23 Temmuz 2020 23:15

Yapay diller ve Esperanto-III

Bu durumda insanın, aynı dili konuşmamak konuşmaktan daha iyidir diyesi geliyor. Bilmem anlatabildim mi?

Esperanto alfabesi | Fotoğraf: Esperanto todo dia/Wikimedia Commons (CC BY-SA 4.0)

Ahmet Uhri
Ahmet Uhri

Esperanto ve yapay dillerin akıbeti üzerine yazmaya devam ediyorum. Birçok dilbilimcinin yanı sıra B. Russell gibi felsefecilerin de sempatisini kazanan Esperanto’nun 28 harften oluşan bir alfabesi vardır. Her harf için bir ses ve her ses için bir harf vardır. Vurgu, her zaman sondan bir önceki hecede yapılır. Sekiz harf dışında, diğer bütün harfler Türkçede olduğu gibidir. Sadece C, C’, Ğ, J, J’, S’, H’, Ü ve V harfleri farklı okunur. C:-ts , C’:-ç, Ğ:-c, J:-y,  J’:-j, S’:-ş, H’:-kh, Ü:-ua, V:-vv olarak seslendirilir. Sözcüklerin akıl yürütme ile üretildiği bu dilde bir sözcük ezberlemekle aşağı yukarı on sözcük üretmek olasıdır. Bu nedenle, öteki dilleri öğrenmek için harcanan zamanın hemen hemen onda biri kadar zamanda Esperanto öğrenmek olasıdır.

Kısaca optimum hale getirilmiş bir dilbilgisi ve serbest sözcük üretme olanaklarıyla, Hint-Avrupa dil ailesine üye herhangi bir dili konuşan birisi için öğrenilmesi oldukça kolay bir dildir. Genelde ortak köklerden hareketle sözcükler yaratılmıştır. Örneğin lingvo sözcüğü, diğer dillerdeki benzerlerinden yola çıkılarak anlaşılır olmaktadır (lingua, langue, language vb gibi). Ortak köklerin bulunmadığı zamanlarda ise yeni sözcükler üretilmiştir. Özetleyecek olursak; Esperanto’nun sözcükler listesi incelendiğinde, başta da söylediğimiz gibi herhangi bir Hint-Avrupa dilini konuşan kişinin karşısına şunlar çıkacaktır.

  • Kendi dilinin terimleriyle özdeş ya da benzer oldukları için tanınabilir birçok terim. Örneğin, asocio (asotsiyo) sözcüğünün dernek anlamına gelmesi gibi.
  • Kişinin daha önceden bir biçimde öğrenmiş olduğu yabancı dildeki sözcükleri çağrıştıranlar. Örneğin kuş anlamına gelen birdo sözcüğünün çağrıştırdıkları gibi.
  • İlk bakışta anlaşılmaz görünen, ancak anlamı öğrenildikten sonra tanınabilir hale gelen bazı terimler. Uzo sözcüğünün kullanmak anlamına gelmesi gibi, zira bu sözcük İngilizcede kullanılan ‘use’ sözcüğü ile olan benzerlikten yola çıkılarak yaratılmıştır. Yoksa Yunanlıların Uzo’su ile bağlantısı yoktur.
  • Son olarak; ex novo, yeni baştan yaratılan sözcükler. Dört sayısını ifade eden kvar’da olduğu gibi.

Esperanto’nun bir diğer niteliği ise sınırlı sayıda kökten azami derecede yararlanarak bileşik sözcükler üretmektir. Ancak; örneklerden de görüldüğü gibi genel olarak Hint-Avrupa dillerinin karması olan bu dil yapay da olsa sonuç olarak bir Hint-Avrupa dilidir ve evrensel olma iddiasında olmasına karşın bir Hint-Avrupa evrenselliğini akla getirmektedir. Sonuç olarak, Babil Kulesi mitosunda karşılığını bulan evrensel dil olgusunun olanaksızlığını yenme ve insanlar arası iletişimi kolaylaştırarak herkesin birbirini anladığı bir dünya düşünü gerçekleştirme çabası olan yapay dil yaratma pek de başarılı olamamış gibi gözükmekte.  Zira yapay dil yaratma çalışmaları başarılı olsa da, insanlar arası anlaşmazlık ve hoşgörüsüzlüğü sadece dil ve kültür farklılıklarını gidererek aşmak düşüncesi günümüzde nahif bir hümanizmden öteye gidemeyecek gibi görünmekte. Günümüzde, Britanya İmparatorluğunun sömürgeci ve ticari yayılmasının hazırladığı altyapı üzerine Amerikan teknolojisinin egemenliği ile uluslararası dil konumuna yükselen İngilizcenin evrensel olma iddiası diğer dillerden oldukça yüksektir. Belki buna yakında Çince de eklenebilir.

Yapay dil üzerine çalışanların ülküsü olan bütün kullananların yansız olduğunu düşünecekleri bir dil yaratma çabası ise maalesef başarılı olamamıştır. İnsanlığın, içinde bulunduğumuz zamanda gittiği yol, yanlı bir uluslararası dilin ortaya çıkmasına neden olacaktır. İster yanlı isterse de yansız olsun böyle uluslararası bir dilin varlığına insanlığın eriştiği şu noktada evrensel bilgilenme açısından bir gereksinimin olduğu da açıktır. Ancak unutulmaması gereken bir nokta dillerin sadece insanların birbirini anlaması için değil anlamaması için de varolduğudur. Bence herkesin birbirini anladığı, iletilerin hiçbir anlaşılamamazlık içermediği bir dünya oldukça sıkıcı olurdu. Zira düşüncenin kopyası olarak tanımlayabileceğimiz dil ile ötekine aktardığımız düşüncelerimizin, karşıdakince çözümlenmesi sırasında asıl-kopya ilişkisi nedeniyle zaten bir miktar fire olabilmektedir.

Atila İlhan Karantinalı Despina adlı şiirinin son dizesini belki de bunun için yazmıştır. İlhan, Olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması derken bence bunu gayet açıklıkla ifade etmiştir. Anlama ve yanlış anlama arasındaki ince çizginin aşılması durumunda ortaya çıkabilecek olanları sanırım herkes tahmin edebilir. Hele uluslararası ilişkilerde yaratacağı sonuçları düşünmek ürkütücüdür. Bu durumda insanın, aynı dili konuşmamak konuşmaktan daha iyidir diyesi geliyor. Bilmem anlatabildim mi?

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI