“Kaderimiz değil” diyoruz!
“Kaderimiz değil” diyoruz ve şiddetin nasıl son bulacağı yöntemini birlikte arıyoruz.
Görsel: Ekmek ve Gül
Nilay ULAŞ
YTÜ
Bir yol düşünelim: Önümüzde aniden bitebilen yabani otlar, kenarlardan gelen seslerinin bile ürküttüğü vahşi hayvanlar ve güneş henüz yüzünü dönmediğinden ışıklı olmayan bir yol olsun bu. Bundan binlerce yıl önce kadınları korkutabilecek tek yol bu olurdu ve korkuların üzerine gitmek canımıza mal olmayabilirdi.
Ülkemizde her an kadınlar şiddetin birçok türüne sistematik olarak maruz bırakılıyor, hayatını kaybetmekle burun buruna geliyor. Belki de en kötüsü sistematikleşen bu şiddete alıştırılmaya ve eğer ses çıkarırsa çeşitli politik hamlelerle sindirilmeye çalışılıyor. Peki tüm bu şiddet tablosuna bir ayna tutsak nasıl bir sonuçla karşılaşırız?
Kadına yönelik şiddetin en büyük paydaşlarından biri ne yazık ki genç kadınlar. Ancak şiddet ve cinsel saldırılara kurban olmak istemediği için sesleri en gür çıkan da onlar. “Kaderimiz değil” diyoruz ve şiddetin nasıl son bulacağı yöntemini birlikte arıyoruz. Cümleyi hızlıca kursak da bu koca yıkımın altından sesimizi duyuramıyoruz. Mesele aile ve namus olduğunda sistem devleşerek karşımıza çıkıyor ve birden mübahmış gibi ölümleri meşrulaştıran o “değerleri” koruyor.
EŞİT HAK VE ÖZGÜRLÜKLER İÇİN
Şiddet kadınların hayatına daha en başında baskı ve zorun bir görünümü olarak girdi. Sınıflı toplumların ortaya çıkışından itibaren giderek artan bu şiddetin günümüzde en kitleselleşmiş haliyle kadınların hayatında olduğunu söylemek maalesef yanlış olmaz. İlk sınıflı toplumun erkek egemen iktidarı ile bugünün kapitalist-emperyalist sisteminin erkek egemenliği boyutu değişse de her sınıftan kadının hayatına baskı ve şiddeti koyabilmiştir. Eşit hak ve özgürlüklere sahip olmamak ise her dönem kadına yönelik şiddetin varlığının teminatı olmuş, neredeyse her kadın mücadelesinin de ana talepleri olması sonucunu doğurmuştur. En küçük topluluk biriminde, örneğin ailede, kendisini yeniden örgütleyen sistem zor aygıtını bütün bir topluma olduğu gibi aileye de işlemektedir. Böylelikle kadın cinayetlerinin ardındaki perdeyi kaldırdığımız anda tekrar egemen sınıfı görecek olmak kıyımların vehametini sonsuz artırmakta, kin ve nefret oklarını üzerine çekmektedir.
Tüm bunların üzerine elbette haklarımıza ve hayatlarımıza sahip çıkmak aciliyetini korurken hangi hatta bu mücadeleyi sürdüreceğimiz ise asli bir tartışma olarak önemini korumakta. Perdenin ardındakiler mecliste ansızın infaz yasasını geçirebilir, İstanbul Sözleşmesi’ni feshedebilir yani kazanımlarımızı bir anda elimizden alıp kendi çıkarlarını korumak adına hayatlarımızı göz ardı edebilir. Ancak tahammülümüz kalmadığı gibi perdenin ardındakiyle yüzleşmekten de çekinmiyoruz. Kadınların sık sık yan yana gelmek durumunda kaldığı bugünlerde daha çok tartışma ve birlikte karar alma imkanına sahibiz.