CHAZ/CHOP: Seattle’ın postmodern mikrodevrimi
ABD’nin Seattle kentinde yaşayan Emrah Bayram, protestolar sırasında oluşturulan, kimi ırkçı grupların saldırıyla tehdit ettiği “Özgür Capitol Hill” bölgesine dair izlenimlerini yazdı.
Fotoğraf: Emrah Bayram
Emrah BAYRAM
Seattle
George Floyd’un beyaz bir polis tarafından boğazına basılarak adeta infaz edilmesini hepimiz kanımız donarak ekranlarımızın başından izledik. Ölmekte olan bir insanın son sözleri, bir yandan hepimizin yüreğimizi parçalarken diğer yandan da bu çığlıklar karşısında istifini bozmayarak “yaptığı işe” aldırmazca devam eden polis memuru Derek Chauvin ve o bu cinayeti işlerken izleyen diğer üç polise yönelik öfkemizi kamçıladı.
Polisin anlam ve işlevi bu vesileyle Amerika başta olmak üzere tüm dünyada sorgulanmaya başlandı. Öyle ki halkın güvenliğini sağlaması gereken polisin halkın güvenliği için en büyük tehdit olduğu bir kez daha karşımıza çıktı ve bize Romalı şair Juvenal’ın o dizesini hatırlattı:
Quis custodiet ipsos custodes? (Bekçileri kim bekleyecek?)
Oysa bu infazdan belki de çok daha şaşırtıcı olanı sonrasında yaşananlardı. Sosyal medyanın da gücüyle görüntüler bir anda viral hale gelerek internete erişimi olan milyarlarca kullanıcı tarafından büyük bir öfkeyle izlendi. Bu öfkenin eyleme dönüşmesi gecikmedi ve başta cinayetin işlendiği Minneapolis olmak üzere Amerika’nın neredeyse her şehrinde ırkçılık ve polis karşıtı gösteriler patlak verdi. Gösterilerin ilk günleri oldukça şiddetli çatışmalara sahne oldu ve göstericiler Minnesota polis merkezini ve onlarca polis aracını ateşe verdiler. Bu olaylar Amerika’nın diğer şehirlerine de sıçramakta gecikmedi ve göstericiler birçok şehirde polisle karşı karşıya geldiler. Gösteriler Amerika’yla da sınırlı kalmayarak birçok ülkeye yayıldı ve beyaz ırkçılığıyla polis şiddetine karşı küresel bir öfke seli haline dönüştü.
Irkçılık ve polis karşıtı gösterilerin en temel sloganlarından bir tanesi “Black Lives Matter” idi. Yani “Siyahların hayatı önemlidir”.
Siyahların hayatının yüzlerce yıldır önemli olmadığı, henüz 1960’lı yılların sonuna kadar siyahların beyazlarla aynı otellerde kalamadığı, aynı otobüslere binemediği, aynı okullarda eğitim alamadığı, aynı semtlerde yaşayamadığı Amerika Birleşik Devletlerinden yükselen bu çığlık bu anlamda tarihi bir öneme sahipti.
"SEATTLE SAVAŞI"
Kıta Amerika’sının en Kuzey batısında yer alan, Kanada ile sınır komşusu ve Pasifik Okyanusunda kıyısı olan Washington Eyaletindeki Seattle şehri, en başından beri en yoğun protestoların yaşandığı şehirlerin başında geliyordu. Burada göstericiler yer yer polis araçlarını ateşe verdiler.
Seattle, dünya halk hareketleri tarihinde önemli yeri olan ve anarşist geleneğin çok kuvvetli olduğu bir şehir olagelmiştir. 1999 yılında Seattle, şehirde düzenlenen Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantıları sırasında yoğun protestolara sahne olmuştu.
On binlerce kişinin katıldığı gösterilerde Seattle anarşistler tarafından adeta yakılıp yıkılmıştı. Bu gösteriler bu yüzden “Battle of Seattle” (Seattle Savaşı) olarak da anılır.
Dünya Ticaret Örgütü’ne yönelik tepki olarak ortaya çıkan bu protestolar kısa sürede evrilerek kapitalizm ve küreselleşme karşıtı bir isyana dönüştü. Seattle Savaşı o tarihe kadar Amerika sınırları içinde küreselleşme karşıtı tepkilerin şüphesiz en şiddetlisiydi ve bu yüzden çığır açtı.
Öyle ki Seattle Savaşını, “Occupy Wall Street”ten geçerek Gezi Direnişi’ne ve nihayetinde BLM (Black Lives Matter) hareketine kadar ulaşan global kapitalizme karşı global isyan zincirinin ilk halkası olarak değerlendirebiliriz. Stuart Townsend’in yazıp yönettiği ve ünlü aktris Charlize Theron’un da rol aldığı 2007 yapımı Battle in Seattle (Seattle’da Savaş) isimli filmde 1999 yılındaki bu protestolar detaylı bir şekilde işlenir.
George Floyd’un ölümünden sonra da Seattle kendisine yakışanı yaparak bu cinayete karşı çok şiddetli bir tepki gösterdi. Seattle protestolarına on binlerce kişi katılarak ırkçılık ve polis şiddeti karşıtı tepkilerini ortaya koydu. Bu tepkinin bir sonucu olarak kısa sürede Seattle’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Her ne kadar Seattle protestoları BLM’in bir alt kolu olarak ortaya çıktıysa da, kısa sürede kendi dinamikleri çerçevesinde evrilerek farklı bir boyuta ulaştı ve bir mikrodevrim olarak dünya direniş tarihine yazıldı. Bu terim bazılarına çok iddialı gelse de Seattle deneyimi çerçevesinde yaşananlar bu terimin kullanımını mecbur kılmakta. Peki gerçekte Seattle’da neler yaşandı?
"ÖZGÜR CAPITOL HILL"
Bu soru en başından beri benim de kafamı meşgul ediyor ve BLM hareketinin ulaştığı noktayı gözlemleme adına yaşadığım şehir olan Seattle’daki gösterileri yakından takip ediyordum. Seattle protestoları özellikle Seattle Polis Merkezini ve bu binanın hemen karşısında yer alan Cal Anderson Parkını kapsayan Capitol Hill Mahallesi etrafında yoğunlaşıyordu. Zaten özerk bölge “Özgür Capitol Hill” anlamına gelen “Free Capitol Hill” olarak da anılıyordu.
Burada hemen bu parka adını veren Cal Anderson’la ilgili bir parantez açmak gerekiyor. Cal Anderson 1948-1995 tarihleri arasında yaşamış, Washington Eyalet Meclisi ve Eyalet Senatosunda görev almış yerel bir siyasetçi. Anderson’u meşhur yapansa onun Washington Eyaletinin ilk açık gay siyasetçisi olmasıdır.
1995 yılında AIDS’den hayatını kaybetmesinden sonra 2003 yılında Capitol Hill Mahallesinin tam göbeğinde yer alan Broadway Parkı’na adı verildi, böylece eskinin Broadway Parkı yeninin Cal Anderson Parkı oldu.
Capitol Hill ile ilgili olarak, buranın LGBTİ+ topluluğu ve aktivistlerin yoğun olarak yaşadığı ve gece hayatının oldukça hareketli olduğu bohem bir mahalle olduğunun da altını çizelim.
İşte Seattle protestoları en başından beri bu Cal Anderson Parkı etrafında yoğunlaştı. Göstericiler buraya adeta yerleşerek gösterileri kalıcı hale getirdiler. Polis başlarda bu protestolara göz yumsa da, özellikle 8 Haziran’dan sonra şiddetli müdahaleler başladı. Polis bu müdahaleler sırasında Seattle Belediye Başkanı Demokrat Partili Jenny Durkan’ın göstericilere verdiği “polisin kimyasal kullanmama sözü”ne rağmen biber gazı, göz yaşartıcı sprey ve ses bombası kullandı. Ayrıca polisle orduya bağlı Ulusal Muhafızlar göstericilere zırhlı araçlarla müdahale ettiler. Bu müdahaleler sırasında her ne kadar Türkiye için “sıradan” kabul edilse de, Amerika için hiç de öyle olmayan görüntüler ortaya çıktı.
Ama buna rağmen göstericiler geri adım atmayarak polis şiddetine karşı kararlı bir şekilde direndiler. Bu kararlı direnişin bir sonucu olarak polis geri çekilerek 8 Haziran 2020 tarihinde bölgeyi boşalttı. Polisin bölgeyi terk etmesinin peşinden göstericiler Cal Anderson Parkı ve çevresindeki 6 sokağı “işgal ederek” özerkliklerini ilan ettiler ve Capitol Hill Autonomous Zone (Capitol Hill Özerk Bölgesi) bu şekilde doğdu.
BÖLGE NASIL ÖRGÜTLENİYOR?
Göstericiler burada yer alan polis merkezine üstünde “Bu yer artık Seattle halkının malıdır” yazan dev bir bayrak asarak burayı bir polis cinayetleri sonucu hayatını kaybetmiş insanların anıldığı bir açık hava müzesine çevirdiler. “Seattle Polis Merkezi” yazısını da “Seattle Halk Merkezi” olarak değiştirdiler.
Polis şiddeti ve ırkçılık karşıtı gösterileri en başından beri yakından takip etmekte ve desteklemekteydim. Ancak özerklik ilanı gerçekten benim bile beklentilerimin ötesinde çok ileri bir talepti. Bunun sonucu olarak bölgeyi içinde yer alarak yakın bir şekilde gözlemlemeye başladım. Buradaki gözlemlerimi sizlerle paylaşacağım:
● Bölge içinde kesinlikle bir hiyerarşi yok, bu anlamda hareketin bir liderinden, öncüsünden bahsedilmiyor. Her ne kadar Seattlelı Rapçi Raz Simeone’ın adı anaakım medyada “Çete başı” olarak yansıtılsa da, durum aslında bu şekilde değil zaten Raz Simeone de bu iddiaları reddediyor.
● Bölge içinde karma bir ekonomik yapı var, bölge içinde yer alan bazı esnaflarla dolarla satış yapma izni verilmiş olsa da, bunun dışında dolar neredeyse hiçbir yerde geçmiyor. Yiyecek, su, temizlik gibi tüm temel ihtiyaçlar gönüllülük temeli üzerinden şekilleniyor. İsteyen çeşitli alanlarda faaliyet gösteren komitelerin içinde yer alabiliyor. Temizlik komitesi, organizasyon komitesi, sokak sanatı komiteleri vs içinde yer alınabiliyor. Buna rağmen bölge içinde kimi tarımcılık girişimleri olsa da gerçek anlamda bir ekonomik üretimden söz edilemeyeceği için, bölgenin ihtiyaçları hâlâ bağışlar üzerinden şekilleniyor. Bölgenin kendi kripto para birimini oluşturması tartışılsa da bu konuda henüz bir gelişme yaşanmadı. Zaten bu yüzden bölge tam da özerk olamadığını, hâlâ bağışlara bağlı olduğu ve hâlâ federal hükümetten taleplerde bulunduğunu göz önünde tutarak, adını Capitol Hill Organized Protests (Capitol Hill Örgütlü Protestoları) ve daha sonra da Capitol Hill Occupied Protest (Capitol Hill İşgalli Protestosu) olarak değiştirdi. Buna rağmen sosyal medyada bölgeyi nitelemek için gerek #CHAZ gerek de #CHOP ‘hashtag’lerinin her ikisi de kullanılmaya devam ediliyor, keza CHOP kelimesi İngilizcede “pirzola” ve “doğrama” dahil olmak üzere birçok anlama geldiği için her iki ‘hashtag’in beraber kullanıldığı aramalar daha özgün sonuç getiriyor.
● Bölgeyi polis terkettikten sonra, güvenlik önemli bir konu haline geldi. Özellikle özerk bölgenin ilan edimesinden önce arabasını kalabalığın üstüne doğru süren ırkçı bir Amerikalının göstericilerin tepkisi üzerine aracından inip silahını çekerek bir göstericiyi hafif şekilde yaralaması ve 6 Haziran Cumartesi gecesi saat 2:30’da yaşanan ve bir siyah Amerikalının ölümü, bir diğerinin yaralanmasıyla sonuçlanan silahlı saldırı vakası sonucu bu konunun aciliyeti iyice arttı. Bölge içinde en başından beri silahlı güvenlik görevlileri var. Bu görevlilerin bazıları uzun namlulu tüfeklerle bölge sınırları dahilinde devriye dolaşıyorlar. Bu tip silahları bulundurmanın ve taşımanın Washington eyaleti yasaları çerçevesinde tamamen yasal olduğunun da altını çizelim. Bölge güvenliğini özellikle John Brown Gun Club (John Brown Silah Kulübü) üyeleri sağlıyor. Bu kulüb, Redneck Revolt isimli aşırı sol bir örgütün alt kolu konumunda. Bu noktada şunu da aydınlatmak gerekir ki CHAZ/CHOP protestocuları silahı hükümete karşı bir şehir savaşında kullanılacak bir araç olarak değil kendi yarattıkları bu küçük devletsiz ve sınıfsız dünyada kendi güvenlikleri sağlamanın aracı olarak görüyorlar. Konuştuğum bazı silahlı John Brown Silah Kulübü üyeleri bana Kuzey Suriye’deki özerk yapıdan etkilendiklerini aktardılar.
● Özerk bölge sakinleri kendilerini yönetimsel model olarak “anarşist komün” olarak tanımlıyor. Bu anlamda da aslında her türlü yönetimsel modele karşı çıktıklarının altını çiziyorlar. Bölgede herhangi bir lider, başkan vs yok.
● Burada çeşitli konu başlıkları üzerinden tartışmalara katılıp görüşlerinizi başka insanlarla paylaşabileceğiniz kafe formatlı tartışma grupları var. Bu tartışmalardan çıkan sonuçlar ve insanların paylaşmak istedikleri görüşleri renkli post-it’lere yazılıp panolara asılıyor.
● Özellikle haftasonları çeşitli konserler ve etkinlikler oluyor. Bunun dışında sokak sanatçıları her vesileyle sanatlarını bölge sınırları içinde paylaşıyor.
● Özellikle bir siyahın ölümüyle sonlanan son silahlı saldırıdan sonra bölge içinde güvenlik önemli bir sorun haline geldi. Yine dün yaşanan silahlı saldırıda yaralanan DeJuan Young, New York Post gazetesine, bunun ırkçıların düzenlediği bir nefret saldırısı olduğunu dile getirdi. Proud Boys ve Klu Klax Klan başta olmak üzere bazı ırkçı grupların bölgeye yönelik tehditleri devam ediyor. Seattle polisi bu tehditler karşısındaki sessizliği devam ediyor. Özellikle Amerika’nın bağımsızlık bayramı 4 Temmuz’da ırkçıların bölgeye kapsamlı bir saldırısı olabileceği konuşuluyor. Kimi ırkçı gruplar sosyal medya üzerinde bu konuda hazırlık yapıyor. Bu saldırıların bir sonucu olarak bölge içinde güvenlik önlemleri ve silahlı görevlilerin sayısı artırıldı.
● Herkese açık panolarda CHAZ/CHOP deneyimlerinden edinilen bilgiler paylaşılıyor.
● CHAZ/CHOP kendi varlığını devam ettirmek için ekonomik özerkliğin önemini kavramış durumda. Kimse gelecekte bu hareketin nereye evrileceğini bilemese de, buradaki tarımcılık girişimleri bu insanların kalıcı olma niyetini net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu anlamda Gezi Direnişinde duymaya alışık olduğumuz “eve dönün” çağrılarına burada rastlasak da, bu çağrıların işgal bölgesi sınırlarında pek karşılığı yok gibi.
● CHAZ/CHOP kendi çok renkli kültürünü her fırsatta açığa vuruyor. Bu kültürde sokak sanatının en güzel ve en politik örneklerine rastlamak mümkün.
● CHAZ/CHOP içinde LGBTİ+ topluluğu ve kültürü önemli bir etkiye sahip. Bu etkiyi bölgenin her köşesinde net bir şekilde hissedebiliyorsunuz.
● Sanıldığının ve yansıtıldığının aksine bölge içinde sadece anarşistler yok, ama onlarla beraber bir çok sosyalist grup ve sendika da bu oluşuma destek sunuyor.
● Bölgenin her yerinde net bir şekilde kapitalizme ve ırkçılığa karşı bir tepki var. Bu tepkiyi adeta her hücrenizle hissediyorsunuz.
● Bölgeye birçok uluslararası demokratik kurum ve kuruluş da destek veriyor. Bunlar arasında Afrikan enternasyonalizmini destekleyen kurumlar da yer alıyor.
● Bölge sınırları dahlinde Kovid-19 önlemlerinin “büyük çoğunlukla” uygulandığını görebilirsiniz. Maskesiz dolaşmanız durumunda görevliler sizi uyarabilir. “Sosyal mesafe ırkçılık karşıtıdır” sloganıyla bu yaklaşımı net olarak hissedebilirsiniz.
● Bölgede merkezi Seattle’da bulunan dünyanın en büyük firmalarından Amazon’un patronu ve dünyanın en zengin işadamlarından Jeff Bezos’a yönelik yoğun bir tepki var.
● Protestoların başlıca talepleri arasında polisin bütçesinin azaltılarak bu masrafın sağlık, eğitim gibi toplumsal hizmetlere aktarılması ile yargılanan göstericilere yönelik tüm suçlamaların düşürülmesi gibi talepler yer alıyor.
● Bölge içinde beyaz ırkçılığının yok edilmesi gerektiği her vesileyle vurgulanıyor.
● En başından beri 1999 Seattle Savaşı’nın temel sloganı olan “World is Watching” (Dünya izliyor) sloganı kullanılıyor. Gerçekten de burada olup bitenler burada bulunan göstericiler tarafından sosyal medya üzerinden tüm dünyaya ulaştırılıyor.
Capitol Hill’de durum bu şekilde. Burada yaşanan üretim ilişkilerindeki farklılaşmalar sosyopolitik anlamda kimi kalıpları geçersiz kılıyor. Bu noktada ortaya çıkan yeni statükoyu tanımlamak için yeni kavramlar üretmemiz bir zorunluluk haline geliyor. Peki bu sonuca ulaşmamızı sağlayan somut koşullar ne şekilde?
● Bölge içinde herhangi bir devlet ya da iktidar varlığından bahsetmek pek mümkün değil. Bölgede polis olmadığı gibi devlete ait herhangi bir birim de yok. Ama diğer yandan elektrik, su gibi kimi altyapı hizmetlerinde federal yönetime bir bağımlılık söz konusu.
● Diğer yandan bölgenin kendi kendine yetecek ekonomik bir üretim ekosistemi mevcut olmadığı için özerklik şu koşullar altında pek sürdürülür değil. Zaten bu yüzden CHAZ/CHOP dönüşümü yaşandı. Ama diğer yandan mikro ölçekte de olsa bu modelin alternatif bir örnek olarak ortaya çıkarak Amerika genelinde yayılma “riski” Amerikan burjuvazisini oldukça korkuttu. Bu durum anaakım medya ve sosyal medyanın bölgeyi kriminalize etme çabasıyla kendini belli ediyor. Donald Trump da bu korkusunu bölgeye yönelik fütursuz tehditleriyle açığa vuruyor.
● Bölgede tüm hizmetler ücretsiz olarak gönüllük ve kolektivizm temelinde yapılıyor. Bölgede satış yapan küçük esnaf dışında yiyecek ve içecek dahil hiçbir şey için para ödenmiyor.
● Bölgenin yönetimsel bir paradigması yok. Bu da aslında alternatif bir toplum modeli olarak ortaya çıkıyor.
Bütün bu tespitler doğrultusunda Amerikan Direnişi’nin en son ve en ileri halkası olarak tanımlayabileceğim CHAZ/CHOP deneyiminin, küçük gibi görülse de, somut bir şekilde analiz edilmesi, bu tecrübenin uluslararası devirmci mücadele birikimini ileriye taşıma noktasında önem arz ediyor.