24 Temmuz 2020 00:26

Avukat İdil Yalçıner Şimşek: Sözleşmeden çekilmek kadınları savunmasız bırakacak

Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Şimşek, “Sözleşmeden çekilmek, her gün en az üç kadının öldürüldüğü ülkemizde kadınları şiddet karşında yapayalnız ve savunmasız bırakacaktır” dedi.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Burcu YILDIRIM
Ankara

AKP’nin imzalamakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi MYK’sında gündeme aldı. Sözleşmeyle birlikte alınan kararların aileyi parçaladığı ve Türk aile yapısına uymadığı iddia edilirken ağustos ayında ise Türkiye’nin sözleşmeden geri çekilmesi için adımların atılacağı bilgileri dolaşıyor. Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı İdil Yalçıner Şimşek, İstanbul Sözleşmesi’ni, gelinen noktayı ve yapılmaya çalışılanları Evrensel'e değerlendirdi. Şimşek, “Sözleşmeden çekilmek, her gün en az üç kadının öldürüldüğü ülkemizde kadınları ve kız çocuklarını hayatlarına ve canlarına kasteden bu şiddet karşında yapayalnız ve savunmasız bırakacaktır” dedi.

İstanbul Sözleşmesi ne içeriyor?
İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddetle ilgili yaptırım gücü olan ilk uluslararası sözleşme olması nedeni ile önemlidir. Sözleşme aslında eşi, eski eşi, sevgilisi, partneri, ısrarlı takip mağduru, şiddet her kimden gelirse gelsin ve şiddeti gören ister kadın ister çocuk ister erkek ister LGBTi+’lı ister engelli birey olsun, devlete şiddet göreni koruma yükümlülüğü getiriyor ve ihtiyaçtan doğmuştur.

Sözleşme, imzalayan devletlere fiziksel, ekonomik, psikolojik, duygusal şiddet türlerini önlemek için yasal düzenlemeler yapmayı zorunlu kılıyor. İstanbul Sözleşmesi aslında, şiddetin önlenmesi ve şiddet mağdurlarının korunması için devletlere yol haritası çizen, atılması gereken somut adımlar konusunda kılavuzluk eden uluslararası bir uzlaşma metnidir.

"HUKUKİ GETİRİLERİNDEN BİRİSİ KADININ BEYANINI ESAS ALMASIDIR"

Sözleşme kadınlara nasıl bir hukuki dayanak sağlıyor?
Ülkemizde aile içi şiddetin yaygın olması nedeniyle bu sözleşmenin yaşam bulması özel önem taşımaktadır. Sözleşmeye imza atıldı ancak uygulayıcıların hâlâ maddeleri uygulamakta direnç gösterdiklerini görüyoruz, bu nedenle öncelikle İstanbul Sözleşmesi uygulayıcılarının eğitimden geçirilmesini öneriyor ve istiyoruz. Bu bağlamda iktidarın Anayasa’nın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkının korunmasına dair düzenlemelerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaşam hakkını korumadığı için devleti mahkum ettiği Nahide Opuz davasındaki mahkumiyet kararına uygun olması sebebi ile bu sözleşmeye dört elle sarılmalı ve sözleşmenin uygulanmasını sağlayıcı tedbirleri alması gereklidir.

Gerek İstanbul Sözleşmesi gerek 6284 Sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi kadınların şiddete karşı bir takım koruyucu ve önleyici tedbirler alarak korunmasını sağlamakta, şiddet failini uzaklaştırmakta ve şiddet uygulayan tedbirlere uymaz ise tazyik hapsi öngörmektedir. Sözleşmenin en önemli hukuki getirilerinden birisi şiddet gören kadının beyanını esas almasıdır, şiddet görme yahut şiddet görme tehlikesi içerisindeyseniz herhangi bir delil sunmadan bu tedbirlerden ivedikle yararlanabilmeniz, kadının hayatını kurtarmaktadır. İşte biz bu nedenle hep ısrarla “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyoruz.

"SÖZLEŞME ETKİN UYGULANSAYDI KADINLAR ÖLMEYECEKTİ"

Bugüne kadar uygulandığı ya da uygulanmadığı durumlarda neler yaşandı?
Sözleşme etkin uygulanmadığı için sadece haziran ayında 27 kadın cinayeti işlenmiş, 23 kadın da şüpheli şekilde yaşamını yitirmiştir. Eğer sözleşme etkin biçimde uygulanıyor olsaydı bu kadınların hepsi olmasa da belki de büyük kısmı yaşamlarına devam ediyor olacaktı, işte bu nedenledir ki sözleşme bizler için vazgeçilmez bir kazanımdır. Ve etkin uygulanması içinde mücadelemize devam edeceğiz.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme isteği halkın tepkisine neden oldu. Böylesine önemli bir sözleşmeden çıkmak kolay mı?
Eğer bu gerçekleşir ise maalesef İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayıp, ilk çekilen devlet olarak tarihte yerimizi almış olacağız. AKP iktidarı sanki bizden önce bu sözleşmeden çekilen başka ülkeler varmış gibi bir algı yaratmaya çalışmaktadır. Bu doğru değildir. Macaristan’ın da içinde yer aldığı birkaç ülke sözleşmeyi imzaladıkları halde henüz onaylamamışladır, ancak AB’de alınan karar nedeniyle bu ülkelerde kısa süre içerisinde sözleşmeyi onaylayıp yürürlüğe konacaktır. Bunun yanında Kazakistan ve Tunus gibi bazı ülkeler, Avrupa Konseyi üyesi olmadıkları halde, bu sözleşmeye taraf olmak için prosedürü tamamlamaya çalışmaktadır. Elbette uluslararası sözleşmelerden çıkmak bu kadar kolay olmamalı ancak ülkemizde ne yazık ki, bu tür kararlar tek bir adamın iradesine bırakıldı.

"KADINLARIN ÜLKE ÇAPINDA MÜCADELE BAŞLATMASI GEREKİYOR"

Barolara yapılan müdahalenin ardından bu sözleşme de askıya alınırsa kadınları ve kız çocuklarını neler bekliyor? Hukuki açıdan nelere yol açar, topluma yansıması nasıl olur?
Sözleşmeden çekilmek, her gün en az üç kadının öldürüldüğü ülkemizde kadınları ve kız çocuklarını hayatlarına ve canlarına kasteden bu şiddet karşında yapayalnız ve savunmasız bırakacaktır. Çoklu baro güçsüz baro, güçsüz savunmadır. Baroların susması tüm dezavantajlı gurupların, (kadınların, çocukların, engellilerin, LGBTİ+'lıların, hayvanların) yalnız ve sesiz kalması demektir. Öyle ümit ediyorum ki, Ankaralı avukatlar bu bölünmeye uygulamada dur diyecekler ve mevcut baromuza ve merkezimize sahip çıkacaklardır. Bu iktidarın da artık sonu gelmiştir. Daha dün, bu iktidarın kadına bakışından beslenen bir zihniyet tarafından Pınar Gültekin’ in yaşama hakkı elinden alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı üç saatlik konuşmasına Pınar Gültekin cinayeti ile ilgili bir cümle bile kurmadı. Bütün mesele artık gerçek yüzünü göstermekten çekinmeyen AKP hükümetine karşı biz kadınların kenetlenerek kazanımlarımızı korumak için ülke çapında mücadele başlatması gerekir.

"İKTİDAR GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERMEYE BAŞLAMIŞTIR"

İstanbul Sözleşmesi’nin hükümet tarfından hedef haline getirilmesinin bir amacının da Siyasal İslam’ı yerleştirmek adına “2023 yılında Atatürk Cumhuriyetini yıkarak yerine kendi anlayışlarına uygun bir yönetim biçimini getirmek” olduğunu söyleyen Şimşek, “İktidarda bulunan Siyasal İslam 2023’de Atatürk Cumhuriyetini değiştirme, dönüştürme hedefine süre olarak yaklaştıkça bu değişim için atması gereken adımları artık çekinmeden Avrupa Birliği’nin ve diğer Batılı Ülkelerin tepkisinden çekinmeden atmaya başlamış ve artık gerçek yüzünü göstermeye başlamıştır. Bu bağlamda AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Avrupa Birliği’ ne girmeyi hiç düşünmediği ancak iktidarını devam ettirebilmek için Avrupa Birliği’ ne girecekmişiz gibi hamleler geliştirdiğini söylemek mümkündür”diye konuştu. Şimşek, bu noktada en büyük oy desteğini yüzde 58 ile ev kadınlarından alan AKP’ye desteğin düştüğünü de ifade etti.

"SİYASAL İSLAM BAKIŞ AÇISI İLE KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SEYİRCİ KALINIYOR"

“Kadın ve Adalet Zirvesinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa’ nın eşitlik maddesini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ nin eşitlik ilkesini hiçe sayarak, gerçek amacını gizleme gereği bile duymadan, ‘Kadın ile Erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir’ demiştir. Siyasal İslam’ın bu bakış açısı 18 yıldır ülkemizi yönetmekte, kadına uygulanan şiddete ve kadın cinayetlerine seyirci kalmaktadır” diye Şimşek, “Bu iktidardan güç alan uygulayıcılar da ne yazık ki, hem 6284 hem İstanbul Sözleşmesi hem de TCK’daki maddeleri uygulamak istememektedirler” diye belirtti.

ŞİMŞEK: BUGÜNE ŞAŞIRMAMAK LAZIM, 'ULEMA NE DİYORSA O OLMALIDIR' DEMİŞTİ

Zaman zaman AKP İktidarı’nın konuşmalarında bugünün koşullarına dair ipuçları verdiğini söyleyen Şimşek, “Örneğin Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı iken ‘Ben İstanbul’ un İmamıyım’ şeklinde yaptığı açıklaması ile tüm dikkatleri üzerine çekerken, 2005 yılında türban ile ilgili başka bir konuşmasında ‘Sekiz yıldır üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü insanların elinden alınıyor. Bu konuda mahkemenin söz söyleme hakkı yok, dinin ulemasına sormak lazım. Ulema ne diyorsa o olmalıdır’ diyerek bizlere asıl amacı ile ilgili ipuçlarını vermiştir” diye belirtti. Şimşek bu yüzden hukuki düzenlemeleri değiştirilmesi için atılan adımlara şaşırmamak gerektiğini söyledi.

ÖNCEKİ HABER

HAKİM Koordinatörü Fatma Biltekin: Hayvana şiddet suç kapsamına alınmalı

SONRAKİ HABER

1. Konyaaltı Kitap ve Kültür Şenliği başladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa