21 Temmuz 2020 23:00

Sermayeye kalkan

İktidarın bugün bulunduğu pozisyon hangi koşulda olursa olsun sermayenin yararına şekilleniyor.

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Selim YAMAN

Ekin BAL

ODTÜ

Salgının başlangıcından beri en çok tartışılan konulardan birisi de ekonomi. Bu noktada iktidarın açıkladığı “Ekonomik İstikrar Kalkanı” ve “İstihdam Kalkanı” isimli iki ekonomik paketin ekonomiye etkisi bu tartışmaların odak noktası.    

Öncelikle paketlerin isimlerine baktığımızda AKP’nin iktidarı boyunca propagandasını en çok yaptığı “ekonomik istikrar” ve “istihdam” kavramları karşımıza çıkıyor. Ekonomik istikrar kavramı temelde bizim gibi ülkeler açısından dışarıdan sermaye akışının fazla olacağı ve bu yolla ekonominin canlanacağı gibi bir yanılgı ile birlikte sunuluyor. Ülkenin hem iç siyasetinde hem de diğer ülkelerle olan ilişkilerinde “demokratik” olmasının bu durumu kolaylaştıracağı varsayılıyor. Ancak hem tek adam tek parti iktidarı döneminde hem de daha öncesinde demokrasi namına bir şeyden bahsetmek oldukça güç. Demokrasiyi en basitinden tanımlayalım desek halkın egemenliği diyebiliriz, yaşadığımız koşullara baktığımızda ise sandığa indirgenen bir yönetime katılma hakkı ki bu hakka dahi olan saldırılarla karşı karşıyayız. Günümüz Türkiye’sinde tek adam rejimi ile birlikte daha görünür hale gelen bu durum, aslında kapitalist düzenin bir görüngüsü olan burjuva demokrasisinden başka bir şey değil. Hal böyle olunca halkın egemenliği olarak sunulan bu kavram, tanımı ile pek uyuşmuyor.

EKONOMİK İSTİKRAR KİMİ YARARINA?

İkinci olarak aslında sermaye akışı olarak nitelendirilen, yabancı yatırımcının ülkeye girmesiyle açıklanan bu durum ülkenin mevcut tüm kaynaklarını peşkeş çekmekten öteye gitmiyor. Bağımlı kapitalist ülkeler açısından bakıldığında bu dönemde “yabancı yatırımcı” olarak nitelendirilen kesim aslında emperyalist tekellerden oluşuyor. Bu tekeller bizim gibi ülkelerin hem iş gücünü hem de diğer kaynaklarını kullanarak üretimlerini gerçekleştiriyorlar. Bu üretim gerçekleşirken Türkiye’nin var olan tüm kaynaklarının Kazdağları, Hasankeyf gibi örneklerde görüldüğü gibi talan edilmesi ve buna göz yumulması da iktidarın mevcut konumunu gözler önüne seriyor. Yani ekonomik istikrar olarak sunulan kavram halkın geniş kesimleri için değil ve hatta onların zararına işleyen bir duruma sebebiyet veriyor.

Diğer bir kavram olan istihdamda ise salgın ile birlikte beklendiği gibi düşüş yaşanmasına rağmen TÜİK istatistiklerinde kısa çalışma veya ücretsiz izin ödeneği alan işçileri istihdama dahil etti ve iş bulmaktan ümidini kesmiş olan vatandaşları işsiz saymadı. Böylece istihdam artmış gösterildi ve AKP hükümetinin propagandasına alet oldu.

Paketlerin içeriğine baktığımızda ise kullanılan “kalkan” kelimesi anlamını kazanmış oluyor. Ekonomik istikrar kalkanı paketi kapsamında devreye alınan önlemlerde toplam 200 milyar liraya ulaşıldı. Yurttaşa verilen ucuz kredilerin ve işsizlik fonundan karşılanan “Kısa çalışma ödeneği” tutarının da dahil olduğu bu miktarın milli gelire oranı yalnızca yüzde 4’te kaldı. 200 milyar TL’nin yalnızca 4.4 milyar TL’si yoksul ailelere doğrudan gelir transferi şeklinde gerçekleşti. Bunun karşısında ise işverenin kredi borçlarının ertelenmesi “iş dünyasını rahatlatmak” olarak duyurulsa da aslında iktidarın sınıfsal çıkarlarının bir dışa vurumu oldu.

İSTİHDAM BAHANESİYLE PATRONLARA KAYNAK

İstihdam kalkanı paketinden ise işçilerin payına düşen ücretsiz izin ve kısmi çalışma ödeneğinin üç ay daha uzatılması oldu. Ekonomik faaliyetlerin azalması nedeniyle çalışanlarını ücretsiz izne ayıran iş yerlerine (işçilere değil) destek verilecek ve salgın sürecinde işten çıkarma yapan işletmeler, yeni istihdam sağlarlarsa teşvik alacaklar. Getirilmesi düşünülen teşvikler geçmiş yıllarda açıklanan benzerleri gibi sigorta prim ve vergi teşviki şeklinde olacak ve tüm maliyet İşsizlik Sigortası Fonu’ndan (İSF) karşılanacak. Böylece “İstihdam Kalkan”ı bahanesiyle fon kaynakları yine teşvik olarak patronlara dağıtılacak. İstihdam kalkanı paketi iktidarın mevcut istihdam politikalarının bir yansıması olarak çalışma yaşamının tamamen “günün koşulları”na yani sermayenin çıkarlarına uygun olarak düzenlenmesinden başka bir şey değil aslında. Ayrıca bu paket kapsamında gündeme gelen tamamlayıcı emeklilik sigortası, buna dair bir fon kurulması gibi çalışmalar da kıdem tazminatı fonu kurma girişiminin bir kez daha gündeme getiriyor. Dolayısıyla milyonlarca insanın iş ve gelir kaybı yaşadığı, gizlenmeye çalışılsa da işsizlikte rekor artışların yaşandığı koşullarda istihdam politikaları tamamen patronların istekleri doğrultusunda oluşturuluyor. 

Görüldüğü gibi iktidarın bugün bulunduğu pozisyon hangi koşulda olursa olsun sermayenin yararına şekilleniyor. Salgın sürecinde gündeme gelen bu paketlerle birlikte iktidar bu pozisyonunu bir kez daha dışa vurmuş oluyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Medya tekelleşti, iki yılda 137 gazete kapandı

SONRAKİ HABER

Ayasofya: “Kutsal Bilgelik”ten ideolojik değişime**

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa