08 Temmuz 2020 00:00

Yarım kalmış bir şairlik

İnce hastalık, Muzaffer Tayyip Uslu’nun inceliğini alıp götürmez aksine daha bir incelik katar şiirlerine. Tek bir şiir kitabı kalmıştır ne yazık ki.

Fotoğraf: Kelly Sikkema, Unsplash

Paylaş

Kıvılcım EFTELYA

İnönü Üniversitesi

“Adı, soyadıAçılır parantezDoğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bittiKapanır, parantez.

Parantezin içindeki çizgiNe varsa ordaÜmidi, korkusu, gözyaşı, sevinciNe varsa orda.O şimdi kitaplardaBir çizgilik yerde hapis”

(Behçet Necatigil)

Muzaffer Tayyip Uslu(1922-1946)… Parantezin içindeki tireye sığan 24 yıl var… Behçet Necatigil’in öğrencisi, onunla aynı sonu paylaşan Rüştü Onur’un arkadaşı olan Uslu; pek çok kişinin adını bilmediği, bilenlerin çoğunun da Yılmaz Erdoğan’ın “Kelebeğin Rüyası” filminden sonra bildiği bir şair. 24 yıla ne sığdırabilir ki bir insan? Şiirlerinde tam olarak kendi yönünü bulamadığı, yarım kalmış bir şairlik onunkisi. Rüştü Onur gibi.

İstanbul’da doğan Uslu, babasının polis memuru olmasından kaynaklı çocukluğu Anadolu’nun farklı yerlerinde geçer. Lisede öğrenciyken edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil’dir. Bu elbette onun için büyük bir şanstır. Şiirlerinin bir kısmını lise sıralarındayken yazar.

“İMANI GEVREMİŞ PARASIZLIKTAN”

“Diyecekler ki arkamdan

Ben öldükten sonra

O, yalnız şiir yazardı

Ve yağmurlu gecelerde

Elleri cebinde gezerdi

Yazık diyecek

Hatıra defterimi okuyan

Ne talihsiz adammış

İmanı gevremiş parasızlıktan.”

Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümüne girse de ağır yoksulluk yüzünden bitiremez. Zonguldak’a dönerek memurluğa başlar. 2. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye savaşa fiilen katılmasa da bunun ekonomik bedeli yoksul halka ödetilir. Yoksullukla birlikte sağlıksız beslenmeyle tüberküloz salgını başlar. Uslu ve arkadaşı Rüştü Onur da bu hastalıktan payını alır. İki ince şair, ince hastalığa yakalanmıştır…  Bu ince hastalık ikisinin de sonu olmuştur. “Biz hastayız. Bakılmak lazım. Hani para, hani sanatoryum, hani sevecenlik? Altı aydır sıra bekliyorum” der Rüştü Onur bir mektubunda.

SON ANA KADAR YAŞAMA TUTUNMAK…

“Önce öksürüverdimÖksürüverdim hafiften,Derken ağzımdan kan geldiBir ikindi üstü durup dururken

Meseleyi o saat anladımAnladım ama, iş işten geçmiş olaŞöyle bir etrafıma baktım,Baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ”

İnce hastalık, Muzaffer Tayyip Uslu’nun inceliğini alıp götürmez aksine daha bir incelik katar şiirlerine. Garip akımından etkilenen ancak kendi yolunu bulmaya çalışan şiirlerini alelacele bir şiir kitabında toplar: Şimdilik. Şimdilik tek bir şiir kitabı olmuştur, öyle de kalmıştır ne yazık ki. Son anına kadar şiir yazarak yaşama tutunur. Son anına kadar yarınlara dair olan umudunu kesmez ve yarına sesini bırakır.

“Ben

Rivayete göre

Allahın talihsiz kulu

Ben

Üsküdarlı Şükriye hanımın

Ortanca oğlu

Ve yirminci yüzyılın

Eli ayağı bağlı

Zavallı şairi

Muzaffer Tayyip Uslu

Şiirler söylemek istiyorum size

Siz sevgili insan kardeşlerime...”

İnsanların kişisel anları, kendi kişisel tarihlerini oluşturur. Ancak bazı insanların kişisel anları toplumsal tarihin sayfalarına girebilir. Hele de şairse. Bu kısacık kişisel tarih duruyor şimdi karşımızda, onu tanımak, bilmek ve anlayabilmek için. Toplumsal tarihin tozlu sayfalarından koparılmış ve gelmiş bu kişisel tarihi belleğinizin bir köşesinde mutlaka saklayın. Belki size anlatacakları vardır.

ÖNCEKİ HABER

Haraç Mezat: Bellini artık bizden biri mi?

SONRAKİ HABER

İki genç kadın, bir İtalya: L’amica Geniale

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa