15 Kasım 2012 23:09

Geleceğimizden eksilen cümleler

Sevda Bayramoğlu

Önce Nihayet Taşdemir geldi. Açlık grevinin 63. günündeydi. İncecik bedenini zor taşır gibiydi. Gülerek karşıladı bizi, tanıştık hal hatır sorduk. O gün anadilde savunmaya ilgili tasarının meclise geldiğini söyledik. Haberi vardı. Öcalan’a uygulanan tecritin kaldırılmasının temel taleplerinden biri olduğunu hatırlattı bize: “kişisel bir şey değil bu. Barış sürecinin ve müzakerelerin başlaması için bu talebimiz. Her sabah savaş uçaklarının sesini duyuyoruz biz. Yüreklerimiz çarpıyor bugün kimler ölecek diye. Ölümleri durdurmak istiyoruz.” dedi
“Dışarda olsaydım siyaset yapacaktım. Sizin gibi alanlarda olacaktım. Ama içerde ne yapabilirim? Başka kendimizi ifade etme yolu yok ki.” dedi.  
Başbakan konuştukça nasıl hissettiğini sorduk: “Öfkeleniyorum. Benim kendimi ifade etmeme izin vermeyen, varlığımı tanımayan bir zihniyet, benim için niye üzülüyor anlamıyorum. Yazık gençlere diyor. Bana niye yazık ki? Örgüt talimat vermiş, kendi iradeleriyle açlık grevinde değiller, diyor. Ben örgüt yöneticiliğinden yargılanıyorum. Acaba hangi örgüt bize talimat vermiş?​” dedi, güldürdü bizi.   
Sonra tutuklu Şırnak milletvekili Selma Irmak geldi. O açlık grevine başlayan son gruptan. “Gördüğünüz bu pırıl pırıl genç kadınların tutsak alınması bu ülke için kayıp. Yaşamı kuracak kadınlar bunlar. Hafıza sorunları yaşayanlar var. Belki bu süreçten sakatlanacak çıkacaklar. Onların zihninden eksilecek her bir cümle bu ülkenin geleceğinden eksilecektir” dedi.
Bir yazar ya da felsefeci böyle ifade edebilir miydi bu gerçekliği?

‘AMACIMIZ TIKANAN SÜRECİ AŞMAK’

Öyle güzel sohbet ediyorduk ki zamanın nasıl geçtiğini fark edemedik. Diğer kadınları göremezsek diye telaşlandık. Selma Irmak telaşımızı fark etti ve  “Biz yaşamı, uğrunda ölecek kadar seviyoruz.” diyerek görüş sırasını altı aydır tutuklu olan Mizgin Arı’ya bıraktı. Kısa ve net konuştu Mizgin: “Tecrit bütün halka yapılmış bir saldırı. Amacımız tıkanan süreci aşmak. Kendi irademle girdim. Sonuna kadar kararlıyım.”
Cezaevinin hücre kadar küçük bir görüş odasında her biriyle yaptığımız ve dakikalarla sınırlanmış sohbetin sonunda, nasıl kadınlar tanıdınız diye sorarsanız: Hayat dolu, kararlı, kendini çok iyi ifade eden beş kadın. Asla mağdur dili kullanmayan, onurlu, gücünü gerçekten alan, zayıf bedenlerine inat dünyayı değiştirmeye cesaret edecek kadar güçlü beş kadın.
Hepsini kucakladık. Dört duvarın ardına gönderdik. Onları aramıza getiremediğimiz, bugüne kadar bunu başarmaya gücümüz yetmediği için utandım. Aramızda olsunlar istiyorum. Yaşasınlar istiyorum. Saçlarının teline zarar gelmesin. Yaşasınlar ve hayatı beraberce yeniden kuralım. Ümit etmek değil imkansızı başaralım istiyorum. (Diyarbakır/EVRENSEL)


‘DEMOKRATİK SİYASET YAPAYIM DEDİM OLMADI’

1992-2004 yıllarını cezaevinde geçirmiş ve 2009’daki KCK operasyonunda yeniden tutuklanan Pero Dündar,  “Demokratik siyaset yapayım dedi, olmadı” diye anlattı. Dağ tecrübesiyle karşılaştırdığında siyaset yapmanın daha zor olduğunu söyledi. “Sonuç alacağımıza inanıyorum. Bedelleri ağır olacak ama yaşamak istiyoruz biz. Dışarıda yapılanlar bize güç veriyor.” dedi. En son Ayşe Irmak’la tanıştık.
1 yıldır tutuklu. 2005-2010 yıllarını cezaevinde geçirmiş. Pek çok arkadaşının cenazelere katıldığı için yargılandığını söyledi. “Gidiş cenaze dönüş cezaevi. Mezarlıklar ve cezaevi dışında bir yaşam istiyoruz. Umudumuz var bizim.” dedi. 

Evrensel'i Takip Et