EMEP Genel Başkanı Gürkan: Gidişatı mücadele güçlerini birleştirerek durdurabiliriz

Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, Gündem Özel’de Birkan Bulut’un gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

15 Temmuz 2020 14:01
Son Güncellenme Tarihi: 15 Temmuz 2020 14:41
Paylaş

Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, gündemin öne çıkan başlıkları Evrensel Web’e değerlendirdi. Gündem Özel'de Birkan Bulut'un sorularını yanıtlayan Gürkan, 15 Temmuz darbe girişiminin 4. yılından çoklu bar yasasına, kıdem tazminatının gasbedilmek istenmesinden rejim tartışmalarına kadar pek çok soruya yanıt verdi.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ

Gürkan'ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

"Cemaatin mevzilenmesinin en ileri olduğu dönemler AKP dönemine tekabül ediyor. Türkiye’de siyasal rejim hiçbir zaman demokratik olmadı. Cemaat siyaset ilişkisi hep vardı. Ancak AKP döneminde emniyetinden yargısına, bakanlıklardan kaymakamlıklara kadar pek çok yer de ittifakın izlerini biliyoruz. 15 Temmuz’da bu ittifakın nelere mal olduğunu gördük.

İktidar bundan ders almadı. Hala başka cemaatlerle ittifakını sürdürüyor. İktidarını korumak için başka ittifaklara giriyor. Darbeyi engellemenin yegane yolu oln demokrasiden halkın kararları egemen olduğunda, demokratik hak ve özgürlükler güvenceye alındığında bahsedebiliriz. Basın ve ifade özgürlüğü, grev ve toplu sözleşme hakkı, siyasette söz sahibi olması... Ancak 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tam tersine bütün siyasal özgürlük alanlarının daraltılması, basın üzerine gidilmesi, baskı, şiddet, haksız ve hukuksuz yargılamaların 12 eylül rejiminin devamı olarak uygulandığını görüyoruz. 15 Temmuz bugün tek adam yönetiminin inşası için kritik bir aşamaydı. Fırsat olarak değerlendirdildi.

Bugün çıkan yasaların KHK’dan ne farkı var? Meclis’in yasa çıkarma iradesi mi var? Yasalar Saray’da hazırlanıyor, Meclis’te eller kaldırılarak geçiyor. Yasama ve yürütmede böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Yargıya dönelim; hiçbiri Erdoğan’ın talimatı dışında işlemiyor. Şayet Erdoğan’ın talimatı dışında karar çıkarsa o mahkeme heyeti soruşturuluyor, FETÖ ile suçlanıyor. Tam bir vesayet altında.

ÇOKLU BARO YASASI

Barolar iktidara muhalefetti ve iktidar muhalif bir meslek örgütü istemiyor” demek eksik bir değerlendirme olur. Kuşkusuz, bu yanı da var ama asıl olarak iktidar bir yönelim içerisinde. Tek adam tek parti yönetiminin artık rıza üretecek argümanları yoktur. Dolayısıyla daha çok baskı, otoriterlik dışında ellerinde bir yöntem kalmamıştır. Çünkü karşısında örgütlü bir toplum istemiyor. Biat eden şükreden ve çekinen bir tebaa istiyorlar.

Yarın TMMOB, TTB ve sendikalar da gündeme gelecektir. Çünkü barolar bu iktidarın hukuksuzluğu karşısında tutum almıştır. İş cinayetleri, kadın cinayetleri karşısında kurumsal kimlikleriyle taraf oldular. TTB sadece doktorların özlük haklarıyla ve mesleki gelişimiyle ilgilenen bir örgüt olmadı. “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyerek tutum aldılar. İktidarın ise baskıdan başka sarılacak bir şeyi kalmadı.

KIDEM TAZMİNATI

AKP tekelci sermayenin temsilcidir ve onun çıkarları için adımlar atmaktadır. Bu yüzden 18 yıl boyunca işçi sınıfı ve emekçilerden yana herhangi bir yönelimi olmamıştır. Özelleştirmelerle birlikte ekonomiden başka bir hava yarattılar ve emekçi sınıfların örgütlülük düzeyi aşama aşama düşmüştür. Esnek çalışma, kuralsızlaşma çok yaygınlaşmıştır. Örgütlülüğü ile birlikte aslında işçi sınıfı zayıflatılmıştır. Şimdi 15 Temmuz’un yarattığı bir fırsatla gerici bir siyasi rejimi inşa ederken aynı zamanda işçilerin kazanılmış haklarına saldırlar söz konusu. Grevler yasaklandı, toplu sözleşmeler OHAL ve KHK’ler döneminde askıya alındı. İktidar ekonomik krizin faturası işçi sınıfına nasıl yıkacağını düşünürken, kriz koşullarınıda salgını yaşıyoruz. Kıdem tazminatı bu dönem yeniden gündeme geldi. Salgın süresi boyunca teşvikler, kısa çalışma ödenekleriyle sermaye sınıfına hizmet eden iktidar, kıdem tazminatı ve ek istihdam paketlerini gündeme getirerek hizmette sınır tanımayacağını göstermiş oldu.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

