19 Temmuz 2020 00:37

Yazar Yetgül Karaçelik: Instagram toplumsal bunalımları ertelediğimiz bir haz alanı

Yetgül Karaçelik’le “Görsel Kültür ve Fotoğrafın İzinde Instagram” adlı kitabını ve Instagram’ın sosyal yaşamı değiştirici etkisini konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Bahadır AHISKA

Yetgül Karaçelik’in “Görsel Kültür ve Fotoğrafın İzinde Instagram” adlı kitabı geçtiğimiz yıl yayımlandı. Instagram’ın sosyal yaşamda kapladığı alanı ve değiştirici etkisini tartışan kitap geçmişten bugüne farklılaşan yaşantımızı; fotoğrafın tarihi, görme biçimleri ve bakış teorisiyle birlikte inceliyor. Kitap, Instagram’ı fotoğrafın izini sürerek mercek altına alması bakımından alanında bir ilk niteliği taşıyor. Karaçelik’le Instagram’ın pandemi sürecindeki etkisini, sosyal yaşantımızdaki yerini, yakın geleceğini, sermaye ve iktidar ilişkisini konuştuk.

PANDEMİ SÜRECİNDE GÖSTERİ ALANINA DÖNÜŞTÜ’

Instagram; pandemi ve karantina günlerinde dış dünyayla bağlantı kurmamızı sağlayan araçların başında geldi. Bu süreçte Instagram nasıl bir işlev gördü ve yaşamımızı nasıl etkiledi?

Aslında genel olarak sosyal medya ağları, özellikle de Instagram gündelik hayatımızı ve pek çok alışkanlığımızı değiştirdi. Özelde Instagram’ı konuşacak olursak, fotoğraf ya da video paylaşılmıyorsa bile izleyici pratiğiyle kullanıcı bu ağda yerini aldı. Kim ne yapıyor, diye bakıldı, popüler olan fotoğraflar ve videolar öne çıkanlar adı altında ağ tarafından önerildi, böyle olunca da bol miktarda taklit edildi. Bu nedenle diğer sosyal medya ağlarından farklı olarak, Instagram pandemi süreci gösteri alanına dönüştü. Çünkü dışarıya çıkıp herhangi bir etkinlik yapamayan kullanıcılar haliyle evin içini takipçilerine açtı. Pekala buna, daha çok açtı diyebiliriz. Popüler olan fotoğraflar ya da videolar da vardı, görüntülü konuşma fotoğrafları, ekmek ve yemek yapma videoları (Herkes yapabiliyormuş), balkon sohbetleri, akım adı verilen eğlenceli (her zaman değil) videolar gibi çok şey izledik, gördük. Instagram’da pandemi, “Dışarda bir kaos var ama biz yine de mutluyuz, pandemiye rağmen eğleniyoruz”un sosyal ağı oldu. Olmaya da devam ediyor. Bu “eğlence/gösteri” hali aslında Instagram’ın ta kendisi. Yani Instagram, ciddi şeylerin konuşulup tartışıldığı, hüzünlenilen bir ağ değil, öyle de tasarlanmadı. Bu haliyle televizyonu da andırıyor.

Pandemi günlerinde stüdyo yayınları, imza günleri ve fuarlar iptal edilirken, Instagram’da edebiyatçıların, tiyatrocuların, gazetecilerin ya da sinema oyuncularının canlı yayınlar yaptıklarını ya da bu yayınlara katıldıklarını gördük. Instagram, bir anda diğer ağların önüne geçti. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Instagram, kuruluşunun hemen ardından diğer ağların önüne geçeceğinin sinyalini vermişti, bu nedenle Facebook tarafından satın alınan bir uygulama oldu. Kimi iddialar Facebook’un Instagram’ın kendisini gölgede bırakacağını sezdiği için bu alımı gerçekleştirdiği yönündeydi. Bu ağ olduğu gibi kalacaktı ve Facebook en popüler ağ olmaya devam edecekti ama tersine çok daha kârlı ve geliştirilebilir bir ağ olduğu fark edilmişti. Nitekim Instagram’daki belli özelikler, örneğin hikaye paylaşma Facebook’ta da var ancak bu uygulama Facebok’ta sevimli durmadı, aktif kullanıcılar da anlık görüntü paylaşımı yapmadı ya da eskisi kadar Facebook’ta fotoğraf paylaşılmıyor. Dolayıyla burada esas olarak kârdan bahsedebiliriz. Yani Instagram çoktan en popüler ağ halini aldı.

BİR KEHANETTİ, BUGÜN GERÇEKLEŞTİ’

Peki Instagram, televizyonun yerini alabilecek mi?

Bunu iki şekilde düşünmek lazım, televizyonun yerini almak isteyen Instagram gibi uygulamalar/ağlar ve Türkiye’deki vasat televizyonculuk. Örneğin, beş kanalın hepsinde aynı saatte, sadece sunucusunun değiştiği benzer programlar var. Yüz değişiyor ama tavır, üslup, içerik aynı kalıyor. Diziler de hep aynı, bütün kanallarda aynı dizi. Tartışma programlarında değişmeyen yüzler aynı şeyi seslendiriyor, aynı iddialarda bulunuyor. Ama Instagram’da, kullanıcısı açısından fazlasıyla farklı içerik söz konusu, yoksa kendisi de içerik üretebilir. Bunun için izin alması gerekmiyor. Ya da şöyle düşünelim, ana akım medyada kendisini ifade edecek mecra kalmadığı için muhalifler de sosyal medya ağlarına akın ediyorlar.

2018’den önce Instagram’ın güncelleneceği ve televizyonun yerini alacağı söyleniyordu. Instagram’ın kurucuları tarafından söylenen, insanların televizyon karşısında daha az, telefon başında daha fazla zaman geçirdikleriydi. Aslında bu, daha fazla içerik üreticisi ve daha fazla reklam gelirine gözünü dikmek anlamına geliyordu. Kendini ifade etme alanları daralınca ve birileri size alan açıyorsa oraya doğru yol alamaya başlarsınız. Herkes ünlü oldu mu sorusuna da biraz ortalarda cevap vermek gerekiyor, yüz kişi tarafından takip edilen de kendisinin ünlü olduğunu düşünüyor, milyonlarca kişi tarafından takip edilen de. Bir kehanetti bu, bugün gerçekleşti. Dünya çapında böyle bir genelleme yapamayız elbette ama Türkiye özelinde bahsedecek olursak, bence Instagram televizyonun yerini çoktan aldı.

Sosyal medya ağlarında fotoğrafın performansa dönüşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Instagram örneğinde görünür olmak, yöneten-yönetilen ilişkisinde nasıl bir varlık olumlamasına dönüşüyor?

Yazılı ya da görsel fark etmez, sosyal ağda paylaşılan bütün içerikler, ağ için performans anlamına gelir ya da buna çalışmak, işçilik de diyebiliriz. Karşılığında para almadığımız, buna karşılık mutlu olduğumuz, takipçilerimizi yönettiğimiz, takip ettiklerimiz tarafından da yönetildiğimiz bir yer sosyal medya ağları. Sosyal medya, dolayısıyla Instagram bir çeşit kaçış alanı… Güzel görünebiliyoruz, beğeniliyoruz, kolay ulaşıyor, istediğimiz yere gidebiliyoruz… Instagram özelinde şu da söylenebilir; toplumsal bunalımları ertelediğimiz bir haz alanı Instagram. Sosyal mesaj verme kaygısı her zaman gerekli değil bu ağda.

HAYATIMIZDA DAHA ÇOK YER EDİNECEK’

Fotoğrafın modern dünyanın kurulumunda yeri nedir ve gelecekte nasıl olacak? Fotoğraf aşılabilecek mi? Fotoğraf, modern dünyanın Sümer tabletleri midir?

“Zeki Müren de bizi görecek mi?​” repliği aklıma geliyor. Çünkü en az Zeki Müren kadar bizler de varız ve biriciğiz. Dolayısıyla fotoğraf aşılabilir mi ya da görüntü aşılabilecek mi? Kendi adıma bu soruya rahatlıkla hayır diyebilirim. Gelecekte fotoğraf ve görüntü hayatımızda daha çok yer edinecek. Pandemi sürecinde de bunu deneyimledik. Ve görünen o ki, salgın(lar), uzaklık, teknolojik yenilikler fotoğraf ve görüntüyü gündelik hayatta daha da fenomen haline getirecek. Örneğin, çok uzun zamandır fotoğraf ve video kalitesini öne çıkartmaksızın kendini tanıtan bir telefon markası yok. Buna bilgisayarlar da eklemlenecek.

SORUNSUZ BİR İŞLEYİŞ İKTİDAR VE ŞİRKETLER İÇİN İLK TERCİH EDİLENDİR’

Sosyal medya alanının düşüncelerin, tepkilerin özgürce ifade edildiği zeminler olduğu gibi bir algı var. Bu durum, zaman zaman tepkilerin ortaklaşmasına ve organize bir reflekse de dönüşebiliyor. Bu konudaki gözlemlerinizi alabilir miyiz?

Aslında bu durum çok ilginç. Televizyon, gazete gibi mecraların tek tipleşmesi doğal olarak insanları sosyal medya alanlarına itiyor. Haliyle çok da baş edilen bir alan değil sosyal medya. Yani iktidar açısından hangisi daha önemliydi sorunsalı peyda oluyor. Bu, teknenin her yerden su almasına benziyor. Ne yaparsanız yapın değiştirilemeyecek bir şey var, insanlar konuşmak istiyor. Çünkü çok kızgın, öfkeli, yoksul, mutsuz, umutsuzlar… Diğer taraftan insanlar hiç bilmediği bir kültürün içine girmiş. Uzun bir süre baskılanmış toplumlar açısından sosyal medya yer yer kusulan, çirkinleşilen, herkesin konuştuğu ama kimsenin kimseyi dinlemediği bir alan oluyor.

Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya ağlarının kullanıcıları, siyasi iktidarların baskısıyla karşı karşıya. Neler söylemek istersiniz?

Bunu sosyal medya üzerinden tam anlamıyla çözümlemek mümkün değil. Konudan biraz uzaklaşacağım ama bu durum son dönem kadın cinayetlerini andırıyor, iktidarın erilliğini ispatlıyor. Sevilmediği, istenmediği, eleştirildiği gerçeğiyle karşılaşıldığında bununla yüzleşilmiyor ya da kabullenilmiyor. Hemen ardından gelişen başka bir olay gerekçe olarak gösterilip sosyal medya kısıtlaması gündeme geliyor. Sosyal medya üzerinden tacize, hakarete uğrayan pek çok insan var. Gündelik hayatta da öyle değil mi? Elbette kimsenin kimseyi tehdit etmeye, hakaret etmeye hakkı yok. Ama buradaki yaptırımlar, alanın giderek daraltılması, bütün sesin tamamen kapatılmasını içeriyor. Öyle ya da böyle Türkiye özelinde düşünecek olursak sosyal medya alanları dışında pek de alan yok.

Instagram 2012 yılında Facebook tarafından satın alındı. Bu dikey birleşme eğilimi Instagram’ın demokratik niteliğine kuşkuyla bakmamızı gerektirmez mi?

Ancak soru içinde belirttiğiniz gibi sosyal medya dikey yapılanması nedeniyle tam olarak demokratiklik içermiyor. Facebook, Twitter, Instagram ayrıca WhatsApp en çok kullandıklarımız. Hepsi de aynı şirket bünyesinde. Ve bu şirketlerin kâr marjlarını düşündüğümüzde hükümetlerle kolayca anlaşabileceklerini tahmin edebiliriz. Kendi adına bir hesap kullanmayan kişi, bilinemez, bulunamaz olduğunu düşünebilir ancak çok rahatlıkla kişinin verisine ulaşılabiliyor. En azından bunu “sıradan” kullanıcı için düşünebiliriz. Sosyal medyanın devrimlere önayak olduğu dönemleri çoktan aştık ve o devrimler sırasında bu ağlar yeterince kullanıcı biriktirdiler, sırada daha çok zengin olmak var. Sorunsuz bir işleyiş iktidar ve şirketler için ilk tercih edilendir. Alternatif yoksa, demokrasi de olmaz. Televizyon kanalları ele geçirildiğinde sosyal medya ağları vardı, sıra oraya geldiğinde nerede toplanılacağına karar vermek lazım. Deprem alanları vardı, boş bırakıldığında AVM’ler dikildi, meydanlar henüz duruyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Mehmet Metiner ve Süleyman Soylu arasında canlı yayında "FETÖ" gerilimi

SONRAKİ HABER

Laodikya antik kentinde çıkan yangın söndürüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa