Esnek, kıdemsiz ve güvencesiz geleceğe karşı mücadeleye!
İşçi sınıfının en temel kazanımı olan “kıdem tazminatı” ve “esnek çalışmanın” tam tersi olan “kurallı çalışmayı” ortadan kaldırırsa akıllara gelen soru "gençliği ve işçi gençleri ne bekliyor?" olacak.
slidesgo / Freepik
Barış TİMUR
Kayseri
Salgınla mücadele önlemleri üzerinden oluşturulan baskı politikalarının ve ekonomik krizin hayatı her alanda etkilemiş olması; işçi-emekçi ve gençleri yakından ilgilendiren “Kıdem Tazminatı Fonu ve Esnek Çalışma”yı yeniden gündeme getirdi. Erdoğan-AKP hükümeti sermayenin onlarca yıldır, emekçileri hak kaybına uğratacak bu planı hayata geçirmek için adımını yineledi.
KIDEM YÜK DEĞİL HAKTIR
Bilinen hali ile “Kıdem Tazminatı nedir?" diye sorsak basit bir şekilde, işçinin alın terinin, emeğinin karşılığı diye cevap veririz. İşçi sınıfının çeşitli deneyimler ve mücadeleler sonucunda bedeller ödeyerek hak kazandığı kıdem tazminatı, sermayenin ve iktidarlarının uzun zamandır gözünü diktiği bir mesele halinde. “Patronlara yük” olarak değerlendirilen kıdem, “İstihdam Kalkanı Paketi” adı altında bir yasa tasarısı ile “yük” olmaktan çıkarılmak isteniyor. Kısaca bu pakette şunlar yer alıyor.
25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanların kıdem ve ihbar tazminatı hakkı fiilen ortadan kaldırılacak.
Bu yasa geçerse ilerleyen süreçte tüm çalışanların kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesinin önünü açacak.
Esnek çalışma ile ilgili ise; tam zamanlı çalışmadan kısmi zamanlı çalışmaya geçildiğinde patronlar sadece çalışılan süre kadar prim ödeyecek, kalan günlerin primini çalışan ödeyecek. Bu durumda çalışan gelir kaybına uğrayacak.
25 yaş altı işçiler ise ayda 10 günden az çalıştırılırlar ise patron SGK primi yatırmayacak. Öte yandan belirli süreli sözleşmenin önündeki engellerin kaldırılmasıyla “güvencesiz” çalışma yaygın hale gelmiş olacak.
GÜVENCELİ BİR HAYAT ELZEMDİR
Patronlar ve hükümet, ekonomide kriz ve pandeminin yol açtığı tahribatın yükünü işçi sınıfına ve gençliğe ödetme peşinde olduğunu bu yasa hazırlığı ile göstermiş oldu. İşçi sınıfının en temel kazanımı olan “kıdem tazminatı” ve “esnek çalışmanın” tam tersi olan “kurallı çalışmayı” ortadan kaldırırsa akıllara gelen soru "gençliği ve işçi gençleri ne bekliyor?" olacak.
Yaşam koşullarının ekonomik anlamda güçleşmesiyle birlikte ileriki hayatında çalışmak için okuyan üniversiteli gençler, okumak için çalışmak zorunda kalıyor. Özellikle AVM-mağaza ve kafelerde çalışan gençlerin gündelik masraflarını ve harçlıklarını çıkarmak istemeleri bir yana, erken sigorta başlangıcı ile birlikte geleceğe dair daha emin adım atmak istemeleri yadsınamaz. Fakat yeni emeklilik yasası olan “tamamlayıcı emeklilik” ve “esnek çalışma” modelleri ile birlikte, üniversite mezunu işsizliğin giderek artmasına rağmen iş bulan gençleri ömür boyu “güvencesiz” bir iş hayatı ve “mezarda emeklilik” bekliyor olacak. Aynı zamanda işten atılmaları dâhilinde herhangi bir tazminat hakkı da olmayacak. Yani üniversitelileri bu değişikler yapıldığında şu anki dertlerinin üzerine bir dizi sıkıntılar daha eklenmiş olacak. Özellikle üniversitelerde görülen eğitimin niteliksiz ve bilimsellikten uzak olması, öğrencilerin kendi alanlarına dair yeterli donanıma sahip olma talebini karşılayamaz pozisyona sokuyor. Mezun olduklarında ise “niteliksiz” ve ekonomik krizin de etkisi ile işsiz olmaları kaçınılmaz hale geliyor. Aksine yukarı da belirttiğim gibi iş bulanlar içinse, “güvencesiz” çalışma ortamı yeni yasa tasarısı ile hayata geçirilmiş olacak. Her an işinden olabilecek, “esnek çalışma” ile belki de ara ara çalışacak üniversite mezunlarının kesesinde aynı zamanda işten atıldıklarında içerde birikmiş tazminatları olmayacak.
HER AÇIDAN BASKI ALTINDA
Ufak yaşlardan itibaren çalışmaya başlamış, meslek lisesi okuyup işçiliğe atılmış ya da hayatı öyle veya böyle işçilik ile kesişmiş olan gençler için ise bu durum, “savrulgan” bir iş hayatı getirebilecek. Bazı fabrika ve iş yerleri 12 ay itibariyle hak kazanılan kıdem tazminatını vermemek için işçiyi bu süre dolmadan işten çıkartabiliyor. İşten atılmasının önünde hiçbir yasal engel olmayan işçi o fabrikadan diğerine, bu atölyeden ötekine iş değiştirmek zorunda kalıyor. Yani çalıştığı süre zarfında hakkı olan tazminatı ise patronların cebine kalıyor. Hal şu anda bile böyleyken “kıdemsiz” ve “esnek” çalışmanın yasalaşması ile birlikte işçinin artık işine ve hayatına dair hiçbir güvencesi kalmamış olacak. Buradan ise düzenli çalışsa bile zaten aldığı maaş ile geçinemeyen bir pozisyonda, kaç gün çalışacağı bile belirsiz olması ile birlikte gelir kaybına da uğramış olacak.
Öte yandan salgın süreci ile artık buram buram gün yüzüne çıkan ve bilinirliği tartışılmayan sağlıktan parası olanın yararlandığı bu sistemden de sigortasının düzensiz vb. olmasından kaynaklı sağlıktan yararlanamayacak. İşsizliğin bilinir düzeyde yüksek olmasını kullanan patronlar ise işlerine geldiği gibi hareket etmekte sonsuz özgürlüğe kavuşacaklar.
Bunlarla birlikte yine gündemde olan bir tartışma da çoklu baro tartışması. İşçi herhangi bir hak gaspına uğradığı zaman hukuki yollarla dava açıp hakkını almak istese, çoklu baro düzenlemesi olduğunda hakkını dava vb. yollarla aramakta güçlük çekebilecek. Tüm bu tartışmalara dair ise hükümet adına Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Patron sendikaları ve işçi sendikaları kendi aralarında çözsünler, bizi bulaştırmasınlar” diyerek, topu kendisinden uzaklaştırmak istedi. Salgın sürecinde en ufak bir kararı bile kendisi veren, en ufacık bir konuya dair bile TV’de konuşmak isteyen Erdoğan’ın böylesine kritik bir mevzuda olaydan bağımsızmış gibi hareket etmesi oldukça ilginç. Çünkü geçmişte “Biz OHAL’ i grevleri yasaklamak için kullandık” diyen kendisiydi. Yaşamının yoksulluktan geldiğini her defasında ifade ederek “işçi dostu” tavır takınmaya çalışmasının karşılığı olmayacaktır. Çünkü sermaye gruplarının ve patronların çıkarları doğrultusunda her istediklerini yerine getirmek için canla başla çalışması işçi sınıfının ve gençliğin gözünden kaçmayacaktır.
SERMAYENİN ATEŞ HATTINA KARŞILIK BİRLİKTELİK ŞART
Sermaye ve egemen güçlerin her yerden ateş altına aldığı emekçiler ve gençlerin geleceklerinin sis bulutu haline getirilmesine karşı söyleyecek sözleri olmalıdır. Bu meseleye dair işçilerden ve gençlerden gelen ilk tepkiler ve sendikaların bu konuda eksik kaldıkları düşüncesi bu meseleyi ileriki süreçte daha çetin bir tartışmaya çevireceğinin ilk işaretleridir. Sermaye, onlarca yıldır kurguladığı planında ısrarcı olacaktır. İşçiler ve gençler ise bu ısrara karşı kendi savunma hattını örmelidirler. Bu savunma hattını örerken, sürecin içinde olan sendikaları “şeffaf” ve “mücadeleci” olmaya itekleme ve sendikalar içinde komiteler kurmaya ihtiyaç vardır. Diğer taraftan bütün sermaye partilerinin peşinden koşup kendisine yedeklemeye çalıştığı gençlerin, hayatlarının en dinamik çağlarında kendi kaderlerini kendi ellerine almaları ve yaşamlarının karartılmasına karşın söz söylemeleri gerekmektedir. “Tek taştan duvar olmaz” diye bir söz vardır. Gençlik kendi duvarını bir araya gelerek örmelidir. Ülkenin her yerinde her meseleye dair söyleyecek sözümüzün olduğu birliktelikleri kurmak, mahallerden fabrikalara, üniversitelerden liselere toplamda tüm gençliğin kendi kurtuluşu için gereklidir. Bu alanlarda kurulan lokal birliktelikler çözümleri gerçekleştirmek için ilk adımdır. En kritik yerde en kritik hamleyi yapmak bu birliktelikler üzerinden gerçekleşecektir. Geleceğimize dair reva görülen “esnek”, “kıdemsiz” ve “güvencesiz” çalışma koşullarına dair, insanca yaşayacağımız bir toplumun mücadelesini vermek farz olmuştur.