İstanbul sözleşmesi uzun süredir tartışılıyordu. Şimdi de aile ve gelenek gibi argümanlarla, yeni yaratmak istedikleri toplumsal düzeni kadınların esareti üzerinden kurmaya çalışıyorlar. Bunu kadınların kazanılmış hakkına yönelik bir saldırı olarak düşünmek lazım. Yine çocuk istismarcılarının affına yönelik bir düzenlemeyi planlıyorlar.

ORTAK MÜCADELE İHTİYACI

Bu yasalar tek tek gündeme geliyor ama bütünlüklü bir proje, bir siyasal rejime konan her bir tuğla olarak görmek lazım. Kıdem tazminatı ya da istihdam paketi sadece işçilerin problemi olarak görülmemelidir. Barolar, TMMOB, TTB’ye yönelik saldırılar da böyle... Dolayısıyla bu gidişat gerici, faşist bir rejimin inşasıdır. Ancak siyasi iktidar ne kadar baskı uygularsa uygulasın mücadele eden güçler geri adım atmıyor. İşçiler salgın koşullarına rağmen hakları için mücadele ettiler. Örneğin; bir işyerinde işçiler işçi sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturdular. Emekçilerin yine salgına rağmen çok yaygın 1 Mayıs kutlamalarına tanık olduk. Baroların mücadelesi sembol yürüyüşlerden birisi oldu. Kuşkusuz direnişin diğer toplumsal kesimlerle birleştirilmesi için çaba sarf edilmemesi gibi eleştireceğimiz yanları var. Erdoğan’ın gençlere yönelik programında gençlerin sosyal medya tutuklamalarının yarattığı tehdite rağmen “dislike” yaprak oy moy kampanyası yaptığını gördük. Gençliğin de iktidarın politikalarını benimsemediğini, kendisinin geleceği için mücadele eğiliminde olduğunu görüyoruz.

Bir mücadele birikimi söz konusu. Bize düşen sorumluluk bu mücadeleleri birleştirmek. Kıdem tazminatı gündeme geldiğinde sadece “işçiler hareket edecek biz de iki açıklamayla onlara destek olacağız” olmaz. Bir fabrikada işçilerin direnişi varsa; onun etrafında halka olmak, bütün bir sınıfın halkın sorunu olarak ele almak gerekiyor. Yerellerde bunun olanakları daha fazla. Asıl olarak bu gidişatı değiştirecek olan şey mücadele güçlerini birleştirmek, yerel mücadele birliklerine dönüştürmektir.

REJİM TARTIŞMALARI

Tek adam yöntiminin faşizme gitmesine karşı dur demek gerekiyor. Bunun karşısında çözüm parlamenter rejim midir? Tabi bunu güçlendirilmiş ya da daha demokratikleştirilmiş parlamenter rejim diye ifade edenler oluyor. Ancak parlamenter rejimlerde de siyasetin nasıl gericileştiğini, halkın siasetten geri tutulduğunu deneyimlerimizle gördük. Bizim Anayasasından yargısına devlet yönetiminden kamu yönetimine kadar bir dizi demokratikleşmenin sağlanacağı demokratik siyasal bir sisteme ihtiyacımız var. Esas olan halkın devlet yönetimine rahatça katılabileceği, seçtiğini geri çağırabildiği, aşağıdan yukarıya demokratikleşmenin sağlandığı, atanmışların her türlü yetkisinin ve olanaklarını sınırlandığı bir halk iktidarından bahsediyoruz. Burada ordu ve kamu idaresi yeniden yapılandırılmalı. Biz bunu sağlayınca halkın iradesine ket vurulamaz." (Ankara/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Batman'da polisin bir işyeri sahibini darbederek gözaltına aldığı iddia edildi

SONRAKİ HABER

Ermenistan-Azerbaycan gerilimi neden yükseldi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa