21 Temmuz 2020 23:00

OSTİM’de atölye aralarından birkaç not

 “Bu kadar zorluğa katlanmaya değer mi?” sorusuna “Başka seçeneğimiz mi var?” cevabı çok nadir geliyor.

Kaynak: Unsplash/Adi Goldstein

Paylaş

Ali ALTUN

Sinancem ALİKOÇ 

Ankara/OSTİM

Geçtiğimiz sayıda OSTİM’de yaptığımız anketin sonuçlarını dergimizde görmüştük. Dergimizde yer alan izlenim OSTİM’de genç işçilere ulaştırdık, birçok genç işçi ile sohbet ettik. Sokak aralarında, atölye önlerinde ve öğle arası molalarında genç işçilerle sohbetler gerçekleştirdik. Hem günlük sorunları hem de kıdem tazminatının fona devredilmesi gündemiz oldu. Bu sohbetlerimiz de bu yazıyı yazmamıza vesile olmuş oldu.  

“ATÖLYEDE USTA NE DERSE O!”

Konuştuğumuz birçok genç OSTİM’deki çeşitli atölyelerde “meslek öğrenmek” niyetiyle çalışıyor. Çoğunluğu çırak statüsünde ya da kalfa belgesini yeni almış. Aralarında sadece yaz için çalışanlar da var. Yaşları 15–25 arasında seyrediyor, azımsanamayacak derecede de 15 yaş altı genç var, bizim tartışmalarımıza da katılıyorlar. Dergiyi tanıtmak, herhangi bir sohbette bulunmak genelde çay veya yemek molalarında mümkün oluyor. Çünkü iş başındayken bir çırağın herhangi bir sohbete ayıracak zamanı yok. Böyle bir şeye teşebbüs etmek ustası ile karşı karşıya kalması demek. Bu küçük atölyelerdeki iş denetimini patronlar bu eski usta–çırak ilişkisi metodu ile sağlıyor. Yani atölye içinde çırakların bizimle ya da bizden bağımsız herhangi bir sohbeti ustalarının izini olmadan gerçekleştiremiyorlar. Kendi ifade ettikleri gibi “Atölyede usta ne derse o!” Bu ilişki biçimi o kadar işlemiş ki bir parkta sohbet ettiğimiz 4 çırak (maaşları ve çalışma süreleri de hemen hemen aynı derecede) konuşmamız esnasında hararetli bir tartışmaya tutuşuyor: Kim kimin ustası?

“MESLEK ÖĞRENMEK İÇİN…”

Yukarıda ifade ettiğimiz durumlar gerekçesiyle tartışma mekânlarımız atölye arasındaki parklar, küçük piknik büfeleri, sohbet gerçekleştirdiğimiz çoğu genç ise öğle aralarında karşılaşabildiklerimiz oluyor. Rastlaştığımız genç işçilerin bir kısmı da akrabalarının yanında çalışıyorlar. Yani patronları kuzenleri, amcaları, dayıları veya babaları. Koşullara en çok itiraz edenler de buralarda çalışanlar. Çünkü ya bedavaya ya da çok düşük ücrete çalışıyorlar. İş dışı zamanlarda karşılaştıkları baskı da cabası. “Bu kadar zorluğa katlanmaya değer mi?​” sorusuna -sanılanın aksine - “başka seçeneğimiz mi var?​” cevabı çok nadir geliyor. Birçok genç çırağın gelecek planı “meslek öğrenip kendi atölyelerini açmak.” Her biri bu planı yapan birçok gencin başarılı olamadığını da bildiğini ifade ediyor.

“KIDEM BİR YANA, PATRON MESAİ ÜCRETİNİ VERMİYOR!”

Sohbetimize devam ederken gündemden uzak kalmak mümkün olmuyor. Ve kıdem tazminatının ne olduğu fona devredilmesi hakkındaki görüşleri merak ediyoruz. Daha önce Evrensel Gazetesine çıkan izlenim ve mektuplarla da ortaklaşacak şekilde birçok genç işçi -özellikle de çıraklar– konuya çok vakıf değil. Konuyu biraz tartıştıktan sonra özellikle görece daha tecrübeli olanlar zaten kıdem tazminatının patronlar tarafından verilmediğini ifade ediyor ve kendilerince çok fark eden bir şey olmayacağını ifade ediyor. Hatta genç bir metal işçisi “patrondan bırak kıdemi, mesai ücreti dahi alamıyoruz, devletten en azından alabileceğiz” ifadeleri kullanarak devredilmesini desteklediğini belirtiyor.

ÖNCEKİ HABER

Döküldüğü kabın şeklini alan laiklik

SONRAKİ HABER

Sanayi eldivenlerinden saksafon tozluğuna

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa