26 Haziran 2020 00:31

Erhan Keleşoğlu: Libya, iç siyasete yansımaları açısından Suriye değil

Libya'daki gelişmeleri Siyaset Bilimci Dr. Erhan Keleşoğlu ile konuştuk. Keleşoğlu, “Libya, iç siyasete yansımaları açısından asla Suriye değil” dedi.

Akademisyen Erhan Keleşoğlu

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Libya’daki gelişmeler siyasetin gündemindeki yerini koruyor. Ortadoğu’yu takip eden Siyaset Bilimci Dr. Erhan Keleşoğlu, “Libya, iç siyasete yansımaları açısından asla Suriye değil” dedi.

Keleşoğlu, “Orada Kürt meselesi, mülteciler de dahil olmak üzere güvenlik sorunları üstünden yükseltilen 'beka tehdidi' söylemi iç siyasetin mütemmim cüzüydü” şeklinde değerlendirdi.

Erdoğan’ın Suriye’de aldığı desteğinin Libya’da sağlamasının zor olduğuna vurgu yapan Keleşoğlu, Libya’nın son dönemde icat edilen “Mavi Vatan” tabiriyle gündeme sokulmak istediğinde işaret etti.

Türkiye kamuoyu Libya’yı uzak bir ülke olarak gördüğü için algının değişmesi kolay olmayacağını ifade eden Keleşoğlu, “Erdoğan bu nedenle “bekaya yönelik tehdit” kadar Libya müdahalesinin ekonomik getirilerine de vurgu yapıyor. Ancak ekonomik kriz ortamında halk kitlelerinin hayatında gerçek bir değişim yaratmadan bu söylemin ek bir siyasal desteğe tahvili son derece zor” diye konuştu.

Erhan Keleşoğlu’nun sorularımıza yanıtları şöyle:

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun Ankara ziyaretini iptal etmesinin ardından Türkiye’den Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da yer aldığı heyet Libya’ya giderek Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayez Al Sarraj ile görüştü. Moskova ve Ankara’dan gelen bu iki diplomasi hamlesini nasıl yorumlarsınız?

Anladığımız kadarıyla Rusya ve Türkiye arasında Libya konusunda bir uzlaşmaya varılamamış. Rusya Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin Sirte-Cufra hattına yönelik saldırısının durdurulması, petrol hilali denen Doğu Libya’daki (Barka) bölgelerin Hafter yanlısı güçlerin elinde kalması konusunda ısrarcı. Bu temelde bir ateşkes istiyor. Türkiye ise Sirte ve petrol bölgelerinin ele geçirilmesinden sonra UMH’nın masaya oturmasından yana. İki tarafın da kabul edilebileceği koşulların oluşması için diplomatik çabalar hala sürüyor ve sahadaki askeri güçler beklemede.  

Erdoğan hükümetinin Libya’da kazanabileceği kısmi askeri başarının iç siyasete yansıması nasıl olur?

Libya, iç siyasete yansımaları açısından asla Suriye değil. Orada Kürt meselesi, mülteciler de dahil olmak üzere güvenlik sorunları üstünden yükseltilen “beka tehditi” söylemi iç siyasetin mütemmim cüzüydü. Suriye’ye yönelik müdahalelerin Erdoğan’a verilen desteği kısa vadeli olsa da yükselttiğini gözlemek mümkün. Libya ise son dönemde icat edilen bir tabir olarak “Mavi Vatan”a yani Türkiye’nin karasularına, kıta sahanlığına ve münhasır ekonomik bölgelerine yönelik Doğu Akdeniz’deki tehditler bağlamında yine beka stratejisinin uzantısı olarak iç siyasetin gündemine sokulmaya çalışıldı. Ancak Türkiye kamuoyu Libya’yı uzak bir ülke olarak görüyor ve ne yapılırsa yapılsın kamuoyundaki bu algının değişmesi hiç de kolay değil. Erdoğan bu nedenle “bekaya yönelik tehdit” kadar Libya müdahalesinin ekonomik getirilerine de vurgu yapıyor. Ancak ekonomik kriz ortamında halk kitlelerinin hayatında gerçek bir değişim yaratmadan bu söylemin ek bir siyasal desteğe tahvili son derece zor.

"FRANSA’NIN SİYASAL SERMAYE YATIRDIĞI TARAF AVANTAJINI KAYBETTİ"

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye yönetiminin Libya’da “tehlikeli bir oyun” oynadığını ve bunun hem Avrupa hem bölge için bir “tehdit” oluşturduğunu söyleyerek, “Türkiye’nin Libya’daki rolüne müsaade etmeyeceğiz” dedi.  Macron, Türk ve Fransız donanmalarının Doğu Akdeniz’de karşı karşıya gelmesiyle ilgili de “NATO’nun beyin ölümünün kanıtı” ifadesini kullandı. Macron’un açıklamaları nasıl değerlendirilmeli?

Macron uzun süredir Hafter’i ve Tobruk hükümetini destekliyor. Kendisi Hafter’in Nisan 2019’dan sonra Trablus’a yönelen taarruz neticesinde kesin zafer kazanabileceğine inananlardan birisiydi. Ocak 2020’den itibaren Türkiye’nin UMH’ya yönelik askeri desteğini artırarak Hafter güçlerinin Batı Libya’daki etkinliğini kırması Fransa’yı endişelendirdi. AB’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunu temin için yürüttüğü Irini Operasyonu’nun da en önemli destekçilerinden oldu. Fransa açıktan Türkiye’yi ambargoyu delmekle ve Suriyeli İslamcı milisleri Libya’ya taşımakla suçlarken Hafter’e silah desteği veren BAE, Rusya, Mısır’ı, Sudanlı, Çatlı, Rus paralı askerleri ise hiç zikretmiyor. Sonuçta Fransa’nın siyasal sermaye yatırdığı taraf avantajını kaybetti. Macron’un açıklamalarını da bu bağlamda değerlendirmek gerek.

Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el Sisi Libya sınırına yakın bir hava üssünü ziyareti sırasında Ulusal Mutabakat Hükümeti Birlikleri’nin Sirte’ye girmesinin Mısır için kırmızı çizgi olduğunu ifade ederek, askeri müdahale tehdidinde bulundu. Mısır’dan gelen bu açıklamanın Libya’daki gelişmelere yansıması nasıl olur?

Mısır Libya açısından sahadaki en önemli aktörlerden birisi. Hafter’in rol model olarak aldığı Sisi yönetimi Hafter’e uzun süredir askeri ve siyasi destek veriyor. Libya’nın doğusu, sadece coğrafi değil sosyo-kültürel yakınlık itibarıyla da Mısır tarafından doğal nüfuz alanı olarak görülür. Bu bağlamda Sisi’nin tehditini ciddiye almak gerekir. Ancak bir çok siyasal gözlemci Mısır’ın sınıra asker yığmakla yetineceğini; ötesine geçmeyeceğini düşünüyor. Ben de onlardan birisi olarak Mısır’ın ABD’nin pozisyonuna göre hareket edeceğini, Amerikan onayı almadan böyle bir harekat riskini almayacağını düşünenlerdenim. Geçtiğimiz Pazartesi yani Sisi’nin açıklamasından sonra ABD AFRICOM Komutanı, ABD Libya Büyükelçisi Norland  ile birlikte Batı Libya’yı ziyaret etti ve UMH lideri Sarrac ile görüştü. Norland, dış güçlerin Libya’ya müdahalesine karşı olduklarını ve BM’nin Libya’ya yönelik silah ambargosu kararını desteklediklerini açıklarken ABD’nin daha aktif olacağının sinyalini de verdi. Unutmayalım ki Mısır 1979 Camp David Anlaşması’ndan beri İsrail ile birlikte her sene 1.5 Milyar USD ABD askeri yardımı alıyor. ABD’nin Doğu Libya’daki Rus varlığından rahatsızlığı da aşikarken, bu varlığı güçlendirecek bir Mısır müdahalesi uzak ihtimaldir. Erdoğan hükümeti de kanaatimce durumu böyle okuyor.

"DİPLOMATİK KANALLAR NEDEN KULLANILMADI?"

Libya, özellikle Suriye’de 9 yılını geride bırakan savaşın yarattığı yeni dengelere bağlı olarak ve Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynaklarının paylaşımı ve bunların geçiş yollarının denetimi bakımından stratejik bir yerde duruyor. Bu bağlamda, bu sürecin hem küresel egemen güçler hem de bölgesel güçler arasındaki ilişkilere nasıl etkileri olur?

27 Kasım 2019’da Libya UMH ve Türkiye arasında deniz sınırlarının düzenlenmesine ilişkin anlaşma Doğu Akdeniz’de sözünü ettiğiniz güç mücadelesinin yeni ve önemli bir unsuru oldu. UMH’nın Libya’nın tamamını temsil etmediği, anlaşmaların Hafter denetiminde bulunan Tobruk’taki meclis tarafından da onanması gerektiği dolayısıyla anlaşmanın hukuken kadük olduğu yönündeki itirazlara karşın Türkiye’nin bu hamlesi sıkça Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan tarafından oluşturulan ve dışarıdan Fransa tarafından desteklenen ittifakı dengeleme arayışı olarak değerlendiriliyor. Tabii şu soru da sorulabilir. Doğu Akdeniz’de son on senedir bu ittifak adım adım inşa edilirken Türkiye neden sessiz kaldı? Diplomatik kanallar neden kullanılmadı? Gelinen noktada Türkiye’nin hesabı, çoğu İsrail ve Mısır deniz alanları içerisinde kalan doğal gaz kaynaklarının Avrupa’ya denizaltından bir boru hattı ile iletilmesine ilişkin Yunanistan-İsrail ve Güney Kıbrıs arasındaki mutabakatı boşa düşürmek; bypass edilmeyi engellemektir. Eğer hayata geçirilebilirse Libya anlaşması ile varılan 30 km’lik sınırın bunu sağlaması hedeflenmektedir.  Öte yandan bu hattın ekonomik rasyonalitesi de çokça tartışılıyor. Avrupa’nın bir numaralı doğal gaz tedarikçisi Rusya da (yüzde 40) anlaşılacak sebeplerle bu hatta hiç sıcak bakmıyor. Mısır da büyük yatırım yaptığı LPG tesisleri aracılığıyla bu doğalgazın dünya pazarına sürülmesinden yana. ABD açısından Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımı (farklı ekonomik kısıtlar ve mülahazalardan ötürü) stratejik bir öncelik değil; ancak Rusya gibi rakiplerinin güçlü mevziler kazanmasını da istemiyor. ABD’nin bu tavrının yarattığı boşluk, sözü edilen uluslararası aktörlerce doldurulmaya çalışılıyor. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Batman'da AVM'de çıkan yangın kontrol altına alındı

SONRAKİ HABER

Diyarbakır’da DTK'ye yönelik operasyonda en az 42 kişi gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa