20 Temmuz 2020 00:01

Nahda Barajı krizi: 21. yüzyılın en büyük su savaşı

Etiyopya, Sudan ve Mısır uzlaşmaya varmadan Nil nehri üzerindeki Nahda Barajının su tuttuğu haberi ve Irak’ta Güvenlik Uzmanı Hişam Haşimi’nin öldürülmesi geçen haftanın önemli gündemleri arasındaydı.

El Nahda Barajı | Fotoğraf: Etiyopya Başbakanlık Ofisi Facebook sayfası

Paylaş

Ali KARATAŞ
Kays ABBAS

Nil Nehri’nin suyunun kullanımı ve üzerinde inşa edilen Nahda Barajı meselesi uzun bir süreden beri sorun olmaya devam ediyor. Etiyopya’nın inşa ettiği el Nahda Barajının bitmesiyle Su, Sulama ve Enerji Bakanı Sileshi Bekele’nin, barajda su tutulmaya başlandığı açıklaması tartışmaları yeniden alevlendirdi. Tepkiler üzerine haberi yayımlayan Etiyopya devlet televizyonu ETV, bakanın açıklamalarını yanlış aktardıklarını ileri sürdü, haberden ötürü özür diledi.

Şarkul Avsat gazetesinden Osman Mirgani, Nil Nehri’nin suyunun kullanımı üzerine gelişen, Mısır, Etiyopya ve Sudan'ın dahil olduğu ihtilafla ilgili dikkate değer bir makale kaleme aldı. Mirgani, “Yasal açıdan anlaşmazlık noktaları ise üç ana başlıktan oluşmaktadır. Bunların ilki, baraj konusunda varılan anlaşmanın taraflar için ne derecede bağlayıcı olacağıdır. İkincisi, bu anlaşmanın sadece barajın doldurulması ve işletilmesi mi yoksa su paylaşımı ile de mi ilgili olacağıdır. Üçüncü nokta ise anlaşmazlığı çözme mekanizmasıyla ilişkilidir” dedi.

Rai el Youm Gazetesi Başyazarı Abdulbari Atwan, el Nahda’da su tutulmaya başlanmasını “Provokasyon” olarak nitelendirdi. 11 gün süren ve Etiyopya’nın zaman kazanmayı hedeflediği müzakerelerin başarısız olmasının beklenen bir şey olduğunu belirtti. Atwan ayrıca Mısır’ın dünyanın dokuzuncu en büyük askeri gücü olarak caydırıcı olduğuna dikkat çekti.

Bu soru al Arap el Cedid internet sitesinde Vail Kandil tarafından soruldu. Makalede; “Abdulfettah Sisi, el Nahda Barajı dosyasını ele geçirdiği ilk günden itibaren, tüm eylemi Etiyopyalılara bırakıyor ve denklemi aşağıdaki temele dayanarak yapıyor: Etiyopya yapar, Sisi’yi konuşur… Etiyopya karar verir ve general yalvarır… Etiyopya öne sıçrıyor, Sisi kaya dibine dalıyor…” denildi. Yazar, Etiyopyalıların ilk andan itibaren Mısır’ın Nil’in kaderi hakkında çaresiz olduğu ve yapabileceğiniz en fazla şeyin “Şikayet etmek ve bağırmak” olduğu ifade edildi. Mısır’ın kendi içinde savaşan iki tarafa ayrıldığı da iddia edilerek bu süreçte Mısır’ın dikkate alınmayacağını iddia etti.

Bu başlık da el Kuds al Arabi gazetesinin başyazısına ait. Gazete, Libya Tobruk’taki Temsilciler Meclisi Başkanı Akila Salih’in  Mısır ordusunu ülkesine askeri müdahaleye çağıran bildiri yayımlamasından rahatsızlığını dile getirdi. Başyazıda, “Gerçek şu ki, Libya kabileler uyanışı ile Etiyopya’nın el Nahda barajı konusundaki Mısır politikası, ulusal güvenlik konusundaki konuşmasına rağmen, vatandaşlarını muhbir ve teröristlere böldüğünü söylüyor” ifadeleri yer aldı.

Bu arada Irak’ta Güvenlik Uzmanı Haşim Haşimi’nin suikastla öldürülmesi tartışılmaya devam ediyor. El Arap el Cedid gazetesinden Wala Said Al-Samarrai Haşimin öldürülmesinin nedeninin başbakan Kazimi’ye yakın milislerle ilgili rapor hazırlaması olduğunu iddia etti. Samarrai, “Rapor, İran Devrim Muhafızları komutanlarının milisler üzerindeki etkisinin derecesi de dahil olmak üzere, hassas ayrıntıları içermekteydi” dedi.


NAHDA BARAJI: MÜZAKERELERDEKİ SON ÇABALAR

Osman MİRGANİ*
Şarkul Avsat

Etiyopyalı bakana göre, baraj inşaatının ulaşmış olduğu mevcut aşamada, yaklaşık 4.8 milyar metreküp olduğu tahmin edilen ilk depolama işlemi başladı.

Nahda Barajı’nın dolum süreci kaç yıl sürecek: Addis Ababa’nın başlangıçta öngördüğü gibi 3 yıl mı, Mısır’ın tercih ettiği gibi 7 yıl mı yoksa orta bir yol olarak önerilen 5 yıl mı? Dolayısıyla barajı doldurma işleminin başladığına ilişkin açıklamalar, Abiy Ahmed hükümetinin iç karışıklık ve artan baskılara maruz kaldığı bir zamanda, aslında içeriye dönük bir mesajdır. Keza dışarıya da verilen bir mesaj ve Mısır ile Sudan’a baskı yapma girişimidir. Etiyopya Su, Sulama ve Enerji Bakanının açıklaması her halükarda farklı yorumlara kapıyı açık bıraktı.

Zira ne doldurma işleminin ne zaman başladığı ne de mevcut inşaat aşamasında barajın açıklanan orana (4.8 milyar metreküp) ulaşmasının ne kadar süreceği hakkında açık ve net bir biçimde konuşmadı. 3 ülke arasında yapılan son müzakere oturumundan sonra, özellikle Etiyopya ve Mısır’dan, müzakerelerde herhangi bir uzlaşıya varıldığını veya az da olsa ilerleme kaydedildiğini düşünmedikleri şeklinde kötümser açıklamalar geldi. Sudan ise temel meselelerde anlaşmazlıkların sürmesine rağmen bazı ilerlemeler olduğu şeklinde bir açıklama yaptı.

Tek taraflı hareket etmek, müzakerelerin atmosferine ciddi şekilde zarar verecek ve bu hassas dosyayı çevreleyen belirsizlikleri ve gerilimleri artıracaktır. Zira özellikle Mısır, Nahda Barajını doldurma işleminin su payı üzerindeki etkilerine dair kaygılarını her fırsatta dile getiriyor. Payındaki yüzde 1’lik bir azalmanın bile geniş tarım alanlarını etkileyeceği ve bunun tam anlamıyla gıda güvenliğine yönelik bir tehdit oluşturacağı uyarısında bulundu. Hatta Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri, Kahire’nin isteği üzerine bu ayın başlarında yapılan bilgilendirme oturumunda, BM Güvenlik Konseyine Etiyopya’nın barajı tek taraflı olarak ve anlaşma olmaksızın doldurması ve işletmesinin gerginliği artıracağını, kriz ve çatışmalara yol açabileceğini iletti.

Yasal açıdan anlaşmazlık noktaları ise üç ana başlıktan oluşmaktadır. Bunların ilki, Nahda Barajı konusunda varılan anlaşmanın taraflar için ne derecede bağlayıcı olacağıdır. İkincisi, bu anlaşmanın sadece barajın doldurulması ve işletilmesi mi yoksa su paylaşımı ile de mi ilgili olacağıdır. Üçüncü nokta ise anlaşmazlığı çözme mekanizmasıyla ilişkilidir. Sudan Sulama ve Su Kaynakları Bakanına göre, anlaşmanın bağlayıcılığıyla ilgili yürütülen müzakerelerde son toplantıda pozisyonlarda bir yakınlaşma oldu. Mısır ve Sudan, varılan anlaşmanın uluslararası düzeyde bağlayıcı olması ve böyle hassas bir konunun yorumlara ve niyetlere bırakılmaması gerektiğinde ısrar ediyordu. Buna karşılık Etiyopya, uluslararası düzeyde bağlayıcı olması fikrine karşı çıkıyor ve referansın uluslararası değil de üç ülke arasında olmasını istiyordu. Sudanlı Bakanın açıklamasından müzakerelerde bu konuda uzlaşıya varılmış olduğu gibi bir sonuç çıkıyor. Özellikle Mısır ve Etiyopya’nın farklı pozisyonları ve birbirlerine karşı şüpheleri göz önüne alındığında üzerinde uzlaşıya varılması kolay olmayacak formülasyon konusundaki anlaşmazlık ise devam ediyor.

Dikkatler şu anda gelecek hafta Güney Afrika liderliğinde küçük bir zirve düzenlemeye hazırlanan Afrika girişimine yönelmiş bulunuyor. Bu zirve, söz konusu krizi sona erdirecek bir anlaşmaya giden yolu döşeme ve temel konularda bakış açılarını yaklaştırma konusunda başarılı olmayı umuyor. Zira uzmanlar sürekli bir biçimde, bu krizin çözümlenmemesi halinde 21’inci yüzyıla damgasını vuracak bir su savaşına ve en tehlikeli krizlerden birine yol açabileceği uyarısını yapıyorlar.

*Şarkul Avsat’ın Türkçe sitesinden kısaltılarak alınmıştır.


ETİYOPYA PROVOKASYONUN PEŞİNDE

Abdulbari ATWAN
Rai al Youm

Etiyopya, el Nahda Barajının haznesinde su tutulmaya başlandı. Avrupa uydularının görüntüleri bu “provokasyon”u doğruladı. Mısır’ın tüm “kırmızı çizgiler”nin aşıldığı bu durumda güçlü bir tepki vermenin zamanı değil mi? Afrika girişimiyle “son kurtarma görüşmeleri”nin çöküşü neden şaşırtıcı değildi?

Etiyopya Sulama Bakanı Selicie Bekele’nin yaptığı açıklama, doğal olarak ne bizi ne de Mısır hükümetini şaşırtmadı. Bakan, Afrika Birliğinin himayesinde ve Avrupa Birliği, ABD ve Afrika’dan gözlemcilerin katılımıyla düzenlenen ve 11 gün süren üçlü müzakerelerin başarısız olduğunu açıkladı. Başarısızlığın sebebi basit: Çünkü Etiyopya, zaman kazanmak için bu tür müzakerelerden faydalanıyor. Mısır ve Sudanlıların Nil sularında meşru haklarını koruma talepleri duvara tosladı.

Bu görüş; Etiyopyalı makamların ilgili üç ülkenin sulama bakanlarının huzurunda müzakereler sırasında el Nahda Barajının haznesine su doldurmaya başlandığını belgeleyen Avrupa Uzay Ajansının uydu görüntüleriyle desteklenmektedir. Hem de bu müzakerelere himaye eden Güney Afrika’ya hiç saygı duymadan.

Etiyopya hükümeti kışkırtıcı bir şekilde, Mısır ve Sudan’ı hazneyi doldurma niyetinden haberdar etmeyeceğini açıkladı. Ordunun genelkurmay başkanı, herhangi bir Mısır eylemi karşısında kuvvetlerinin barajı savunmaya hazır olmasıyla tehdit etti.

Mısır ve Sudan’la meşgul olmak için zaman kaybetme senaryoları ardı ardına devam edecek. Çünkü katılan üç bakanın, önümüzdeki birkaç gün içinde Güney Afrika cumhurbaşkanının himayesinde bir mini zirveye katılacaklar ve amirlerine raporlar sunması gerekiyor.

Mısırlı yetkililerin bu saçma müzakerelere devam ettiklerinde tüm kapıları çalmak istediklerinin farkındayız. BM Güvenlik Konseyine gitmek de dahil olmak üzere mevcut tüm diplomatik yolları tüketerek, son seçenek olarak askeri seçeneğe başvurma durumunda gelecekte herhangi bir suçu ortadan kaldırmak istemektedir. Bununla birlikte, Etiyopya’nın savaştan ve sonuçlarından kaçınma isteğini yanlış anlaması nedeniyle kibir ve küstahlıkla hareket eden bu “pragmatik” tutumuna karşı Mısır’ın; prestiji, bölgesel ağırlığını ve kültürel mirasını yansıtan güçlü yanıt vermesi gerekiyor.

Dünyanın dokuzuncu en güçlü ordusuyla Mısırlı yetkililer harekete geçtiğinde, diğerleri bu hareketin ne anlama geldiğini anlıyor. Kanıtımız, Libya’daki Sirte ve al Cafra’ya yapılacak yakın saldırının, Cumhurbaşkanı Abdulfettah el Sisi’nin Libya sınırındaki Sidi Barani Üssünde askeri bir geçit törenine katılırken bu iki şehrin kırmızı bir çizgi olduğunu açıklamasından hemen sonra geri çekilmesidir.

Mısır’ın ulusal güvenliğine Libya’dan gelecek tehdide öncelik verdiği doğrudur. Etiyopya tahminlerine göre, barajın haznesinin doldurulması için üç yıla ihtiyaç var. Ancak Mısır liderlerinin Etiyopya’ya ültimatom göndermesi gibi tek başına beklemek yeterli değildir ve aynı derecede hazırlık ve önemler alınmalıdır. Dört  milyon Mısırlı aileyi aç bırakmanın da “kırmızı çizgi” olduğu anlaşılıyor. Mısır’ın su ulusal güvenliğini savunmak için askeri seçenek de yok sayılamaz. Etiyopya’nın bir deniz ablukasına alınması da dahil olmak üzere, gemilerin Süveyş Kanalı veya Babül Mendep üzerinden girişleri engellenebilir.


KATİL BİLİNİYOR VE IRAK’TA YARGILAMA YOK

Wala Said SAMARRAİ
al Arabi al Cedid

Irak'ta yeni bir suikast, Güvenlik Analisti Hişam Haşimi’yi hedef aldı. Hemen hemen güvenlikle ilgili hazırlanan bütün raporlarda adı mevcuttu. Belki de güvenlik meselesinde yıllar boyunca görüşüne baş vurulan ilk referanstı. Uydu televizyonları Irak’ın karmaşık sahnesinde neler olduğunu anlamak için ondan görüş alıyordu. Bir televizyon kanalına görüş verip çıkmasının hemen ardından Haşimi öldürüldü. Arkadaşlarına ve medya çalışanlarına göre kendisini aylarca tehdit ettiği anlaşılan, başka bir devlet tarafından desteklendiği iddia edilen bir grup milis tarafından öldürüldü. Halk hareketinin taleplerinin yanında, yolsuzluğun karşısındaydı. Bu tehditler, Haşimi’nin Başbakan Mustafa Kazimi’ye ait milisler hakkında bir rapor hazırlamasıyla başladı. Rapor, İran Devrim Muhafızları komutanlarının milisler üzerindeki etkisinin derecesi de dahil olmak üzere, hassas ayrıntıları içermekteydi.

Sokak kameraları, Haşimi’ye suikast düzenleyen kişiyi, başka bir kişiyle motosiklet üzerinde görüntüledi, onlara eşlik eden bir aracın beklediğini gösterdi. Hükümet haberlerine göre,  Haşimi’nin yaşadığı bölgede sokak kameralarının olduğu ortaya çıktı. Bu kameraları Irak ordusundan subaylar denetliyordu ancak şimdi milisler denetliyor. Bu kameralardan sorumlu olanlardan birisi daha önce maktulü aradı. Devrim Muhafızlarına tabi milislerin koyduğu kırmızı çizgileri aşmaması konusunda uyardı. Son uyarı, bir önceki başbakan olan Nuri el Maliki’ye yakın bir gazeteciden telefonla geldi. Sanki bu adam suikastın ne zaman gerçekleşeceğini biliyordu.

Eğer hükümet isterse; bütün bu deliller, kayıtlar ve farklı istihbarat birimlerinin bilgileri,  katillerin kolayca bulunmasını ve yargılanmasına yeterli…

Iraklılar, Irak’ta bir devlet olduğuna inanmıyor. Söylenen bütün sözler insanların gözlerinin bu gerçeği görmemesi için. İnsanlar İran’a sadık milislerin oluşturduğu partileri değil, devleti istiyor.

Partileri ve milisleri ışığında böyle bir siyasi süreç, Iraklılar öldürülmeye devam edecek. Geçen ekim ayında başlayan ve korona salgını nedeniyle zayıflayan devrimin devamı dışında Irak’ın yıkımı ve yağması durmayacak. Tahrir Meydanı’nın devrimcileri değişim taleplerini sürdürmeye ve ülkelerini yedinden kurmaya kararlılar. Katili ve yolsuzluk yapanları bu konuyla ilgili bütün isimleri biliyorlar. Hiçbir politikacı sözlü çarpıtma ve mezhep ideolojisi ile onları kandıramaz.

ÖNCEKİ HABER

Almanya'da birçok kentte eylemler: Krizin yükünü taşımayacağız

SONRAKİ HABER

Finlandiya'da ırkçı parti "Gerçek Finler"in yöneticisi saldırıya uğradı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa