Bedri Tekin yazdı: İş cinayetleri kader mi, önlenemez mi?
"Sendikalar, üniversiteler, TMMOB, TTB, AÇSHB ve Sağlık Bakanlığı’nın katılımı ile idari ve mali yönden bağımsız, çoğunluğunu emek örgütlerinin oluşturduğu ulusal bir enstitü oluşturulmalıdır."
Fotoğraf: Evrensel
Bedri TEKİN
Makine Mühendisi
Sakarya’daki bir havai fişek fabrikasında 3 Temmuz 2020 tarihinde 7 kişinin hayatını kaybettiği patlamanın ve fabrika sahasına dağılmış patlayıcı maddelerin imha edilmek için taşınması sırasında meydana gelen patlamanın ardından ülkemizde işçi sağlığı ve güvenliği daha çok konuşulur oldu, birkaç gün sonra rutine dönülecek, iş cinayetleri, ölümler konuşulmaz olacak.
SGK istatistiklerine göre; 2014’de 221 bin 366 iş kazasında 1626, 2015 de 241 bin 547 iş kazasında 1252, 2016’da 286 bin 068 iş kazasında 1405, 2017’de 359 bin 653 iş kazasında 1633, 2018’de 430 bin 985 iş kazasında 1541 emekçi, İSİG Meclisi 2019 Yılı İş Cinayetleri Raporuna göre 2019 yılında en az 1736 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
İŞVEREN YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ GÖRMEYEN DÜZENLEMELER İPTAL EDİLMELİ
“İş cinayetleri kader mi, önlenemez mi” sorunu sadece 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası çerçevesinde ele almak, alınmayan teknik önlemlere dikkat çekmek yeterli mi? Çalışma yaşamı düzenleyen yasa yalnızca 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndan ibaret sayılmamalıdır. Çalışma yaşamı, başta 4857 sayılı İş Kanunu, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olmak üzere birçok yasa ile biçimlendirilmektedir. İş yasaları, çalışanların hakkını korumak ve geliştirmek amacını temel ilke edinmesi gerekirken, 4857 sayılı İş Yasası, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası ve alana ilişkin yapılan diğer düzenlemeler işverenlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiştir. Esnek ve kuralsız çalışmayı, geçici iş ilişkisini, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan işçi sağlığı ve iş güvenliğini işveren yükümlülüğü olarak görmeyen, örgütlülük önüne engeller koyan yasa ve diğer düzenlemeler iptal edilmelidir.
ULUSAL BİR ENSTİTÜ OLUŞTURULMALI
İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili ulusal politikaların oluşturulması, kararların alınması ve işyerlerinde denetim diğer sosyal tarafların görüşleri önemsenmeden tek başına eski adıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) yeni adı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) tarafından yerine getirilmektedir. Gelinen nokta göstermektedir ki; doğru kararlar alınmamakta, istenen uygulamalar hayata geçirilememektedir. Sendikalar, üniversiteler, TMMOB, TTB, AÇSHB ve Sağlık Bakanlığı’nın katılımı ile idari ve mali yönden bağımsız, çoğunluğunu emek örgütlerinin oluşturduğu ulusal bir enstitü oluşturulmalıdır. Enstitü; politikaların oluşturulması, kararların alınması ve işyerlerinde denetim görevlerini yerine getirmelidir. Yoksa her yıl iş cinayetlerinde “Sakarya Patlaması”nda kaybedilen canın 250 katı kadar can kaybedilmeye devam edilecektir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması öncelikle işverenin görevidir. Ancak, 6331 sayılı yasa ile getirilen sistemde bu görev işverenden çok iş güvenliği uzmanları ve hekimlerden beklenir hale gelmiştir. 6331 sayılı yasadaki diğer düzenlemeler gibi, uzman ve hekimlere ilişkin düzenlemeler yalnızca işveren çıkarlarını gözetmektedir. Her iş kazasından iş güvenliği uzmanları ve hekimler sorumlu tutulur hale gelmiştir. Oysa, önlem alma konusunda gerçek anlamda yetki ve güce sahip olan iki kesim vardır. Birincisi işveren diğeri ise kamu otoritesidir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin piyasalaştırılması, yaşanan sorunların en temel kaynaklarındandır. İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri, bir kamu hizmeti olarak ele alınmalıdır.
ÖRGÜTLÜ MÜCADELE BELİRLEYECEK
İşverenlerin önlem alma yükümlülüğü ve devletin denetim görevini gözetmeden, sorumluluğun iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve çalışanlarda olduğu anlayışı, işverenlerin umursamazlığını artıran bir anlayıştır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının görevlerinin rehberlik olduğu gerçeğini görmekle birlikte yaptıkları tespitler, saptadıkları gereklilik ve öneriler yerine getirilmeden iş kazası ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulmaları ve belgelerinin askıya alınması, gerçeklerle bağdaşmamaktadır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri korunmalıdır. Bakanlık kamusal denetim yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
Elbette her iş cinayetinin teknik nedenlerini konuşmalıyız. Ancak, sistem bütünü ile yeniden kurgulanmadığı sürece, cinayetler sürecektir. Sistemin yeniden kurgulanmasını sağlayacak güç ise emekçilerin örgütlü mücadelesi olacaktır.