İHD-TİHV: Ölüm orucundaki avukatlar Timtik ve Ünsal tahliye edilmeli
İHD ve TİHV tarafından yapılana açıklamada ölüm orucundaki Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın tahliye edilmesi ve hastanelerin mahkum koğuşundaki işkenceye varan uygulamalara son vermesi istendi.
Aytaç Ünsal ve Ebru Timtik | Fotoğraf: MA
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından 218 gündür açlık grevini sürdürmekte olan Av. Ebru Timtik ve 187 gündür açlık grevini sürdürmekte olan Av. Aytaç Ünsal ile ilgili yapılan açıklamada başta Yargıtay 16. Ceza Dairesi olmak üzere yargılamayı yapan İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir an önce tahliye kararları vererek, hukuka uygun davranmaları ve pandemi riski altında hastanelerin mahkum koğuşundaki işkenceye varan uygulamalara son vermesi istendi.
Timtik ve Ünsal’ın adil yargılama talebiyle süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini sürdürdüğü belirtilen açıklamada; “Halen Yargıtay’da olan dava dosyaları görüşülmeyi beklemektedir. Adli tatilde de çalışması gereken Yargıtay 16. Ceza Dairesi nöbetçi heyeti dava dosyasına sunulan tahliye taleplerini yerel mahkemeye gönderip sorumluluğunu yerine getirmemektedir” denildi.
“ADLİ TIP RAPORUNA RAĞMEN TAHLİYE TALEPLERİ REDDEDİLDİ”
Avukatların mevcut sağlık durumunun cezaevinde kalmalarının önünde engel oluşturup oluşturmadığının tespiti yönünde başvuru yapması üzerine Adli Tıp Kurumunun (ATK) cezaevinde kalmalarının yaşamsal açıdan risk oluşturacağına dair rapor düzenlendiği hatırlatılan açıklamada şöyle denildi; “Son dönemde iktidarın açlık grevlerine yönelik zora dayalı tutumu, müzakere yerine müdahaleden yana kararları dayatması, İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinin kararına da yansıdı ve tahliye talepleri reddedilip, raporlar dikkate alınarak hastane koşullarında takip ve tedavilerinin ivedi olarak sağlanması için yazışmalar yapıldı. Bu karar üzerine her ikisi de cezaevinden alınıp garip bir gizlilik içinde hastanelere götürüldüler. İtirazlar reddedildi, İstanbul 38. Ağır Ceza Mahkemesi de benzer bir kararla itirazı reddedip zoru destekledi.”
“KLİNİK KARARLAR, YALNIZCA SORUMLU SAĞLIK GÖREVLİSİ TARAFINDAN VERİLEBİLİR”
Mandela Kurallarında 26. ve 27.maddelerin bu gizlilik uygulamasının temel ilkelere aykırılığını, ayrıca hekimlere dayatılmaya çalışılan zorla müdahalenin uygunsuzluğunu açıkça tanımladığı vurgulanan açıklamada “Sağlık hizmetleri, bütün mahpusların doğru, güncel ve gizli tutulan kişisel tıbbi dosyalarını hazırlar ve tüm mahpusların kişisel tıbbi dosyalarına, istemleri halinde erişimleri sağlanır. Mahpus, herhangi bir üçüncü kişiyi tıbbi dosyasının içeriğine erişmesi için yetkilendirebilir.” ve tabii ki, “Klinik kararlar, yalnızca sorumlu sağlık görevlisi tarafından verilebilir ve uzman olmayan hapishane personeli tarafından, ret ya da ihmal edilemez” denildi.
“HASTANELERDEKİ MAHKUM KOĞUŞLARI CEZAEVİ KOŞULLARINDAN DAHA KÖTÜ”
Tekrarlayan muayenelerin özellikle uzamış açlık koşullarında işkence uygulamasına dönüştüğü ifade edilen açıklamada; “Muayeneyi reddettikleri koşullarda da “mahkûm koğuşu” olarak anılan ve hastanelerin genellikle en karanlık, havasız ve dar alanlarında özellikle pandemide fiziksel mesafe kurallarının uygulanamayacağı çok sayıda kolluk görevlisinin eşliğinde tutulduklarını avukatların yaptıkları başvurulardan biliyoruz. Sağlık hizmetlerine ilişkin ulusal ve ulusal üstü düzenlemeler, sözleşmeler ve ille de tıbbi etik ilkeler eşitlik ve adalet kavramlarını bünyesinde barındırır. Kim olduğundan bağımsız olarak sağlığa erişim hakkı eşit koşullarla tanımlanmıştır. “Mahkûm koğuşu” adı altında cezaevi koşullarından daha kötü koşulların olduğu bir hastane ortamının tedavi nedeniyle zorunluluktan bu koğuşlara sevk edilip yatırılan insanlar için hak ihlali olarak değerlendirilmesi gerekmektedir” ifadeleri kullanıldı.
“24 SAAT IŞIKLARI AÇIK TUTMANIN İŞKENCE KÖTÜ MUAMELE KAPSAMINDADIR
Avukatların başvurularındaki bilgilere göre 24 saat ışığı açık tutulan bir ortamda, temizlik için gerekli olanaktan yoksun ve pandemi hastanesi olarak ayrılmış hastanelerde uzamış açlık nedeniyle bağışıklık sistemi de ileri derecede zayıflamış insanların zorla tutulmasının kasıtlı bir zarar verme hali olarak adlandırılabileceği vurgulanan açıklamada şöyle denildi; “Gene Nelson Mandela Kuralları madde 13’de; “Mahpuslara kalmaları için ayrılan bütün yerlerde ve özellikle uyudukları yerlerde, iklim şartlarına ve ayrıca metreküp başına düşen hava miktarına, asgari zemin alanına, aydınlatmaya, ısıtmaya ve havalandırmaya gerekli özen gösterilerek, sağlık için gerekli bütün koşullar karşılanır.” hükmü bulunmaktadır. Madde 14’de ise; “Mahpusların yaşamaları ve çalışmaları gereken her yerde: (a) Pencereler, mahpusun gün ışığında okuma veya çalışabilmesine yeterli büyüklükte ve yapay bir havalandırma sistemi olmasına bakılmaksızın, temiz havanın girebileceği şekilde inşa edilir. (b) Mahpusun okuma veya çalışması için, görme yeteneğine zarar vermeyecek ölçüde yeterli yapay aydınlatma sağlanır.” Denilmektedir. 24 saat ışıkları açık tutmanın işkence kötü muamele kapsamında değerlendirileceği de pek çok uluslararası belgede yer alıyor.”
“BİR AN ÖNCE TAHLİYLE KARARI VERİLMELİ”
Mahkum koğuşlarında tutmaya zorlama^nın, bu ortamın sağlığı daha da bozacak niteliği ve zorun hem fiziksel hem de ruhsal etkileri birlikte işkence uygulaması kapsamında olduğu belirtilen açıklamada; “Başta Yargıtay 16. Ceza Dairesi olmak üzere yargılamayı yapan İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir an önce tahliye kararları vererek, hukuka uygun davranmalarını ve böylece pandemi riski altında Hastanelerin mahkum koğuşundaki işkenceye varan uygulamalara son vermelerini beklemekteyiz.” ifadeleri kullanıldı. (HABER MERKEZİ)
{{411111}}