Ali El Hemdan davası, baroların ne için direndiğinin resmidir
Av. Sevil Aracı, avukatların “çoklu baro” sistemine karşı verdiği mücadeleyi ve Ali El Hemdan davasını Evrensel’e yazdı.
Fotoğraf, Ali El Hemdan'ın Facebook sayfasından alınmıştır.
Av. Sevil ARACI
Bir süredir avukatların ve esasen tüm Türkiye’nin gündeminde olan ve şu anda Meclis’te görüşmeleri devam eden ve “çoklu baro” sistemi olarak ifade edilen yasa tasarısı karşısında neredeyse tüm avukatlar ve barolar birlikte bir mücadele örgütlüyor. Meclisten geçirilmek istenen bu düzenleme, barolara üye kayıt zorunluluğunun kaldırılmasını, baro seçimlerinde nispi temsil sisteminin uygulanmasını, illerde birden fazla baro kurulmasını, TBB delege seçimi esaslarının değiştirilmesini hedefliyor.
Peki iktidarın, konunun muhatabı olan tüm baroların ve avukatların bu kadar yüksek sesle ördükleri muhalefete rağmen bu düzenlemede ısrar etmesinin nedeni nedir? Nedir Tayyip Erdoğan’ın bu yasayı can siper hane şekilde savunmasına ve “Meydanı kendi küçük hesapları için toplumun menfaatini hiçe sayan muhterislere asla terk etmeyeceğiz. Barolar başta olmak üzere meslek örgütlerinin sağlıksız yapıları faşizan uygulamalara varan sorunlar üretebiliyor. Daha demokratik bir baro yapısı oluşturmakta kararlıyız” demesine sebep olan?
Bağımsız yargının kurucu unsuru olan savunma, her zaman iktidarın karşısında haktan, hukuktan, özgürlüklerden, evrensel değerlerden yana bir cepheyi temsil etmiştir. Savunmanın örgütlü gücü olan baroların yapıları değiştirilerek avukatlar hizaya sokulmak, barolar susturulmak istenmektedir.
Savunma, avukatlar ve avukatların örgütlü gücü olan barolar, ülkede insan haklarının, demokrasinin gelişmesi için doğrudan Anayasa ile görevlendirilmiş bulunan kesimdir. Esasen iktidarın hedef aldığı da savunmanın bu görev ve yetkisidir.
Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 95. maddelerinde “hukukun üstünlüğünü, insan haklarını korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak” savunmaya hem bir yetki hem de bir görev olarak verilmiştir. İktidarın asıl hedef aldığı savunmanın işte bu misyonudur.
Dün Adana’da bütün insan hakları savunucularının dikkatle takip etmesi gereken bir dosyanın ilk duruşması görüldü. Bu dava, pandemi döneminde dur ihtarına uymadığı iddiası ile bir polis memuru tarafından kalbinden vurularak öldürülen Suriyeli bir gencin, Ali El Hemdan’ın davası idi.
Kolluk kuvvetlerinin yaşam hakkına, vücut bütünlüğüne saldırdığı olayların davalarında yaşanan cezasızlık pratiği hepimizin malumudur. Hele ki böyle bir dosyada, öldürülen kişinin Suriye’den göç etmiş, kimliksiz, sahipsiz bir genç olduğu düşünüldüğünde bu davanın da böyle bir sona sürüklenmesi neredeyse kaçınılmazdır. Ancak işte burada baroların, savunmanın, avukatların önemi ortaya çıkmaktadır.
Olayın duyulmasının hemen ardından Adana Barosu İnsan Hakları Komisyonu, İnsan Hakları Derneği Adana Şubesi ve Çağdaş Hukukçular Derneği Adana Şubesi üyelerinden oluşan bir heyet aileyi ziyaret etmiş, olay yerinde incelemelerde bulunmuş, tanıklarla görüşmüş ve bir rapor hazırlamıştır. Duruşma sırasında da yine bu kurumlardan avukatlar yargılamayı takip etmiş, hatta kurumları adına katılma talebinde bulunmuştur.
Mahkemenin kurumların katılma talebini reddetmesi sanıyoruz ki Meclis’ten geçirilmeye çalışılan yasal düzenlemeden bağımsız değildir. Zira Anayasadan, Avukatlık Yasasından, tüzüklerinden insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü koruma görevini alan bu kurumların yargılamaya dahil olmasının istenilmemesi ile baroların yapılarının değiştirilmek istenmesi arasında bir paralellik bulunmaktadır.
Savunma ve onun temsilcisi olan avukatlar her şeyden önce halkın yargı önünde temsili için, hakların ve özgürlüklerin korunması için kilit önemde bulunmaktadır. Avukatların, baroların sesinin kısılması aynı zamanda halkın sesinin kısılması anlamına geldiği için bugün baroların başlatmış oldukları bu direniş önemlidir.
İktidarın toplumun her kesimine yönelik korkunç planları olduğunu biliyoruz. Bugün baroların yapısını değiştirmek için el kaldıranlar, yarın kıdem tazminatını ortadan kaldırmak için, ertesi gün İstanbul Sözleşmesinden çekilmek ve cinsel istismar faillerine af çıkarmak için, bir başka gün mültecilerin savunmasına baroların dahil olmasını engellemek için el kaldıracaklar. Bu da bize tüm bu kesimlerin birlikte hareket etmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
AKP İktidarının yazdığı bu senaryoların figüranı olmamak, kendi hikayemizi yazmak için kalemleri elimize almanın zamanı çoktan gelmiştir. İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, avukatlar, mühendisler, doktorlar, mülteciler… Kısacası hakları bir bir elinden alınmak istenen tüm kesimler, bir araya gelir ve örgütlü bir karşı koyuş ortaya koyabilirsek tüm bu saldırıları püskürtmemiz mümkündür.