Çağın kalbini çağırıyoruz!
Kendimiz için mi yaşayacağız yoksa bize sunulanla mı yetineceğiz?
Kaynak: Max Pixel
Nasıl bir çağın içerisinde yaşadığımızı sorup duruyoruz sıklıkla. Neden böyle bir döneme denk geldik? Pandemi, savaşlar ve operasyonlar, doğal afetler, yolsuzluklar ve talanlar, işsizlik, yolsuzluk… Eşit ve özgür bir gelecek, kendi yeteneklerimiz ve ilgimiz doğrultusunda bir iş ile hayatımızı kazandığımız insanca bir yaşam özlemimiz ise büyüyor.
Egemen sınıflar en temel haklarımıza dahi saldırmaya, elimizden almaya çalışmaya devam ediyor. Pandemiyle birlikte kadına yönelik artan şiddet, hayatımızın her alanında artan cins eşitsizliği devam ediyor. Kadınların onlarca yıllık mücadelesinin sonucu kazanılan ve şiddete, tacize, cinsel saldırılara karşı kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek iktidar tarafından gündeme getirildi. İktidar bu süreçte kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin, eşitsizliğin toplumsal niteliğini din örtüsüyle gizlemeye çalışıyor. Akademide, liselerde ve hatta ortaokullarda artan cinsiyetçi söylemler ve uygulamalar gençleri cinsel saldırı ve şiddete maruz bırakırken bunlara dair hiçbir önlem alınmıyor, görmezden geliniyor.
KÖRELTİLEN BİZİM GELECEĞİMİZ
İşçi gençler ve giderlerini karşılayabilmek için yarı zamanlı çalışan birçok öğrenci genç salgın demeden hayatını kazanmaya gayret ediyor. Genç olmaktan gelen iş tecrübesi eksiliği, çıraklık gibi nedenler işçi gençleri daha ağır ve güvencesiz çalışma koşullarına maruz bırakıyor. İşçilerin ve emekçilerin en büyük kazanımlarından kıdem tazminatı ise sermaye sahiplerinin hizmetine verilmek isteniyor. Güvencesiz, esnek çalışma koşulları ile gençliğin yalnızca emek gücünü değil yaratıcılığını, umudunu, ilgilerini de sömürüyor ve köreltiyor egemenler.
Pandemi sürecinde milyonlarca genç salgının pençesine atılırcasına gelecekleri için bir basamak olan üniversite sınavına girmeye zorlandı. İlgimizi, yeteneklerimizi ve özelliklerimizi ölçmekle alakası olmayan bu sınavlar ile iyi bir gelecek yaratmaya çabalıyoruz. Şu sıralar hangi üniversiteyi ve bölümü tercih edeceğini düşünüyor sınavdan geçenler. Bir yandan üniversite hayalini bir kenara bırakmak zorunda kalıp bir işe girmenin yolları aranıyor. Üniversiteliler ise uzaktan eğitimin getirdiği sorunlarla, artan işsizliğin getirdiği kaygıyla boğuşuyor. İş bulma sorunu yaşamadığı düşünülen bölümler okuyanlarımız mesleğini esnek ve güvencesiz koşullarda gerçekleştirmenin, onlarca saat çalışarak hayatında geriye yaptığı işten başka bir şey kalmamasının endişesini yaşıyor. Uzaktan eğitim sürecinde derslerin içeriğinin zayıflaması ve derslere ulaşım konusunda olanakların yetersizliği birçok üniversiteliyi öğrenimindeki bu zayıflamanın gelecekte iş bulmasını zora sokacağı kaygısına itiyor. YÖK ise yayınladığı yeni normal raporu ile üniversitelerin örgün eğitime devam edip etmeyeceği kararını üniversite yönetimlerine bırakırken; salgından bağımsız olarak derslerin %40’ının uzaktan verilmesi yetkisi tanıyor. Salgın bir fırsata dönüştürülerek üniversiteler sermayenin ihtiyaçlarına göre, düşük maliyetli ve ucuz iş gücü üreten alanlar olarak yeniden yapılandırılmak isteniyor.
BU ÇAĞIN SAHİBİ KİM?
Tüm bu sorunlar hangi gençlik kesiminden demeden, kimdir ne iş yapar diye sormadan dört koldan birleşip üzerimize doğru geliyor. Peki gerçekten kimdir gençlik? Gençlik, içerisinde bulunduğu çağın ve toplumun kalbidir. Tüm toplumu ve çağı, yeniyi ve geleceği besleyendir. Nasıl bir çağda gençlik? Kapitalist-emperyalist sistemin egemenlerin doymayan koca karınları için işçileri, gençleri, kadınları her kesimden dünya halklarını sömürüye, doğayı talana maruz bıraktığı ve bunun şiddetinin her geçen gün arttığı, çağ gerisi uygulamaların devreye girdiği bir çağdayız. Hepimize her yerden saldırıyorlar çünkü burjuvazinin karnı asla doymaz, hep daha fazla sömürmek ister. Sömürü altında olanlar gidişata bir dur demesin, yeter artık yediğin demesin diye ellerindeki her imkânı kullanarak baskı ve şiddet ile haklarımızı elimizden almaya, bizleri umutsuzluğa ve karamsarlığa sürüklemeye girişiyorlar.
ÖZGÜR VE EŞİT BİR GELECEK İÇİN SUNULANLARLA YETİNMEYECEĞİZ
Gençler olarak elbette bir kenara çekilip olanları izlemiyoruz. Her kesimden gençler kendince çıkarıyor sesini, kimi zaman yetiyor kimi zaman yetmiyor gidişatı değiştirmeye. Fakat bir soru var düşünmemiz gereken, ne için yaşar genç insan? Söylendiği gibi; bir şey değişmez diyerek kendi hayatına bakıp, var olana baş eğip, belki ev, araba kazanıp hatta olursa bir yazlık alıp öylece yaşayıp gitmek için mi?
“Asla ne kadar yüce olduğumuzu bilemeyiz
Ayağa kalkmamız istenmedikçeVe eğer tasarıya uygunsakGökyüzüne değebilir başımız”*
200 yıldan daha fazla önceleri yaşamış Amerikalı bir kadın şairin dizeleri bunlar. Yaşadığı çağın ve toplumun ilerleticisi, kalbi olan gençlerin istemediği bir sistem şüphesiz ki ayakta kalamaz. Bizden başkasının isteklerine bakmadan, kendi istek ve özlemlerimiz için ayağa kalktığımızda göreceğiz gücümüzü. Biraz oradan biraz buradan dağınık bir halde değil, hep birlikte örgütlü ve kararlı olduğumuzda bulutların arasındaymış gibi gösterilen o eşit ve özgür geleceği alıp yeryüzüne indireceğiz. Tüm bunları yapabilecek güce ve yaratıcılığa sahibiz, yeter ki ne için yaşadığımıza karar verelim. Kendimiz için mi yaşayacağız yoksa bize sunulanla mı yetineceğiz?
*https://poets.org/poem/we-never-know-how-high-we-are-1176