DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Seyit Aslan: Bu golü yemeyelim
"İşçi sınıfının sendikasız ve güvencesiz kesimlerine yönelik bir aydınlatma ve örgütleme çalışması olmadan durumun değişmeyeceği açık."
Fotoğraf: Evrensel
Seyit ASLAN
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Gıda-İş Genel Başkanı
Salı sabahı işçi sınıfının en yoğun yaşadığı bölgelerden birisi olan Kıraç’ta konfederasyonumuz DİSK’in kıdem tazminatını anlatan bildirilerini dağıttık. Ülke gündemi sıcak: Ayasofya, Libya, Suriye, baroların bölünmesi, pandemi, kıdem tazminatı... Peki işçiler ne düşünüyor? Sorunlara nasıl yaklaşıyorlar?
Her iş kolundan (tekstil, metal, gıda, kimya, kağıt vb) bini aşkın işçinin sokak aralarından gelerek servislere binmek için bekledikleri Atatürk Caddesi’ndeki duraklardan birindeyiz. Bir yandan dağıtım yapıyoruz bir yandan sohbet ediyoruz. Servislerde fiziki mesafe kalmamış durumda. Tüm servisler dolu işçi taşıyor.
Dağıttığımız bildirilerin büyük bir ilgi ile karşılandığını söyleyebiliriz. Yere atan yok. Okuyanlar katlayıp cebine, çantasına koyanlar yoğunlukta. İşçiler gündemdeki en sıcak tartışma olan Ayasofya’yla mesafeliler, fazlaca yorum almıyoruz, çekindikleri belli oluyor. Libya, Suriye tartışmalarına da fazlaca rastlamıyoruz. Baro kısmen işçilerin gündeminde. “Bu iktidar her şeyi yapar, her yasayı da çıkarır” fikri hakim. İşçiler yaşanan sorunlar karşısında birliğin olmadığının farkında, birlik nasıl sağlanır konusu tartışmalı. Güvensizlik temel mesele. Nasıl aşılır sorusu yanıtsız kalıyor.
GÜVENSİZLİK VE BEKLENTİ…
Dağıttığımız bildiriler kıdem tazminatıyla ilgili olunca en fazla kıdem tazminatı konusunda düşüncelerini söylüyorlar. “Son kalemiz kıdem tazminatı, bu golü yemeyelim” diyor Gezer Terlik fabrikasında çalışan bir işçi. “Golü yememek için ne yapılması lazım” deyince susuyor. Yanındaki arkadaşına, partilere, sendikalara karşı güvensiz. Kıdem tazminatının korunması ve daha fazla güvenceye alınması konuştuğumuz işçilerin ortak fikri diyebiliriz. Sendikaların işçilerin yaşadıkları yerlerde olmalarının, işçileri aydınlatacak işler yapmalarının ve işçilere güven vermelerini istiyorlar. “Sabah işe gidiyoruz, gece yarısı dönüyoruz, hadi hadi çalışma düzeni bizlerde büyük bir dağınıklık yaratmış durumda. İşyerinde on dakika bile bir araya gelip konuşamıyoruz, nasıl birlik sağlayacağız” diye bize soruyor işçinin biri.
"İTİRAZ EDERSEK AÇ KALIRIZ"
Servis bekleyen genç kadın ve erkek işçilere bildirileri uzatıyoruz. Alıp almama konusunda tereddüt ediyorlar. Nerede çalıştıklarının soruyoruz. San-Set diyorlar. Konuşmalarından mülteci işçi olduklarını anlıyoruz. Nerden geldiklerini sorunca Suriye diyorlar. Hallerinden tedirgin oldukları anlaşılıyor. Çalışma koşullarını ve yaşamlarını soruyoruz. Aylık 1600, 1700 TL karşılığında, günde 10 saat çalışıyorlar ve sigortaları yok. Mülteci işçiler kapitalistler için en ucuz iş gücü. Konuştuğumuz 10’u aşkın mülteci işçinin tümü aynı koşullarda çalışmak zorunda kaldığını ifade ediyor. “İtiraz edin” diyoruz, “Edemeyiz aç kalırız” diyorlar. İtiraz edemiyorlar, çünkü çalışma izinleri yok, patron ne söylerse kabul etmek zorunda kalıyorlar. İktidarın da patronların da işine geliyor yaşananlar.
Bir grup genç işçilerle konuşuyoruz, kıdem tazminatını fazlaca bilmiyorlar. Lise öğrencisi olduklarını, çalışmak ve ailelerine katkı yapmak zorunda olduklarını söylüyorlar. Genç işçilerin de koşulları mültecilerle aynı: Aylık 1600, 1700 TL ve sigorta olmadan kayıt dışı çalıştırılıyorlar. “Neden sigorta yaptırmadınız” diye sorunca, “İki üç ay çalışıyoruz okul açılınca çıkacağız, sigorta ne işe yarar” diye bize soruyorlar.
SİGORTA YOK YEVMİYE 80 LİRA
Angaryası çok olan, en fazla çalışan ve düşük ücret alanlar tekstil işçileri. İşçilerin çoğu günde üç saat fazla mesailerle aylık 3 bin TL alma şansına sahip oluyor. Gıda işçileri de tekstil işçileriyle benzer koşullarda. Metal işçilerinin çalışma koşulları ve ücret durumları diğer işçilerden görece daha iyi gibi görünüyor. Öte yandan düzenli ücret almak ayrıcalık gibi.
Bildirileri vermek için ağırlığı genç kadınlardan oluşan kalabalık bir grubun yanına gittiğimizde birileri “Acele edin” diyerek servislere binmelerini istiyor. Burada bekleyen işçiler günlük işe gidenler, sigorta yok, günlük 80 TL yevmiye ile çalışıyorlar. Her gün başka bir işyerine gidiyorlar çalışmak için. Başlarında işçi simsarları, öyle kiralık işçi bürosu falan değil. Üç beş simsar mahallede işçileri toplayıp günlük işlere götürüyor. İşçilerin günlük aldıkları 80 TL’den başka bir hakları yok. Yapılan iş tümüyle yasa dışı işliyor. Ancak tüm bunlar iktidarın gözü önünde yapılıyor. Yevmiyeyle çalışan işçiler arasında mülteciler de var. Mülteci işçilerin ana gövdesi ise Suriyeli işçilerden oluşuyor.
Güvencesizlik, düşük ücret, kayıt dışılık, ağır çalışma koşulları ve örgütsüzlük temel sorunlar olmaya devam ediyor. İşçi sınıfının sendikasız ve güvencesiz kesimlerine yönelik bir aydınlatma ve örgütleme çalışması olmadan durumun değişmeyeceği açık. Mülteci işçilerin işçi sınıfının bir parçası olduğu gerçeğine kimsenin gözünü kapatma lüksü yok. Hangi milliyetten olursa olsun, ülkedeki tüm işçilerin ortak, birleşik bir mücadelesi olmadan sermayenin topyekün saldırısına karşı koymak mümkün olmayacaktır. Golü yememek için sadece defans yapmak yetmez, sermayenin kalesine gol atmamız için atağa, hatta kontra atağa geçmemiz gerekiyor. Bunun için de ben varım diyenlerle başlamak gerekiyor...