Faruk Balıkçı, 90'larda bile gazeteciliğin bu kadar zor bir dönemden geçmediğine vurgu yaptı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk. Bugün Gazete İstasyon Haber Editörü Faruk Balıkçı anlattı.

Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?
Basın özgürlüğünün olmadığı ülkelerde demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. 35 yıldan beri gazetecilik mesleğini sürdürmekteyim.  12 Eylül dönemi, 90’lı yıllarda bile gazetecilik mesleği bu kadar zor bir dönemden geçmedi. Sadece iktidarın basın üzerindeki baskısında öte gazetecilik ilkelerini bir kenara bırakarak bazı medya grupları da ahlaksızca söylemleriyle gazeteciler hedef gösteriliyor artık.

"GAZETECİLİK VİCDANININ SESİNİ DİNLEMEKTİR"

90’lı yıllarda Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun medyada ‘’Bu bir milli maçtır. Tribünlerde yerinizi almalısınız’’ açıklamasına rağmen bugünler yaşanmamıştı. Yani evrensel gazetecilik değerlerini bir kenara bırakıp bağımsız, özgür gazetecilik yerine iktidarın sesi olacaksınız denildi. Günümüzde ise sadece iktidarın sesi olmakla kalmayıp, TV’ler de açıkça hakaret ederek gazetecilerin tutuklanmasını isteyen yeni bir dönem başladı. Son bir yılda gazeteci diyemiyorum kendilerine gazeteci diyenler türemeye başladılar. Gazetecileri TV ekranlarından tehdit ederek, hakaret ederek tutuklanmasını istemeleri basın ahlakının nereye vardığını gösteriyor. Gazetecilik mesleğimi sürdürdüğüm Diyarbakır’da karşılaştığım istisnasız herkes, ‘Gazetecilik bitti’ diye yorumluyor. Aslında bu yorumla gazeteciliğin ne kadar baskı altında olduğunu dile getiriyorlar. Bu kadar otoriter bir baskının altında halkla gerçeklik arasına duvar örmek yatıyor. Halkın haber alma hakkını elinden alarak gerçeklikle halkın arasına duvar örülüyor.  Bu duvarı yıkmak isteyen gazeteciler, ya gözaltına alınıyor, ya tutuklanıyor. Gazeteciliğin biçimi de değişmeye başladı. Gazetecilik ahlakı taraflara söz hakkı vermeyi gerektiriyor. Ama, görüyoruz ki TV kanallarında HDP tartışılırken, hiçbir HDP’li ekranlara çıkarılmıyor, savunmasız bırakılıyor. Yüzde 0,22 oy alan Doğu Perinçek ekranlara çıkarılarak 6 milyon oy alan bir siyasi partiye küfrettilerek, kriminalize ediliyor Buna da ‘tercih’ meselesi denilerek savunuluyor.  Aslında ahlaksızlığı tercih olarak kabul ediyorlar. Hitlerin propaganda bakanı Goebbels, ‘’Bana vicdansız bir medya verin size bilinçsiz bir toplum yaratayım’’ demiş. Gazetecilik aynı zamanda vicdanının sesini dinlemektir.  Bir taraftan gazeteciliği vicdanının sesini dinleyerek görülmek istemeyenleri yazanlar var, bir taraftan da gözleri görmek istemeyen, gazetecilik etiğini bir kenara bırakıp vicdanı değil cüzdanı tercih eden bir medya grubu var. İlk kez Gazeteciliğin bu kadar vicdansızlaştığı bir dönem yaşıyoruz. Gazetecilik tarihinde kara leke olarak yerlerini alacaktır. Çünkü hiçbir dönem basın özgürlüğü bu kadar kuşatılmadı ve basın etiği bu kadar bir çöküntü yaşanmadı.

"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ EVRENSEL ÖLÇÜDE BİR YERE OTURTMAK MÜMKÜN DEĞİL"

Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor? Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?
Sınır tanımayan gazeteciler örgütünün dünyadaki 180 ülkede 2020 dünya basın özgürlüğü endeksine göre 154. Sırada yer alıyor. Aynı zamanda Dünya genelinde en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülkelerden biridir Türkiye’dir. Aslında bu istatistik Türkiye’de basın özgürlüğünün nerede durduğunun fotoğrafıdır. Önce gazete, TV, radyolar kapatıldı. Sonra gazeteciler gözaltına alındı, tutuklandı. Bunlarda yetmedi Sarı Basın kartları iptal edildi, ilan kesme cezaları verildi. Türkiye’de basın özgürlüğünü ne demokratik normlar ne de evrensel ölçüde bir yere oturtmak mümkün değildir. Hiçbir iktidar döneminde bu kadar TV, gazete, radyo kapatılmadı, bu kadar gazeteci tutuklanmadı, ceza almadı. Bağımsız olması gereken Basın İlan Kurumu kendini sansür makamı yerine koyarak ayakta kalan gazetelere de hukuksuzca ilanlarını keserek iktidarın basın üzerindeki baskısına destek vererek yaşatmamaya çalışıyor. Gazetelerin sesini kısmaya yönelik, politik bir durum olduğu gibi yeni medya düzeni halkın değil iktidarın sesi haline getiriliyor. Yaptığın bir haberin karşılığı olarak ilan kesme cezası vererek kontrol altına almayı sağlamak, gazetenin otosansür işleyişi sağlanmak isteniyor. Basın İlan Kurumunun dahi yerel gazetelere nasıl müdahale ettiğini yaşadığım bir olayı anlatayım. Bir yerel gazetenin internet sayfasına verdiğim röportajda, Basın İlan Kurumu gazeteyi arayarak bazı ifadelerden rahatsız olduğunu ve çıkarılması gerektiğini belirtince, Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni ‘ilanları kesileceği’ nedeniyle istenmeyen ifadeleri silmek zorunda kaldı. İktidarın basın sektörüne egemen olduğu bir dönemde halen mesleklerini onurluca sürdüren gazeteciler var. Aslında gazeteciliğin önemi bugünlerde ortaya çıkıyor. Haberin özgür olmadığı yayın yasakları, sansür, oto sansürün sürdüğü bir dönemde halkın haber alma hakkını sağlamaya çalışan bir avuç gazeteci bedel ödeseler de karanlığa karşı mum yakmaya devam ediyorlar. (MEDYA SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

Son 24 saatte 1458 kişi Kovid-19'a yakalandı, 21 kişi hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

İngiltere İşçi Partisi’nde “solcu” tahammülsüzlüğü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa