23 Temmuz 2020 04:57

ERK-EK

İçinde “erk” kelimesini içeren bir sözcüğün kökenini bilsem ne olurdu ki. Madem öyle ben de kadın cinayetlerinin faili olan cinsiyetimden “erk” i çıkarıyorum varsın “ek” olarak kalayım bu dünyada.

Fotoğraf: Evrensel

Halis Ulaş
Halis Ulaş

21 Temmuz 2020 sabahı “Muğla’da 5 gündür aranan üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’in cansız bedenine ulaşıldı” anonsu olağan sabahlarımızın içerisine “olağanlaşmış” bir haber olarak düştü. Ardından haber kanalları Pınar Gültekin’in eski erkek arkadaşı olduğu iddia edilen evli ve bir çocuklu Cemal Metin Avcı tarafından vahşice katledildiğini geçti.

Cemal Metin Avcı’nın çarşaf çarşaf saçmalamalarını okuduk, dinledik. Neredeyse her kadın katili “erkekin ifadelerine pelesenk ettiği “seviyordum”, “yeniden birlikte olmak istedim”, “başkasıyla birlikteymiş”, “kıskandım”, “bana saldırdı”, “beni tehdit etti”, “pişmanım” kelimelerinin ardındaki anlamı anlamakta nedense zorluk çekmedik. Ama bu kelimelerin arasına sıkıştırdığı “boğdum”, “yakmaya çalıştım”, bidona koydum”, “üzerine beton döktüm”, “yol kenarına attım” ifadelerini, yine ve yeniden duyuyor olmamıza rağmen, havsalamız almadı. Kelimeler zihnimizin orta yerinde asılı kaldı.

Kelimeler asılı kalsa da Pınar Gültekin’in adı şiddetten ölen kadınlar için oluşturulmuş olan dijital anıt sitesinde bu yılın 118. kadın cinayeti olarak yerini aldı. Hem de kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması gerektiği tartışmalarının gölgesinde…   

Bir yandan bir türlü durdurulamayan kadına yönelik erkek şiddeti bir yandan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” adıyla bilinen ve ülkelerin kadına karşı şiddet konusunda yükümlülüklerini belirleyen İstanbul Sözleşmesinin yürürlükten kaldırılma mücadelesi. Akıl tutulması dışında nasıl açıklanır bilemiyorum.

İstanbul Sözleşmesi nedir diye baktığımızda; en genel tanımı ile kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan ilk bağlayıcı nitelikte uluslararası düzenleme olduğunu görürüz. Sözleşmeyi Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında ilk imzaya açan ve meclisinde ilk onaylayan ülkenin Türkiye olduğunu öğreniriz. Hatta TBMM Genel Kurulu'na sunulan Sözleşmenin tüm siyasi partilerin oybirliği ile 246 kabul ve sıfır ret oyuyla onaylandığına şaşırırız.

Evet İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinden beri ülkemizde yürürlüktedir. Peki ne oldu da yürürlüğe sokulmasının her aşamasında öncü olan ülkemizin erkek zihniyeti bir anda İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırmayı ülke gündemine getirdi.

Aslında Sözleşmede “cinsel yönelim" ve "toplumsal cinsiyet kimliği" kavramlarının yer alması Sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasının gündeme gelmesinin çok da bir anda olmadığını, siyasi iktidarın bir süredir cinsel yönelim konusundaki politika değişikliği ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir. Sanki bu kavramlar Sözleşmeye bizleri kandırarak iç ve dış mihraklar tarafından sonradan eklenmiş gibi, sanki bu kavramlar “kutsal aile birliğimizin” temeline konulmuş dinamit gibi erkek zihinleri rahatsız etmeye başladı.

Sahi neydi bu kadın cinayetlerinin faili “erkek” kelimesinin anlamı? Kelime hangi dilden nasıl girmişti dilimize, cinsiyetimize? Önce etimoloji sözlüğüne bakayım dedim, sonra vazgeçtim. İçinde “erk” kelimesini içeren bir sözcüğün kökenini bilsem ne olurdu ki. Madem öyle ben de kadın cinayetlerinin faili olan cinsiyetimden “erk” i çıkarıyorum varsın “ek” olarak kalayım bu dünyada.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI