Atanabilmek “tarih” oldu
“Öyle bir durumdayız ki kıdem tazminatından önce önündeki bir ayı düşünmek zorunda kalıyorsun, ev geçindirmek zorundayım”
Metin Doğan
Kocaeli
Türkiye'de ilk defa 1936'da çıkarılan ilk İş Yasası ile yürürlüğe giren kıdem tazminatı, işçinin alın teri, yıllarca işçi sınıfının birikimleri arasında çokça hedef haline gelen meselelerden biri oldu. AKP hükümetinin ilk defa 2003’te dile getirdiği mesele tekrar gündem halini aldı. İşçilerden her dönem ciddi tepki alan bu saldırı, yine tepkiyi beraberinde getirdi. Türk-İş “Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir” derken, DİSK “Gerekirse genel grev” dedi. İşçiler birçok yerde kitlesel eylemlerle tepkilerini dile getirdi. Bizde bu süreci, kıdem tazminatını ve genel olarak çalışma koşullarını konuşmak için genç bir işçi olan Deniz ile bir araya geldik. Başta sohbetimizin niyeti kıdem tazminatının gaspı ve neler olacağı üzerine olacaktı ancak Deniz ile konuştukça başka birçok sorun da beraberinde geldi. Deniz 2015 yılında Tarih bölümünden mezun olmuş bir genç. Okulunu bitirdikten sonra ailesinin yanına İzmit’e geri dönmüş ve KPSS’ye hazırlanmış ancak darbe teşebbüsünün ardından getirilen mülakat sistemleri ile atanamamış. Zaten atamaların adaletli olmadığını düşünen Deniz, iş bulamayan mezunlar kervanına katılmış. Sözleşmeli personel olarak bir özel eğitim okulunda işe giren Deniz, haftanın beş günü okula gidiyor ancak asgari ücretin altında kazanıyor. Lakin ailesini geçindirmek mecburiyetinde olduğunu söyleyen Deniz, hafta sonları da başka bir mağazada satış danışmanı olarak işe girmiş.
“BİRİ ÖĞRETMEN, BİRİ MİMAR”
Yaz aylarında okul kapanınca hiçbir güvencesi olmadığı için mağazada tam zamanlı olarak çalışmak mecburiyetinde kaldığını ifade ediyor. Tarih mezunu olmasına rağmen mağaza görevlisi olarak çalışmasını söylediğimizde ise “İnsanı psikolojik olarak daha da yoruyor. Çalışanlara bakıyorsun birisi öğretmen, birsi mimar, biri hukuk okuyor” cevabını alıyoruz. Hizmet sektöründe çalışmanın getirdiği dezavantajların insan yaşamın oldukça yıprattığını ifade eden Deniz “Müdür mağaza yöneticisini, yönetici işçiyi eziyor, o da en son bazen müşteriye patlıyor” diye konuşuyor. Hizmet sektöründe müşterilerin tavırlarının da ciddi ölçüde çalışanı etkilediğinde değinen Deniz, insanların tavırlarını da değiştirmek için çaba sarf etmek gerektiğini ifade ediyor. Bunlara rağmen özel sektörde çalışmayı mezun olduğu işi yaptığı devlet kurumuna tercih ettiğini söylüyor, sebebini ise yatan primlerine ve ücretlere bağlıyor. Asgari ücretin de altında çalıştığını hatırlatan Deniz “Bir ayın 20 günü çalışıyorum ancak yatan prim günüm ortalama 13 günü geçmiyor” diyor. Üniversite hayatı boyunca mücadele ettiğini dile getiren arkadaşımız, gelecek planlarında Tarih bölümüne dair pek bir şeyin kalmadığını söylüyor. Kıdem tazminatının gaspı meselesinden haberdar olduğunu ve haklarını bildiğini söyleyen Deniz “Öyle bir durumdayız ki kıdem tazminatından önce önündeki bir ayı düşünmek zorunda kalıyorsun, ev geçindirmek zorundayım” diyor. Gelecek planlamalarını hesaplayamayan Deniz, ne emeklilik ne de 15 yıl sonra alabileceği kıdem tazminatını düşünebildiğini ifade ediyor. Ülkede yaşanan işsizlik gelecek kaygısıyla birleşiyor ve gençlikte geleceğe dair büyük bir umutsuzluğu doğruyor ancak bu umutsuzluk gençliği bu duruma sokan iktidara karşı öfkeyi de beraberinde getiriyor