Suyun Gölgesi’ni anlamak
‘‘İnsanlar bilsin, bilsin ki dünyada böyle bir şey gerçekleşti; bunca köyü suyun altına gömdüler.’’ *
Fotoğraf: Pixabay
ODTÜ İktisat Bölümü Öğrencisi
Bir insanın geçmişini elinden almak, o insanın geleceğini de sömürmektir. Binlerce yıllık tarihi olan Hasankeyf’teki onlarca yerleşkenin yüzlerce insanına bu yapıldı işte. İnsanların doğup büyüdükleri, sokaklarında oyun oynayıp çocukluk anılarını biriktirdikleri; kendi ürünlerini üzerinde üretip hayatlarını kazandıkları toprakları baraj altında bırakıldı. Hayır, su kıtlığından değil. Yerleşkelerin yanlarından geçen iki akarsu birleştirilerek yapıldı bu. Korucuların yıllar öncesinde köyleri ateşe vermesiyle aynı zihniyet bu. O yerleşkelerde yaşayan insanların geçmiş ve gelecekleri ellerinden alındı.
Metin Yoksu yönetmenliğinde çekilen Suyun Gölgesi (Siya Avé) belgeseli köylerde yaşananları gözler önüne sermiş. Belgeselde bir köy halkının yaşananları anlatmasıyla insanlık dramı gün yüzüne çıkarılmış.
YANAN VE YIKILAN KÖYLER
Tırnaklarınızla kazıyarak elde ettiğiniz hayatlarınız ellerinizden alınsa siz ne hissedersiniz? Tabi yeni hayatınıza sıfırdan başlayacağınız da düşünülürse… Dayanılmaz bir durum, değil mi? İnsanlar yıllarca ağaçlarını ektiler, tarlalarını sürdüler, emek verdiler ve hayatlarını idame ettiler. Bir gün geldi ya insanlar bütün o emekleriyle birlikte yandı ya da ilk adımı atlatıp kaçmak zorunda kaldılar ve ürettikleri her şey sular altında bırakıldı. Kendi yağında kavrulan fakir fukaranın köyünü yok etmek ve bunu sırf onun orayı terk etmesi için yapmak hangi akla hizmettir?
İnsanlar civar köylerin kimilerinin yakılmasıyla önce kendi topraklarını terk edip başka yerlerde geçimini sağlamak zorunda kalmış. Gittikleri yerlerde de ya kapitalizmin dönen çarklarının altında iki büklüm hayatlar sürmüşler veya ana dilleri ve etnik kökenleri sebepleriyle baskı altında kalmışlar. İnsanların cayır cayır yandıkları bir senaryoda bunlar çok da şaşılır değil zaten. Onların olan, yanarken yaşamak ile yaşarken yanmak arasında bir seçim sadece.
BENLİĞİNİ YIKMAK ZORUNDA KALMAK
Belgeselde insanlar yaptıkları evleri yıkıyor, diktikleri ağaçları kesiyor sular altında kalmasın diye. İnsanın elinde değil bunu öğrenip canının yanmaması. ‘‘Keserken sanki elimi, sanki bacağımı keser gibiyim. İşte bu kadar zoruma gidiyor.’’ diyor yıllar önce diktiği nar ağacını kesen Şemseddin Özlük. Bu yazıyla daha fazla insanın zoruna gidecek Şemseddin abi, belki bir nebze işe yarar ümidiyle…
Özetlemek gerekirse insanlar köylerini, ya canlarıyla birlikte ya da daha kötü bir hayata kaçmak zorunda kalarak, kaybediyor. Barajın altında insanların anıları, acıları, sevinçleri, emekleri, tek kelimeyle, yılları yatıyor. Belki o yıllar bir mucizeyle kurtarılır. Kurtarılmasa bile başka suların hayatı gölgelemesini görmemek dileğiyle.
*Firyaz Yoksu – Suyun Gölgesi Belgeselinden