08 Temmuz 2020 00:00

Sanatın ve sanatçının yüzünün yeniye dönme çağrısı: Sovyetlerde sanat

Ekim Devrimi kültürel-bilimsel üretimin toplumsal koşullarını değiştirmiş, kitlelerin gücü hakkındaki bütün ütopik düşüncelerin gerçekleşebilir olduğunu göstererek yeni bir ufuk açmıştır.

Fotoğraf: Wikimediacommos, UnserLebenNW

Paylaş

Burjuvazinin aksine proletaryanın siyasi iktidarı ele geçirmesi, pek çok bakımdan henüz bir başlangıçtır. Sosyalizm ve proletarya açısından siyasi iktidar, bütün sınıf egemenliklerini ortadan kaldırmayı amaçlarken, geçmişin gerici alışkanlıklarından kurtulup, yeni bir dünyanın kültürünü, yeni bir insanı yaratmaya doğru ilerler. Fakat bu fark, toplumun bugüne kadarki kültürel birikimiyle sosyalist devrim arasında bir bağ olmadığı anlamına gelmez. Ekim Devrimi’nden sonra kısa bir süre egemen olan “Proletkült” teorisini öne sürenler proleter devrimin kültürünün eski kültürle bağı olmayan, hatta ona karşıt, tümüyle yeni bir kültür olması gerektiğini savunuyorlardı. Oysa insanlık tarihinin bin yıllık birikimini yok sayarak yeni bir kültür yaratmak imkansızdı. Daha sonra bu konuyla ilgili Lenin 1926’da şöyle yazacaktı: “Marksizm’in devrimci proletaryanın ideolojisi olarak taşıdığı tarihsel önem, bu ideolojinin burjuva çağının kazandırdığı kültürel değerleri bir yana itmek şöyle dursun, tersine iki bin yıldan fazla bir geçmişi olan insan kültür ve düşüncesinde değerli olan ne varsa bir araya getirmesinden ve yeniden gözden geçirmesinden ileri gelir. Ancak bu temel üzerinde ve bu yönde yapılacak bir çalışma, her türlü sömürüye karşı mücadelenin en yüksek aşaması olan proletarya diktatörlüğünün deneyiyle canlılık kazanırsa, gerçek proletarya kültürünün gelişimi olarak kabul edilebilir.”

DEVRİMDEN ÖNCE VE SONRA

Yeni bir kültür inşa etme görevini gerçekleştirebilmek için insanlığın bugüne kadarki tüm birikimini emekçilerle buluşturmak başattı. Cervantes’ten Stendhal’e kadar birçok yazarın eserleri yalnızca Rusça değil, SSCB’de yaşayan halkların dillerine de çevrildi. Tiyatro ve sergi salonları yalnızca büyük kentlerde değil, ülkenin her yerinde yaygınlaştırıldı ve ücretsiz hale getirildi. İlk sinema okulu SSCB’de kuruldu. Kültür ve sanat için ayrılan devlet bütçesi her yıl arttırıldı.

Devrimden önce cahil ve kültürsüz yığınlar olarak görülen, şimdi artık Sovyet organlarında yönetmeyi öğrenen bir halk ile sanatçı ve aydınlar arasındaki mesafenin kısalması için her türlü koşul sağlandı. Her şeyden önce, konser salonlarında en son üretilen klasik müzik eserini dinlemenin, iyi bir romanı okumanın, tiyatro salonlarında sık sık bulunmanın, büyük klasiklerin sergilendiği müzelere girmenin, sanatçıyı kendi toplantılarına çağırarak sanat hakkında söyleşiler düzenleyebilmenin bedeli, eskiden olduğu gibi, avuç dolusu ruble değildir artık. Sosyalizm, her şeyden önce, sanat mekanlarını emekçiye açmış, bu mekanlara gidenlerin sınıfsal profilini tamamen değiştirmiş ve sanata ayrılacak zamanı bir lüks olmaktan çıkarmıştır.*

KİTLELER HEM OYUNCU HEM YARATICI

Yaşadığımız yüzyılda, müzeleri gezerken, tarihsel kalıntılara bakarken, donanıma benzer bir bilgi temelinin ihtiyacını hissederiz. Tüm bunlar gündelik yaşamımızın çoğu zaman bir parçası haline gelmez çünkü her birinin yaratıldığı tarihsel koşulların ve bunlarda kendisini gösteren insanın bilgi ve emeğinin gelişim süreçlerinden bihaberizdir. Sanat eserinin izleyicileri olarak bizlerin en şanslı olanları bile edilgen bir pozisyonda bakar esere. İşte Sovyet devrimi bu ilişkileri değiştirmiştir. Devrimin yıl dönümü ve 1 Mayıslarda emekçilerle birlikte sanatçılar kent meydanlarının nasıl dekore edileceği, sokakların nasıl süsleneceği, yürüyüşlerin düzeninin nasıl olacağına dair çizimler hazırlamışlar ve bu çizimleri gerçekleştirmek için işçilerle birlikte çalışmışlardır. Lenin’in üçüncü ölüm yıldönümünde Kışlık Saray’ın ele geçirilmesini canlandıran tiyatrocuları izleyen seyirciler, aynı zamanda sarayı basan kitleleri canlandırarak oyunun bir parçası olur örneğin. Yani kitleler hem oyuncu hem yaratıcı bir pozisyonda, etken bir konumdadır Sovyet sanatında.

Devrimden sonraki yıllarda güçlenen, sanat ve hayatın iç içe olduğunu savunan konstrüktivizm de bu anlayışla uyumludur. Konstrüktivistlere göre sanatçı ile emekçiler arasında bir fark yoktur, sanatçı da bir fikir emekçisidir, onun ürettiği ile bir teknisyenin ürettiği arasında hiyerarşik bir fark yoktur, sanat eseri de bir emek ürünüdür, kutsal ve büyülü bir nesne değil. Örneğin Vertov Kameralı Adam filminde halk hayatını anlatırken kameramanı, projeksiyonu göstererek bir taraftan da sanatçının emek sürecini anlatır. Mayakovski “Şair İşçidir” şiirinde bu anlayışı şöyle özetler:

“...Kim daha üstün, şair mi?yoksa insanlaraPratik yarar sağlayan teknisyen mi?İkisi de.Yürek de bir motordur çünküve ruh, onun çalıştırıcısı.Eşitiz bizlerşairler ve teknisyenler.Vücut ve ruh emekçileriyizaynı kavganın içinde…”

Türkiyeli büyük şair Nazım Hikmet’in “Makinalaşmak İstiyorum” şiiri de benzer biçimde düşünülebilir.

SOVYETLERDE SANATIN YOL GÖSTERİCİLİĞİ

Tüm bunlar devrimden önce %80’i okuma yazma bilmeyen, büyük ölçüde bir tarım ülkesi olan Sovyetler birliğinde kültür ve sanatın muazzam gelişmesine yol açmıştır, resim, heykel ve sinemada üretilen eserler sanat tarihi açısından önemli bir yer tutmuştur, yol gösterici olmuştur. Gerçek bir yaratım özgürlüğüne kavuşan sanat, hızla ilerlemiştir. Fakat bu özgürlük, burjuva ideologların sıkça eleştirdiği üzere bir avuç kan emicinin çıkarına yazacak eskimiş düzenin değerlerini yeniden üretme “özgürlüğünü” içermiyordu elbette. Yıkıp yeniden inşa ettiği dünyada cesaretle ayakta durabilmesi için, kendisini eski kölelik günlerindeki duygulara geri döndürecek sanat eserleriyle ve sanatçılarla hesaplaşmak gerekiyordu tekrar tekrar.

İşte Sosyalist Gerçekçilik de, sanatçıyı taraf olmaya, yüzünü yeninin inşasına dönmeye yönelik bir çağrıdır aslında. Her türlü küçümseme ve karalamaya rağmen Ekim Devrimi kültürel-bilimsel üretimin toplumsal koşullarını değiştirmiş, kitlelerin gücü hakkındaki bütün ütopik düşüncelerin gerçekleşebilir olduğunu göstererek yeni bir ufuk açmıştır.

*Nuray Sancar, Sovyet Devriminin Kültürel Etkisi, Özgürlük Dünyası

ÖNCEKİ HABER

İki genç kadın, bir İtalya: L’amica Geniale

SONRAKİ HABER

Virüsün ölümcüllüğü değil, ihmaller artıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa