17 Temmuz 2020 00:28

Maliyet yüksek, çiftçi önünü göremiyor

Azalan tarım destekleri ve üretimde girdi maliyetlerinin artışı… Küçükdamlacık köylüleri ile tarımsal üretimi ve yaşadıkları sorunları konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Mustafa ADAY
Ankara

Ankara’dan yola çıktığınızda Gölbaşı'nı geçip Şereflikoçhisar’a yaklaşınca, Tuz Gölü havzasından içeri girip gördüğünüz Küçükdamlacık köyü, İç Anadolu’nun pek çok köyü gibi uygulanan tarım politikaları nedeniyle tarımsal üretimin karın doyurmadığı, bu yüzden göç veren bir köy. Öyle ki, geçimini topraktan sağlayamayan köylülerin göç etmeleri sonucu kapatılan okul bile boş ve yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. Köylüler yıkılmakla karşı karşıya kalan okul binasını köy konağı yaparak sahiplenmeye ve ayakta tutmaya çalışmış.

İç Anadolu’nun bozkırında ürettikleri buğday, arpa, nohudun yanı sıra kimyon ve anason üretimi yaparak geçimini sağlamaya çalışan köylülerin bir kısmı da hayvancılık yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyor. Tüm zorluklara rağmen bu köy üretmeye çalışıyor.

Azalan tarım destekleri ve üretimde girdi maliyetlerinin artışı… Küçükdamlacık köylüleri ile tarımsal üretimi ve yaşadıkları sorunları konuştuk. Mustafa Erbek 35 yıldır bilfiil ekiyor, biçiyor, hasat ediyor. “Mart ayında başladığımız çalışma aralık ayına kadar devam ediyor” diyen Erbek şunları söylüyor: “Toprağın sürülmesi, tohumun ekilmesi, ilaç gübre, mevsim değişikliğinden bazen toprağı ikinci kez sürmek zorunda kalıyoruz. 8-9 ay toprağa bağlı kalıyoruz. 100 dönümlük yerin hasadından kalan para 12 bin TL civarında. Yani aylık kazancımız asgari ücretin çok altında kalıyor. Zorunlu olmasak tarlaya bile gitmek istemiyoruz. Motorin, ilaç gübre tohum fiyatlarının yani girdilerin yüksek olması köylülerin belini büküyor. Biçerdöver ve nakliye fiyatları da işin cabası. İthal tohum, gübre, ilaç çok pahalı olduğu gibi toprağın verimini de düşürüyor. Gübre ve ilaçlar bozuk çıkabiliyor. Küçük toprak sahibi üreticiler yaşadıkları bu sorunlar nedeniyle üreticiliği bırakabilmenin hesabını yapıyor. Büyük toprak sahipleri bu durumdan faydalanarak her geçen gün topraklarını büyütme peşinde. Arazi fiyatları 7 yıl önce dönümü 3 bin TL iken, bu yıl yine 3 bin TL’den gidiyor.”

KOOPERATİF FAİZİYLE TOHUM, İLAÇ, GÜBRE VERİYOR

Tarım kooperatifine ilişkin, “Tamamen bir şirket gibi çalışıyor” diyen Mustafa Erbek, “Faiziyle tohum,  gübre, ilaç, motorin alıyoruz. Bu seneye kadar ürettiğimizi almıyordu bu yıl alım yapacak ama ürün fiyatlarını kooperatif kendi belirliyor. Söz hakkımız hiç yok pazarlık söz konusu değil. Üreticinin yüzde 90’ı kooperatife borçlanarak üretimine devam edebiliyor, yani kazancın bir bölümü de faize gidiyor” diyor.

Üretici Köylü Ali Işılak da yağmur, dolu ve rüzgarın üreticiyi kötü etkilediğine dikkat çekiyor: “Sigorta yapmayan veya yaptıramayan üretici köylü, dolu yağışından etkilenerek sezonu zararla kapatacak. Bu zararı, ancak iki senede telafi edebilir. Doludan zarar gören arazilerde hasar tespiti yapılıp destek verilmesi lazım. Mevsim değişkenliği bizi sürekli strese sokmaktadır.”

Motorin ve gübre fiyatlarının üretici köylünün belini büktüğünü söyleyen Işılak, “Devlet desteği çok az. Bütün aile fiziki olarak çalışıyoruz, emeğimizin hiçbir karşılığı yok. Buğday ve arpa üretimi dışında nohut, kimyon, anason üretimi de yapıyoruz ama değişen bir şey yok, sorunlar aynı. Bu ürünler genelde el emeğiyle yapılıyor. Dışarıdan gelen mevsimlik işçilerle hasat yapılıyor. Yani ürün maliyetine bir de işçilik giderleri ekleniyor. Böylece maliyet daha da artıyor. Motorin, gübre ve ilaç fiyatlarının düşürülmesi gerekir. Devlet desteğinin artırılması gerekir. Ürün fiyatı belirlemede üretici köylülere söz hakkı verilmelidir” diyor.

BESİCİ PARA KAZANAMIYOR

Mehmet Arıduru 30 yıldır besicilik yaptığını ve eşi, çocukları ile birlikte yıllardır durmadan çalıştığını söylüyor. “Besicilikle uğraşmaktan iki çocuğumun eğitimi istediğimiz gibi olmadı” diyen Arıduru, şöyle devam etti: “Böyle olacağını bilsem bu işe hiç bulaşmazdım. 15-20 hayvanla başladım besiciliğe. Kredi kullanarak besi yeri ve besi sayısını çoğaltmaya çalıştıkça, kazandığımızı zannettiğimiz ticarette girdi fiyatlarının artmasıyla (yem, saman, ilaç) hep bir sonraki seneye ya da krediye bel bağlayarak kendimizi avuttuk. 150 büyük baş yetiştirebileceğim çiftlikte yaklaşık 20 hayvanla ayakta durmaya çalışıyoruz. Ülkenin değişik illerinden gelip besicilik yapanlar var. Kredi bulanlar ayakta kalabiliyor, herkes kredi alamıyor artık. Çevre köylerde ve köyümüzde kredi kullanılarak besiciliğe başlayıp iflas edenlerin sayısı epeyce var. Son 10 yıldır işimiz hiç iyi değil. Dışarıdan ithal besi ve kurbanlık geldikçe bizim gibi üreticiler olumsuz etkileniyor. Aldığımız her kredi ile kalkınma bir yana daha da batıyoruz. Her geçen gün faiz ödememe adına hayvan sayısını azaltarak çözüm üretmeye çalıştık. Sayı azaldıkça da gelirimiz düşüyor. Torbası 20 TL olan yem son 10 yılda 100 liraya çıktı. Üç yıl önce 5 bin TL olan hayvanı, bu yıl yine 5 bin TL’den satıyoruz. Sütün litre fiyatı 1.50 TL’den 2 TL’ye yeni çıktı. İşçi maaşı 1000 TL’den 3 bin TL’ye çıktı. İflas etmemek için kredi peşinde koşturuyoruz. Motorin ve altyapı maliyeti çok etkiliyor. Veteriner ve ilaç fiyatları son üç yılda beş katına çıktı. Öyle hale geldik ki, ilaçtan ve veterinerden vazgeçer hale geldik. Giderlerimiz çok arttığı için kazancımız ister kuru tarım ister hayvancılık olsun aylık gelirimiz asgari ücrete dahi gelmiyor. Kullandığımız traktör, alet ve makineler her sene deforme  oluyor, bakım istiyor. Bakım ve değiştirme şansımız zor oluyor. Kredi bulamayanlar iflasın eşiğindeler, bu şekilde besicilik yapar hale gelince de nasıl bırakabilirimin hesabı yapılıyor. Yaptığımız yatırımlar olmasa (ağıl, mandıra, ev, kuyu, yol) mandıra  işini hemen bırakırız. Yaklaşık 10 köyde en az 50 aile iflas etmiş durumda. İcralık bir sürü besici var. Bu işe krediyle başlayanların yüzde 75’i iflas etmiş durumda. Tarımın ve hayvancılığın desteklenmesi lazım.”

MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİNİN SORUNU BİTMİYOR

Ankara’nın Şereflikoçhisar ilcesinin köylerinde çalışan mevsimlik tarım işçilerinin sorunları ise bitmek bilmiyor. Her sene olduğu gibi bu yıl da kimyon, anason ve  nohut toplamaya gelen mevsimlik işçilerin mesaisi sabah güneş doğmadan başlıyor. Akşam 19.00 sularına kadar kadar yoğun tempoda çalışan işçiler, günlük ücret yerine dönüm başı ya da ton başı bir ücretlendirme olduğunu söylüyor. ‘Başlarındaki’ çavuşun insafına kaldıklarını, günlük net ücretlerinin belli olmadığını belirten işçiler, Ankara’daki işlerini bitirip Çorum’a soğan toplamaya gidecek. Ankara’daki işin geç bitmesinin bedeli ise Çorum’daki işi kaybetmek… Bu yüzden adeta ‘yarış atı’ gibi çalıştıklarını söylüyor işçiler.

Çadırları kurulu bulunan işçilerin yaşam alanlarından birine uğradığımızda Harranlı bir aile ile konuşuyoruz. Her yıl buraya gelip 7-8 ay kaldıklarını söylüyorlar. Şehirden uzakta, sosyalleşmeden, ne tuvalet ne banyo… Sadece aç kalmamak için… İçme suyu sağlıklı olmadığı için onlarca çocuk ve işçi geçtiğimiz yıl hastanelik olmuş. Bu sene ise pandemiye karşı bile önlem yok. İşçiler bu pandemi sürecinde tamamen görmezden gelindiklerini, herhangi bir hastalığa yakalanmalarının an meselesi olduğunu dile getiriyor.

ÖNCEKİ HABER

Gazeteci Aziz Oruç’un eşi Hülya Oruç: Adalet bekliyorum

SONRAKİ HABER

Bilim Kurulu Üyesi Turan: İkinci dalgayı eylül-ekim aylarında bekliyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa