Kadınlar yoksulluk denizinde boğuluyor | "Temel ihtiyaçlar artık rüya oldu"
İkitelli'de çocuklarıyla birlikte hayatta kalma savaşı veren Fatmagül ve Sibel’in yaşadıkları, İzmir’den Sevil’in işsizlikle savaşı rakamların gerçek hayattaki karşılığının ne olduğunu gösteriyor.
Fotoğraf: Roman Diyolog Ağı
Neslihan KARYEMEZ
Hilal TOK
İstanbul
Birikmiş faturalar, ödenemeyen kiralar, büyüyen borçlar, işsizlik ve ücretsiz izin dayatmaları… Giderek derinleşen bu yoksulluk denizinde çaresizlik içinde tutunacak bir dal arayan kadınların sayısı her geçen gün artıyor. Çocuğu ile kapı kapı dolaşıp artık yemek isteyen, pazar çöplerinde çürümüş meyve sebze arayan, en kötü işleri karın tokluğuna yapmaya razı kadınlar...
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün 2019 faaliyet raporu, 3 milyon 282 bin 975 hanenin sosyal yardım alarak yaşamını sürdürebildiğini gösteriyor. Daha pandemi öncesinde ve devletten sosyal yardım alabilen “şanslı” aile sayısı bu. Pandemi döneminde ise artan işsizlikle (DİSK-AR’ın araştırmasına göre işsiz sayısı pandeminin ilk üç ayında 18 milyona dayandı) yoksulluk derinleşirken, kadınlar bundan daha çok etkilendi.
İkitelli’de çocuklarıyla birlikte hayatta kalma savaşı veren Fatmagül ve Sibel’in yaşadıkları, İzmir’den Sevil’in işsizlikle savaşı rakamların gerçek hayattaki karşılığının ne olduğunu gösteriyor.
"FATURALARI ÜÇ AYDIR ÖDEYEMİYORUZ"
Fatmagül, 34 yaşında, üç çocuk annesi. Zaten asgari ücretle çalışan eşinin pandemi sürecinde işsiz kaldığını belirterek, yaşadıklarını anlatıyor: “İş yok, deyip eşimi çıkardılar. Hemen sonrasında hükümet işten çıkartmaları yasakladı. Patronlar öncesinde haberlerini almış gibi, yasak gelmeden çıkardılar. Eşimin işsiz kaldığı süreçte kiramızı ve faturalarımızı ödeyemedik. İBB’nin faturam askıda uygulamasına başvurduk. Doğalgazın bir kısmını yatırdılar, suyumuzu yatırdılar. Ondan da nisan ayına kadar yararlanabildik, sonrası yok. Elektriği hiç yatırmadılar; elektrik borcumuz şu an 600 liranın üzerinde. Su borcu 300 liraya yakın... Temmuzla birlikte üç aydır faturalarımı ödeyemiyorum. Doğalgazı da ne sen sor ne ben söyleyeyim… Normalde de zaten doğalgaz ve su borcumuz vardı, borçları taksitlendirmiştik, yavaş yavaş ödüyorduk, ama eşim işten çıkarılınca ödeyemez olduk.”
Üstüne ev sahibi “Evden çık, ben her ay senin peşinden dolanamam” demiş. “Beni evden atsaydı ne yapacaktım?” diye soruyor.
"FIRINA EKMEK YAZDIRIYORUM"
Asgari ücretle geçinmenin normal koşullarda bile ne kadar zor olduğunu hatırlatarak, “Kiranın en ucuzu 900 lira, üç fatura var. Her birini 100 liradan hesaplasan bile geriye kalanla bütün ayı nasıl geçireceğiz?” diyen Fatmagül’ü en çok çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamamak yaralıyor: “Temel ihtiyaçlarımız artık rüya bizim için! ‘Canım şunu istiyor’ demek lüks. İhtiyaç sadece kira, faturalar ve yemek mi? Ben kendime bir ayakkabı almayalı yıllar olmuştur. En son kendime bir mont alalı 10 yıl oldu. Çünkü o zamanlar çalışıyordum. Küçük çocuklarım yoktu, kendi paramı kazanıyordum, rahattım. Ama şu anda eşim de olsa birine muhtacım. Kendimi artık zerre düşünmüyorum. Yok kıyafetmiş, yok ayakkabıymış bunların hiçbirinde gözüm yok, çoktan koydum arkama. Çocuklarım bir şeyler istediğinde ben ‘yok’ demekten utanıyorum artık. İnsan çocuğuna bir oyuncak almak ister. Güzel bir kıyafet gördüğünde almak ister. Yapamıyorsun çünkü elinde yok, cebinde yok. Fırına ekmeği yazdırıyorum. O hafta çalıştıysam fırının parasını veriyorum sonra tekrar yazdırmaya başlıyorum. Ekmek yazdırılır mı Bazıları diyor ki ‘çocuklar varlığı yokluğu bilsin’. Bilmesin arkadaşım, bilmesin! O çocuk ihtiyacı olan şeyin yokluğunu bilmesin.”
"DEVLETTEN İŞ VE KREŞ İSTİYORUZ"
Bu süreçte geçinebilmek için türlü yollar aramış Fatmagül. Tekstilde paketleme, temizlik gibi günlük işlere koşturmuş ama… “Gizli gidiyordum, iş oldukça. Gündüz işe gidemiyorsun gece gidiyorsun. Zaten her yer kapalı, normal iş bulamadık” diyor. İş arayışlarına hep “Pandemi var sana iş veremem, maaş veremem” yanıtını almış. “Pandemiyi biz mi yarattık, bizim günahımız ne?” diye isyan ediyor. Çoğu kadın gibi düzenli bir işte çalışabilmesinin önündeki en büyük engel ‘çocuğumu nereye bırakacağım’ derdi. “Devletten temel ihtiyaçlarımızı karşılayacağımız bir ücret istiyoruz, iş istiyoruz. Çocuklarımızı bırakacağımız, güvenebileceğimiz bir kreş istiyoruz, ki kadın da çalışabilsin” diyor.
NEDEN BİZ DE ‘NORMAL’ YAŞAYAMIYORUZ?
Bu kadar sıkıntı üzerine bir de çamaşır makinesi bozulmuş Fatmagül’ün. Üç aydır yaptıramadığı için çamaşırları çoğu zaman elde yıkamak zorunda kalmış. “Ellerimin üzeri yara oluyor. O yara ile gidip günlük iş peşinde koşturuyorum. Komşularımın makinesine götürüp atıyorum çamaşırları kimi zaman. Bazen ‘elektriğimiz suyumuz çok geliyor’ diyorlar, o da zoruma gidiyor” diyen Fatmagül, yetkililerin pandemi sürecinden çıkış için kullandığı “normalleşme”ye atıf yaparcasına konuşuyor: “Bazen diyorum, neden biz de normal yaşayamıyoruz? Normalden kastım, neden evim yok, arabam yok değil. Normalden kastım, neden kiramı düzenli veremiyorum...”
KİRAMI ÖDEYEMİYORUM, DOĞAL GAZA İHBAR GELDİ...
Suriye’den gelen Sibel, 23 yaşında, bir çocuğu var. Saya işçisi olan eşi, pandemi sürecinde işyerleri kapandığı için çalışamamış. O günlerde “kendisini çok çaresiz hissettiğini” söylüyor: “Eşim ustasından 200 lira haftalık borç alırdı. Ayda 800... Kiramız 700... Üç ay boyunca böyle yaşamaya çalıştık. Faturalar birikti. Eşim tekrar çalışmaya başlayınca iyi kötü ödemeye başladık. Şimdi sadece doğalgaz kaldı, birikmiş borcu 600 lira. Bu ay ihbar makbuzu geldi, ödeyemezsem kesecekler. Dört aydır kiramı da ödeyemiyorum. Anneme yakın oturuyorum, kardeşlerim iyi kötü çalıştı, annem olmasaydı yaşayamazdım. Yemeğimizi gidip annemlerde yedik hep. Çok zoruma gidiyordu. Çocuğumun sütü, maması, bezi günlük en az 50 lira. Bazen hastalanıyor, hastaneye götürüyorum, ilaç veriyorlar çok para tutuyor. Eşimin Suriye’deki anne ve babasına da para yollamaya çalışıyoruz. Çalışırsak yiyoruz, çalışamazsak ne yapacağız bilmiyoruz.”
ÜNİVERSİTE MEZUNU SEVİL: DÖRT AYDIR İŞ ARIYORUM
Sevil 25 yaşında. İzmir’de yaşıyor. Onunla telefonla görüşüyoruz. Reklam ajansında çalışırken pandemi döneminde işten atılan Sevil, bu durumu bir süre annesinden gizlemiş. Çünkü annesi bir tekstil işçisi ve kronik rahatsızlığına rağmen pandeminin en yoğun yaşandığı günlerde bile çalışmaya zorlanmış. O da annesi belki işten çıkmak ister, kendisi yüzünden devam etmek zorunda hissetmesin diye söylememiş işten atıldığını.
Üniversite mezunu, işsiz bir kadın olarak Sevil, düşüncelerini şöyle paylaşıyor: “Karantina süreci başlar başlamaz ilk vazgeçilenlerden biri de ben oldum. Tüm emeklerim neredeyse boşa gitti. Dört aydır iş arıyorum. Freelance ufak tefek işler yaparak geçinmeye çalışıyorum, ancak annem bir işte çalışmasaydı geçinebilmemiz çok zordu. Üniversite eğitiminden sonra ben de çoğu kişi gibi kendi mesleğimi yapamadım, çünkü sanat tarihi mezunuyum ve ülkemizde bu alanda istihdam yok. Haliyle başka alanlara yönelmek zorunda kaldım. Benimle beraber bu süreçte işsiz kalan ve ailesinden destek almaya mecbur kalan birçok kadın arkadaşım var. Ne yazık ki kendi düzenimizi kurmakta zorlanıyoruz, çünkü iş bulamıyoruz. TÜİK ‘işsizlik azaldı’ demiş, bu veriler tam olarak neye dayanıyor bilmiyorum ama gerek sosyal medyada gerek okuduğumuz haberlerde işsiz insanların yardım çağrılarına rastlıyoruz.”
YARDIMLAR ÇÖZÜM DEĞİL, KADINLAR İSTİHDAMLA GÜÇLENDİRİLMELİ
Kadınların sosyal yardımlara talebinin artacağını belirten Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Destek Grubu-Sosyal Hizmet Uzmanı Gül Erdost, yardımların tek başına çözüm olmayacağını belirtti. Erdost, özetle şunları söyledi:
- Pandemi sürecinde kadınların yoksulluğu daha da arttı, çünkü birçoğu işlerini kaybetti. Kadınlar geleneksel rollerden de kaynaklı ev içi işlerde, hasta, çocuk bakımı gibi işlerde yoğunlukta çalışıyor. Pandemi sürecinde ve sonrasında bu alanlarda iş kayıpları çok fazla oldu. Dolayısıyla da sosyal yardımlara ihtiyaçları arttı. AVM gibi hizmet ya da üretim sektörlerinde çalışan kadınlar, ücretsiz izne mahkum oldu. Bu da kadın yoksulluğunu etkiledi. Faturasını, kirasını ödemekte zorlanan, pazar bitişlerinde kalan artıkları toplayan kadınların sayısı da gözle görülür düzeyde arttı. Yine geleneksel rollerden dolayı evin bakım, yemek gibi ihtiyaçlarını karşılamak genelde kadınların omuzlarında olan bir yük. Bu yüzden yemek bulma, var etme sorumluluğunu da üstlenmek durumunda kalıyorlar; pandemi sürecinde bu yük daha da arttı. Kadınlar evde çocuklarıyla kalmak zorundayken, ihtiyaçlarını da karşılamak durumundaydı. Çünkü kocaları da işten atıldı ya da ücretsiz izne çıkarıldı. Erkeklerin çoğunluğu yardım talep etme işini ‘onur kırıcı’ buldukları için yapmadıklarından, askıda ekmek için koşturan, askıda fatura için çabalayan hep kadınlardır...
- Şiddetin tek sebebi değil ama artmasına sebep olan etkenlerden biri yoksulluk. Bu süreçte şiddet, yoksulluğa paralel olarak arttı. Erkeğin geleneksel rolü ‘evin reisi’ olması ve ekonomik sebeplerle bunu sağlayamayınca, bu şiddete dönüşebiliyor. Yani erkekler kendi güçsüzlüklerini, fiziki güçlerini kadın üzerinde deneyerek kapatmaya çalışıyor. Kadınlar genelde kazançlarını ya çocuklarının eğitimlerine harcamak ya da evinin faturalarını, evin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır. Kendileri için değil. Bu süreçte faturaları ödeyememek, kirayı ödeyememek gerçekten büyük dert ve kadınlar büyük yükün altında... ‘Bunu ödemedin mi, neden kapandı’ gibi sebeplerle de şiddete uğrayan kadınlar oldu bu süreçte.
- Bu süreç ev eksenli çalışan kadınlar açısından da zordu. Kadınlar bir yandan evdeki işlerini yaparken, geçimi sağlamak için de el işi, tarhana, erişte, salça, sabun, fason işler yaparak geçime katkı sunmaya çalışıyordu. Bu süreçte işleri çok sekteye uğradı. İş alamadılar, satış yapamadılar...
- Yoksulluk arttıkça sosyal yardımlara da talep artıyor. Ancak yoksulluğun çözümü sosyal yardımlar değil. Çünkü sosyal yardımlar yoksulu bağımlı kılar, istediğiniz zaman istediğiniz kadar elinize gelmez, belirsizdir, ihtiyacınız patatestir ama karşılığı makarna olarak gelir, ihtiyacınızı karşılayan biçimde ve miktarda gelmez. Dolayısıyla sosyal yardım güçlenme ile birlikte kullanılmalıdır. Sosyal yardım yaparken kişinin kendi ayakları üzerinde duracağı olanakları da kurmak gerekir. Devlet kişinin istihdamını sağlayacak ortam sağlamalı, sadece sosyal yardımla çözülmez, bu kişiyi de güçsüz ve bağımlı yapar, geliştirmez.