İskender Bayhan: Kapitalistler milliyetçiliği pazarda keşfetti, bugün pazar yanıyor

Gazeteci İskender Bayhan, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünü ve Ayasofya tartışmalarını Gündem Özel'de değerlendirdi.

16 Temmuz 2020 14:32
Paylaş

Gazeteci İskender Bayhan, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünü ve Ayasofya tartışmalarını Zeliş Irmak'ın sunumuyla Gündem Özel'de değerlendirdi.

İskender Bayhan'ın değerlendirmelerinden satır başları şöyle:

Tarih boyunca olduğu gibi Türkiye’de de egemen sınıfların, yönetici kesimlerin, hükümetlerin, burjuvazi, kapitalistlerin çok sevdiği kavramlardır milli mücadele, milli birlik…

Ne zamanki halk kitleleri yaşadıkları toplumsal sistemi sorgulamaya başlarlar, huzursuzlukları artar, hoşnutsuzlukları artar, sosyal koşullardan hükümetin politikalarından memnuniyetsizlikleri büyür, genel olarak o dönemlerde ülkeyi yönetenler milliyetçilik kavramına, ona bağlı olarak da din istismarına dört elle sarılırlar. Bir ülkede milliyetçilikten, milli birlikten, millilikten yerlilikten çok yüksek sesle bahsediliyorsa o ülkenin işçilerinin ve emekçilerinin başına iyi şeyler gelmeyecek demektir. Türkiye’de de son yıllarda bu kavramın bu kadar çok kullanılması bu kadar çok öne çıkarılmasının nedeni bugünkü Erdoğan hükümetinin halk kitlelerine verecek başka türlü bir gıdasının olmamasıdır. İşçi emekçilerin işçilerin yaşadıkları sorunlar karşısında yazacakları tek reçete hep milliyetçilik, milli değerler meselesi olmuştur.

Milliyetçiliğin doğuşunun temelini de burjuvazinin kendi pazarlarına, kendi üretim ve tüketim alanlarına hâkim olmasının bir ürünü olarak çıkmıştır. Aslında burjuvazi, kapitalistler milliyetçiliği pazarda keşfetmişlerdir. Bugün de pazar yanıyor, epeyce sorun var dolayısıyla bu kavrama çok sarılma zamanı gibi gözüküyor. Onun için bu kadar sarılıyorlar.

4 YILDIR, SÜREKLİ 15 TEMMUZ OLUYORMUŞ GİBİ BİR PROPAGANDA SÜRÜYOR

Tek adam yönetimi 15 Temmuz’u bir lütuf olarak değerlendirmek için sinekten yağ çıkaracak kadar darbe ve darbe karşıtlığını kullandı. 4 yıldır, 15 Temmuz sürekli oluyormuş gibi devamlı taze tutuyormuş gibi bir siyasetle karşı karşıya kaldık. Türkiye’de işçi ve emekçilerin sorunları azıcık gündeme geldiğinde “darbeciler şöyle yaptılar” diye bir muhalefeti darbeci ilan ederek siyaset yapıldı. Oysa darbelere karşı çıkmak demokrat olmanın, demokratik bir ülke yönetimi için gereklidir ama darbe karşıtlığı anlamına gelmez. Darbeye karşı olmak demokratik bir siyasetçi olmak anlamına gelmez. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi, bugünün Milli Savunma Bakanı, eski Genelkurmay Başkanı başarısız 15 Temmuz darbe girişiminin de Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar, 12 Eylül’de darbeci bir subaydır. 12 Eylül darbesinin üsteğmendir. Bugün ise darbe karşıtlığının bayraktarlığını yaptığını söyleyen bir hükümetin Milli Savunma Bakanı’dır. Ders çıkarmıştır ama şöyle bir ders çıkarmıştır: O zaman nasıl 12 Eylül darbecileri başarılı darbecilerin subayıydı, şimdi de başarısız bir darbeden lütuf çıkaranların subayı.

AYASOFYA'NIN İBADETE AÇILMASI, DİN İSTİSMARCILIĞININ GELDİĞİ BOYUTU GÖSTERİYOR

1 yıl önce aynı Erdoğan millete “Sultanahmet’i doldurun” demişti. Erdoğan ne istiyorsa onu milletin istediğini söylüyor. Aslında Erdoğan’ın din istismarcılığının şahikası olan bir adımının hamlesinin millete teşmil edilerek meşrulaştırma propagandasından başka bir şey değil. Ayasofya meselesi her dönem Erdoğan için kullanışlı bir meseleydi Erdoğan hükümeti açısından. Bu dönem daha kullanışlı geldi. Milletin istemesinden daha çok din istismarcılığının geldiği boyutu göstermesi açısından tartışılmalı. (WEB TV)

ÖNCEKİ HABER

Farplas işçisi: Zorla fazla mesaiye kalıyoruz

SONRAKİ HABER

Anadolu’nun masalsı türküsü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa