26 Haziran 2020 22:25

Ekmek ve Gül Editörü Hilal Tok: Gerçeğin yanında bir basın tüm toplumun hakkıdır

Basının durumunu konuştuğumuz Ekmek ve Gül Editörü Hilal Tok, ana akım medyada kadın cinayeti haberlerinin ‘cinnet’e bağlandığına vurgu yaparken "Gerçeğin yanında bir basın toplumun hakkıdır" dedi.

Not alan bir kadın gazeteci | Fotoğraf: The Climate Reality Project/Unsplash

Paylaş

Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk. Bugün Ekmek ve Gül Editörü Hilal Tok anlattı…

Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?
Sadece dünyadaki basın özgürlüğü sıramıza ve tutuklu gazetecilere bakarak da Türkiye’deki basın özgürlüğünün çok gerilerde olduğunu söylemek mümkün. Bunca gazeteci sırf gazetecilik yaptığı için tutuklu iken, iktidardan yana olmayan her gazete ya “dış mihrak”ların işi, ya da ‘bölücü’ olarak yaftalanırken, kamuoyu karşısında lince uğratılıp, bizzat iktidar tarafından hedefe konulurken, kapısına mühür veya kilit vuramadıklarını, ekonomik olarak yıpratmaya çalışırken ne yazık ki basın özgürlüğündeki sıranın sonlarda olması şaşılacak durum değil. Ancak bu tabloyu değiştirmek de mümkün elbette. Bu halkın kendisinden yana gazetelere sahip çıkması ve bunca baskıya rağmen inatla, ısrarla mücadele eden, ayakta kalmaya çalışan bu gazetelerle dayanışma, buralara sahip çıkmak ve bu mücadeleyi büyütmekle mümkün.

ŞİDDETİ YENİDEN ÜRETME HALİ

İktidar medyayı kendi dördüncü kuvveti olarak kullanıyor. Bu da basını iktidarın bir aracı haline getiriyor. İktidarın aracı olmayı kabul etmeyene ise ya cezaevi yolu, ya mühürler, ya da baskılar reva görülüyor. İktidarın yanında olan, sermayeye kulluk eden yayın organlarının haberlerine baktığımızda neredeyse bir sanal gerçeklikle karşılaşıyoruz, aşırı çarpıtmalar da cabası. Bu medya organlarında nefret söylemleri, şiddeti yeniden üretme hali de çok sık rastlanan durumlardan biri oluyor. Bu toplumda hem bir kutuplaşmaya, hem de şiddeti yeniden üreten bir noktaya geliyor. Çıkmaz bir döngü halini alıyor şiddet medyanın da desteğiyle birlikte.

ERKEK MEDYA…

Örneğin kadın cinayetlerine muhalif medya daha hassas yaklaşıyor, kadınların, kadın örgütlerinin taleplerini de dile getirirken aynı zamanda yaşanan şiddetin yeniden üretilmemesi için de dile, biçime, haberin verilişine dikkat ediyor. Oysa ana akım medyanın çok ‘erkek’ medya olduğunu görüyoruz. Örneğin, kadın cinayetini o kadar çok “cinnet”e bağlıyor ki. Bu cinayetin toplumsal sebeplerini görmezden gelmemizi sağlıyor. Kadını sürekli aciz, güçsüz ve zavallı göstermesi de iktidarın başka planlarıyla örtüşüyor tabii. Aynı biçimde kadınların kazanılmış hakları olan nafaka hakkı ya da çocuk istismarının önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler de topun ağzına konmuş durumda. Bir yandan hükümet bu hakları askıya alma hamleleri yaparken, bunu basında “Nafaka mağduru erkekler”, “Erken evlilik mağduru aileler” hikayeleriyle meşrulaştırmaya çalışan bir biçimde görüyoruz. Ne nafaka konusunda ne de erken yaşta evlilik konusunda toplumsal gerçeklere uymayan bu yayıncılığın gerçekleri çarpıtmanın ötesinde de bir anlamı var; rızayı inşa etmek. Toplumun geniş kesimlerinin karşı olduğunu bildiğimiz bu düzenlemelere halk, medya aracılığıyla ikna edilmeye çalışılıyor. Suçlu mağdurlaştırılıyor.

"KADIN GAZETECİLERİN YAŞADIKLARI KONUŞULMALI"

Bu ‘erkek’ medya hali kadın gazetecileri de dönüp vuruyor tabii. Kadın olmasından kaynaklı gazetecilerin yaşadığı ayrımcılık, cinsiyetçi tutum ve saldırılar bir yanda bir de işlerini yaparken ya patron, ya polis ya da meslektaş tacizine ve mobbingine maruz kalıyorlar, bu muhalif organlarda çalışan kadın gazetecilerin de yaşadığı bir sorun. Bu durum da kadın gazetecilerin mesleğini özgürce yapmasını baltalıyor, basın özgürlüğünü engelleyen durumlar konuşulacaksa kadın gazetecilerin yaşadığı sorunlar da konuşulmalı.

Demokrasiden yana, halkın yanında habercilik yapan ve gerçeği savunan gazeteciler de gazetecilik de asıl layık olduğumuzdur. Yoksulluğu, ağır çalışma koşullarını, ayrımcılığı, ötekileştirmeyi bu kadar yaşayan bir halkın çözümü, yalanları besleyen bir medya olamaz. Haber alma hakkımızı kaybetmek demek; yaşadığımız sorunların görünmezleştirildiği, sesimizin duyulmadığı bir yaşam demek. Özellikle kadınlar ve çocuklar, zaten görünmez olan dertleri ile bu ortamda iki kat görünmez hale getiriliyorlar. Kadınların ve çocukların haklarının korunması, ilerletilmesi açısından basın özgürlüğünün hayati bir yerde durduğunu da unutmamak lazım.

BU SESİN DAHA GÜR ÇIKMASI GEREKİYOR

Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?
Elbette sadece Türkiye’de değil, bugün dünyanın birçok yerinde gazetecilik saldırı altında. Neoliberal politikaların yarattığı yıkımın etkileri tüm dünyada ve her alanda gözlemleniyor. Bundan gazetecilik de nasibini alıyor. Türkiye’de durum tabii ki çok ciddi. Neredeyse her gün bir basın özgürlüğü ihlali ile karşılaşıyoruz. Bu artık ülkemizde çok olağanlaştı, ancak hâlâ alışık olunan bir durum değil, bunu en çok kanıtlayan da; tutuklamalara, gözaltılara, cezalara dönük tepkiler oluyor. Ancak bu sesin daha gür çıkması gerekiyor. Yaşadığımız manzara karşısında demokratik güçlerin bir güç birliği halinde basına ve ifade özgürlüğüne sahip çıkması ve mücadele vermesi bugünün değişmesi açısından çok önemli. Dört koldan gazeteciliğe yapılan saldırılar, sansür, oto sansür, olan basın kartlarının iptal edilmesi/yenilerinin verilmemesi, ilan kesme cezaları, RTÜK’ün tutuklulara işkence eden bir ‘gardiyan’ gibi hareket etmesi; demokrasiden ve evrensel ölçülerden oldukça uzak bir noktada olduğumuzu gösteriyor.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN UMUT VAR

18 yıllık süreçte bir alanı (basını) bir mesleği (gazetecilik) baştan sona kendi kalıbına uydurur biçimde yeniden inşa eden iktidar, bu araçla toplumu da yeniden inşa etmeye çalışıyor bir yerde, kısmen bunu başardı da. Ancak hâlâ “Nefes almak” için mücadele edenler, sesi duyulsun diye elde avuçta kalan medyasına sahip çıkanlar, ısrarla her gün bayisine gidip gazetesini alanlar, tüm yıldırmalara karşın halktan ve gerçekten yana haberciliği savunarak kalemine, makinesine sarılan gazeteciler bu ülkenin basın özgürlüğü için bir umut.   

Ben Ekmek ve Gül editörü ve kadın yayıncılığı içerisinde yer alan bir kadın gazeteci olarak; bu tablonun demokrasiden yana tutum alan, kadın, çocuk ve insan haklarını savunan, eşitlikten yana olan ve bu eşitsizliğin ceremesini çeken her yurttaş için değişmesi gerektiğine inanıyorum. Ortak bir mücadele bu tabloyu değiştirecek olandır.  Kadınların, çocukların, dezavantajlı grupların, ‘öteki’lerin, işçilerin de var olduğunu, hakları ve talepleri olduğunu göstermek için “gerçeğin yanında bir basın” toplumun hakkıdır. (MEDYA SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

Şahinler Metal'de çalışan işçiler: Bir arkadaşımız Kovid-19’dan hayatını kaybetti

SONRAKİ HABER

Çorum Katliamı anması: Atlas ve Erden mezarları başında anıldılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa