10 Temmuz 2020 00:28

Yapay diller ve Esperanto - I

Kim bilir belki okuyuculardan birinin ilgisini çeker de oturur bir dil de kendisi yaratır.

Fotoğraf: Pixabay

Ahmet Uhri
Ahmet Uhri

Dil bilmenin hele birkaç başka dil bilmenin insanı ne kadar ayrıcalıklı kılabildiğinin sanırım herkes farkındadır. Aslında ayrıcalık dil bilmenin kendisinde değil bununla yapılabilecek olanlardadır. Bir başka deyişle değişik dillerde üretilen bilgiye ulaşmadadır ayrıcalık. Bu nedenle bundan sonraki üç haftayı insanın farklı dilleri öğrenmesinin tarihsel süreç içinde onun ne tür icatlar yapmasına yol açtığı olgusuyla ilgileneceğim. Malumunuz, ülkenin devlet okullarından mezun olanlarının çoğunun dil konusunda sorunları var. İngilizceyi söken ama söktüğünü dikemeyen öğrenciler üniversitede çoğunlukla çuvallamaktalar. Zira yukarıda da değindiğim gibi bilimsel bilgiye ulaşmanın yolu dil bilmek, hem de öyle bir tane değil birçok tane dil bilince bilgi okyanusu ayağınızın altına serilmekte.

İşte bunun farkına varıldığı zamandan yani bilimsel üretimin büyük boyutlara ulaştığı XIX. yüzyıldan itibaren insanoğlu bu bilgilerin eşgüdümlenmesi gerektiğinin de farkına varmıştır. Değişik dillerde üretilen bunca bilginin daha kısa sürede ve daha çok kişi tarafından öğrenilip, bu bilgiler arasında sağlanan entegrasyon/bütünleşme ile yeni bilgi üretmek için geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren değişik yollar önerilmiştir. Bu yollar arasındaki temel benzerlik ise bütün insanlığın kullanabileceği ortak bir dilin yaratılması veya bir dilin uluslararası hale gelmesidir. İkinci olasılık ister istemez günümüzde yavaş yavaş İngilizce ile yerleşmekle birlikte, bu çalışmaların başlarında; Umberto Eco’nun Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı adlı kitabında belirttiği gibi “doğal dillere benzeyen, ancak bütün kullananların yansız olduğunu düşünecekleri yapay bir dil yaratmakdüşüncesi ağır basmıştır. Yani, dünyadaki bütün insanların tek bir dili konuştuğu ve bu dille bütün iletilerin rahatça aktarılabildiği efsanevi Babil Kulesi döneminden önceki 'mutlu' evreye dönüş rüyası.

Uluslararası Yardımcı Diller ya da dilimizdeki adıyla Yapay Diller olarak adlandırılan bu projeler üzerine 1907 yılında Paris’te Couturat&Léau tarafından yayınlanan,  Les nouvelles langues internationales, adlı kitaba göre bu konuda 38 tane ayrı yapay dil önerilmiştir. Bunların en eskisi XVIII. yüzyılın başlarında, 1734 yılında yayınlanan Carpophorophilus adlı projedir. Yapay dilleri doğal dillerden ayıran temel nitelik ise doğal dillerin zaman içinde kullanıla kullanıla kurallarının oturması, başka bir deyişle dilin kurallarının sonradan saptanması; buna karşılık yapay dillerin kurallarının ise en başta saptanmış olmasıdır.

Bu projelerden bazıları ise dünya çapında yaygınlık kazanabilmiştir. Uluslararası bir yaygınlık kazanan ilk yapay dil Volapük'tür. Umberto Eco’ya göre Johann Martin Schleyer'in 1879'da icat ettiği Volapük'ün bir Alman Katolik rahip olan yaratıcısının amacı halkların birliği ve kardeşliğiydi. Ancak; yapay dil projelerinin hemen hepsinde zaman içinde oluşan babilleşme olgusu bu dilde de kendini göstermiştir. Nedir babilleşme olgusu? Açıklamaya çalışacak olursak;  herhangi bir yapay dilin yaygınlık kazanmasıyla ortaya çıkan ve dili her yeni öğrenenin, bu dili iyileştirmek amacıyla başlangıçtaki saf halinden daha ötelere sürüklemesi sonucu dilde oluşan değişmelerle dilin iletiyi yayamaz hale gelmesidir. Dil, aynen Babil Kulesi mitosunda olduğu gibi kendi çöküşünü de hazırlamış olur. Daha iyi iyinin düşmanı haline gelir ve başlangıçta son derece iyi niyetlerle oluşturulmuş olan proje giderek etkililiğini kaybeder. İşte bu olgu Volapük dâhil, yaratılan hemen bütün yapay dillerin başına gelmiştir. Yapay dillerin böyle bir sona uğramalarındaki bir diğer neden, bu dillerin zorunlu olarak, doğal dil dediğimiz İngilizce, Fransızca, Latince, Türkçe, Arapça, Çince gibi dünyada zaten konuşulmuş ve konuşuluyor olan dillerden herhangi birinin sözcük ve gramer kurallarını temel alarak bunlar üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Yaratılan yapay diller her ne kadar istenen amaçlara ulaşamamışsa da bu türde projelerin üretimi XIX. yüzyılın sonuna kadar devam etmiştir.

İşte bundan sonraki iki hafta boyunca diğer yapay dilleri ve bunların insanlık tarihi içindeki yeri ile bu dillerin bazı gramer ve sözcük üretimi kurallarını anlatmaya çalışacağım. Kim bilir belki okuyuculardan birinin ilgisini çeker de oturur bir dil de kendisi yaratır. Dil yaratmak sanki tanrısal bir olguymuş gibi gözükmekle birlikte aslında çocukken oynanan bazı oyunlara çok benzemekte.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI