Sur'da yıkım ve tahribata uyacak bir kılıf yok
Unesco’nun tarihi Sur için istediği rapora dair konuştuğumuz Mimarlar Odası Diyarbakır Eş Başkanı Ferit Kahraman, bakanlığın Sur'da yaşanan yıkımı mevzuata uyduramayacağını söyledi.
Fotoğraf: Mimarlar Odası
İnanç YILDIZ
Diyarbakır
Diyarbakır’ın tarihi Sur’un ilçesinde 2015 yılında yaşanan çatışmalar bitse de Cevatpaşa, Fatihpaşa, Dabanoğlu, Hasırlı, Cemal Yılmaz ve Savaş mahallelerinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve yeniden yapılaşma devam ediyor. Öte yandan çatışmaların yaşanmadığı Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde de “kentsel dönüşüm” adı altında bir yapılaşma sürüyor.
Yaşanan söz konusu yapılaşmaya çeşitli itirazlar yapılıyor. UNESCO 4 yıl sonra yayımladığı raporda, tarihi ilçedeki yapılaşmayı eleştirdi. UNESCO, ayrıca yakın zamanda Sur için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Kültürel Mirası Etki Değerlendirme ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarını istedi. Harekete geçen Bakanlık kente bir heyet gönderdi. Heyet çeşitli görüşmeler yaparak, bir rapor hazırladı. Diğer yandan UNESCO’nun Nisan ayında kente yapacağı ziyaret koronavirüs salgınından dolayı ileri bir tarihe ertelendi. Bakanlığın 4 yıl aradan sonra yapılanları mevzuata uydurma arayışı içerisinde olduğu yorumları yapılıyor. Yaşanan bu gelişmeleri Evrensel’e değerlendiren Mimarlar Odası Diyarbakır Eş Başkanı Ferit Kahraman, “Yıkım ve tahribatın uyacağı bir kılıf yok” dedi.
BİRÇOK AYKIRILILIK MEVCUT
Sur’da yaşanan yıkım ve yeniden yapılaşma sürecini hatırlatmak adına neler yaşadığını anlatır mısınız? Tescilli yapıların yıkıldığı ve yeni yapılan yapıların tarihi dokuya uygun olmadığı gibi birçok eleştiriler yapılıyordu. Bu süreçteki eleştirileriniz belirtir misiniz?
Çatışmalar sonrasında gerek alan temizleme çalışması diyerek savunulan gerekse de 6 noktada karakol yapmak adına Suriçi Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planına aykırı birtakım revizyonlar yapıldı ve birçok tescilli yapı da bu süreçte yıkıldı. Karakolları birbirine bağlamak amacıyla yeni yol güzergahları açmayı da planlayan plan değişikliği de beraberinde güzergahtaki birçok yapının da yıkılacağını içeriyordu.
Ne yazık ki yapılan mevcut yapılarla ilgili çok ciddi eleştirilerimiz bulunmaktadır. Bazalt taşlarla örülen özgün yapıların yerine ‘bazalt makyajlı’ diye tabir ettiğimiz kaplama malzemeler kullanılmaktadır. Planlama bir cezaevi yapısından farksızdır. Avlu kavramının özgünlüğüyle uyumsuz yapılar yapılmıştır. Özgün sokak dokusu, cephe hatları geleneksel hali ile uyumsuz ve Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planına uymamaktadır. Yolların bazalt değil de asfalt ile yapılabileceğine izin veren bir Suriçini düşünebiliyor musunuz! Karşılıklı saygının ve mahremiyetin çok önemli bir örneğini oluşturan cumbalı yapılarda pencereler karşılıklı yapılmaz, yanlara açılarak kullanımın sağlanır fakat yeni yapılarda bunu göremiyoruz. Ayrıca birçok teknik konuyu da barındıran aykırılıklar mevcut.
ZİYARET ÖNCE PANİK HAVASI GELİŞTİ
UNESCO, Sur’da yaşanılanlardan 4 yıl sonra internet sitesinde bir açıklama yayımladı. Tarihi ilçedeki yapılaşmayı eleştirdi. Türkiye’nin bölgedeki yapılaşma ile ilgili bilgi vermediğini belirterek, Sur’daki çalışmaların durdurulması çağrısı yaptı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Süreç içerisinde UNESCO’nun sessiz kalmasına yönelik eleştirilerimiz oldu ve birçok defa yine diğer sivil toplum kuruluşları gibi çağrıda bulunmamıza rağmen gereken zamanda sorumluluklarını yerine getirmede çok eksik kaldı ne yazık ki. Dünya Miras Komitesinin 30 Haziran – 10 Temmuz 2019 tarihinde Bakü/Azerbaycan da gerçekleşen 43. Oturumuna bir çağrı mektubu yolladık ve herkesi sorumlulukları noktasında göreve çağırdık. Toplantı sonucunda Türkiye’den çalışmaların durdurulması, 2012 tarihli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı (KAİP)’na göre hareket edilmesi, Miras Etki Değerlendirme raporları yapılmadan yıkımlara göre revize edilen 2016 tarihli KAİP’in uygulamasının durdurulması, bu planın komite değerlendirmesine ve onayına sunulması, Şubat 2020 de yapılacak 44. Oturuma güncel ve genişletilmiş bir rapor sunulmasını ve ICOMOS Reaktif İzleme heyetinin ziyareti için bir tarih belirlenmesini talep etmişti. 1 Şubat tarihinde Türkiye’den Nisan 2020 de ziyaretin gerçekleşmesi için planlamanın yapıldığı yanıtı verilmişti. Ve sanırım ziyaret 20 Nisan’da başlayacaktı. Ziyaret programının netleşmesi ile birlikte bir panik havası oluştu tabi Diyarbakır’da. 27 Şubatta UNESCO Türkiye Milli Komitesi Diyarbakır’a gelerek Valilik, kayyumlar ve diğer kurumlarla birlikte bir istişare toplantısı gerçekleştirdi. Aynı hafta içinde şehrin birçok noktasına Suriçinden fotoğraflar billboardlara asıldı. Daha sonra Suriçinden başlayacak bir 23 Nisan Koşu duyurusu yapıldı. Millet bahçesi yapılırken çağrıda bulunmamıza rağmen sökülmeyen, Surlara asılan çelik asma balkon hemen söküldü. Şehrin birçok noktasına ışıklı tabelalar asılmaya başlandı. Sonuç itibariyle yaşayan, gelişen, değişen bir tarih, kültür yok edildi ve sorumlular buna sessiz kaldı. Mevcudun korunmasına, yanlış uygulamaların, yaratılan tahribatın izlerini yok etme adına ne yapılacak nasıl bir değerlendirme yapılacak göreceğiz.
RAPORUNUN NE ETKİLER YARATACAĞI BELİRSİZ
UNESCO ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Sur için Kültürel Mirası Etki Değerlendirme ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları istedi. Bunun ne ifade ettiğini anlatır mısınız?
Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı her açıdan değişen, gelişen, yaşayan bir canlıdır aynı zamanda. Bu alanda bir plan, program, politika veya proje yapılacaksa bunun olumlu veya olumsuz sonuçları üzerinde çalışmak ve bunu raporlamak gerekir. Alandaki değişimlerin zaman içerisinde tekil ve toplu olarak nasıl değişeceği, plan, program, proje ve politikaların beraberinde neleri getireceğini belirten bir takım raporlar. Alan Dünya Miras Listesine dahil olurken öncesinde bu raporlar sunulmuştu. Süreç içerisinde bu raporların güncellenmesi, değerlendirmelerin yeniden yapılması gerekebilir. Fakat buradaki sorun KAİP’in değiştirilmesi, yapılan millet bahçesi, yeni yapılaşmaların yaratacağı etkiler ve sonuçları, yıkılan yerlerde yapılan bir çok yeni ticari alanlar, Hevsel Bahçelerinde ve tampon sınırlarında yapılan aykırı düzenlemeler gibi birçok müdahalenin yaratacağı etkilerin değerlendirilmeden bu çalışmaların yapılması. Bahsi geçen raporlar hazırlanmadan yapılan uygulama değişikliklerinin kültür, tarih, ekonomi, demografik yapı üzerinde ne tür etkiler yaratacağı da belirsiz olur.
Bakanlık bunun üzerine akademisyenlerden oluşan bir heyeti, Diyarbakır’a gönderdi. Çeşitli inceleme ve ziyaretler yapan heyetin bir rapor hazırladığı öğrenildi. Bu heyet Mimarlar ve Şehir Plancıları Odası gibi Sur ile ilgili süreci yakından takip edenleri de ziyaret etti mi? Onların gözlemlerine dair bilginiz var mı?
Raporlama amacıyla bir heyetin Diyarbakır’a geldiği bilgisini aldığımızda TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu olarak bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmede izlenimlerimizi ve hassasiyetimizi dile getirdik. Yıkımların ve sonrasında gerçekleşen tahribatın boyutunu kendileri de gözlemlemiştir. Elimizdeki tespitli bilgiler, açtığımız ve lehimize sonuçlanan dava kararları, kurum yazışmalarımız ve aykırılık dolu, özgün dokuyla bağdaşmayan uygulama, plan ve projeler çerçevesinde fikir alışverişinde bulunduk.
Yaşanan bu gelişmelerle Bakanlık’ın Sur’daki yıkımı ve süren yapılaşmayı mevzuata uydurmak için ‘kılıf’ aradığı gibi yorumlar da yapılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz. Bakanlık yıkımı mevzuata uydurabilecek mi?
Yıkımların ve tahribatların uyacağı bir kılıf ne yazık ki yok. Bütünüyle göz önünde gelişen sürece baktığımızda böylesi bir kılıf uydurma demek taraflı bir rapor hazırlandığı anlamını taşıyacaktır. Zira elimizde bütün bu sürecin adım adım nasıl geliştiği ile ilgili birçok yazışma, uydu fotoğrafları bulunuyor. Örneğin çatışmaların hemen sonrasında uydu fotoğraflarında ayakta duran yapıların yol genişletme çalışması sonrası nasıl ortadan yok edildiğinin, basit bir onarımla tekrar kazanılacak tescilli veya tescile değer özgün yapıların iş makineleri ile nasıl yok edildiğinin, yerinde tespit çalışması yapılmadan bir tarihin, kültürün nasıl yerle bir edildiğini gösteren birçok belge bulunuyor.
SURİÇİNİN ASIL SAHİPLERİ SÜRECE DAHİL EDİLMELİ
UNESCO heyeti, Sur ilçesi ve Hevsel Bahçelerinde gözlem yapmak için nisan ayında Diyarbakır’a gelmeyi planlıyordu. Ancak koronavirüs salgınından dolayı bu ziyaret ileriki bir tarihe erteledi. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ziyaretin gerçekleşip yıkım ve tahribatın yerindeki tespiti ve yapılan, yapılmakta olan çalışmaların ne kadar aykırılık barındırdığı noktasında yerinde izlemeyi tabi ki değerli görüyoruz. Ama tuhaf bulduğumuz daha önceki uyarılarımızın dikkate alınmadığı ve sonrasında kanunsuz, aykırı uygulamaların nereye saklanacağı konusudur. Türkiye’den talep edilen çalışmaların durdurulması, yapılacak alan ziyareti sonrası değerlendirme yapılacağı yönündeki Şubat ayında Türkiye’nin zorunlu olarak heyeti davet ettiği bir ziyaret planı idi. Umuyoruz ki ziyaretin gerçekleşmesi beklenmeden bir an önce yapılan aykırı uygulamalar olabildiğince giderilir ve yıllardır devam eden alana giriş yasağı kaldırılır. Belki de heyetin söyleyeceği şu olmalıdır: Suriçi’nin asıl sahipleri olan, orada yaşamış ama yerinden edilen tüm insanlar katılımcı bir süreç işletilerek çalışmalara dahil edilmelidir…