The Beatles; Yer ve zaman ilişkisi
Beatles, kimine göre aynı saç stilinde karar kılmış bir “şımarık çocuklar topluluğu” dur, kimine göre ise efendi çocukların meydana getirdiği ve “rock” müziğe geçiş aşamasında köprülük etmekten öteye geçememiş bir müzik grubu. Bütün bu eleştirilere ve tanımlamalara
Beatles, kimine göre aynı saç stilinde karar kılmış bir “şımarık çocuklar topluluğu” dur, kimine göre ise efendi çocukların meydana getirdiği ve “rock” müziğe geçiş aşamasında köprülük etmekten öteye geçememiş bir müzik grubu. Bütün bu eleştirilere ve tanımlamalara rağmen iddia ediyorum, Beatles bir yaşam felsefesidir. Kültleşmiş yahut kültleşememiş bütün şarkıları, belli bir coğrafyayla yahut yaşamımızın ikinci tekil şahsın ellerine teslim edilmiş dönemleriyle özdeşleşmiştir. Bunların yanı sıra Beatles, kimilerinin akıl hocası, ayrılık sonrasısoluğun yanında alındığı en yakın arkadaştır. Bundan gayrı Beatles şarkılarını özdeşleştirecek coğrafya yahut ikinci tekil arayışına girmeyin, yorulmayın diye sizlere ufak bir liste hazırladım, ancak “Arkadaşım, Yellow Submarine bizim evin önündeki lunaparktır, orada geçirdiğim tatlı bir haziran ayıdır, sana n’oluyor?” şeklindeki eleştirilere de hazırlıklıyım, zira amacım evlerinizin önündeki lunaparkların hissi otoritesini sarsmaktan ziyade, sizlere karınca kararınca katkıda bulunabilmek.
“She Loves You” : “Abi seviyorsan git konuş bence” safhasının hemen akabinde sarf edilen, hissiyatı teklifleştiren, “abi ikidir sana bakıyor, böyle gülümsüyor falan” sözleriyle pekiştirilmiş yakın arkadaş yalanıdır. Platonik sevdalının bir an önce hoşlandığı kişiye açılabilmesi ve reddedildiği taktirde muhabbet konusu olabilmesi için çırpınan yakın arkadaşların düzmecesinden ibarettir. Kötü haber, kadın arkadaşımızın kimseye baktığı falan yoktur, sadece bilinçsizce iki kez bilemedin üç kez gözü o taraflara kaymıştır, olay bundan ibarettir.
“I Wanna Hold Your Hand “: İlk sohbet, ilk tebessümdür. Bazen ilk sinema biletidir, yahut ilk samimi diyalog. Anın yüceliği yetmez birinci tekile, daha fazlası gerekmektedir çünkü, ilk buluşmada dahi ikinci buluşmanın hayalini kurdurur, saf, arı bir mutluluktur. İkinci perdedir, henüz oyuncular da tek görevi alkışlamak olan seyirciler de yorulmamıştır, alkışlar kuvvetli, yönetmen heyecanlıdır.
“EightDays A Week” : Hoşlandığı kişiyi haftada en fazla iki-üç kere kampüste/tenefüste/sokakta görebilenlerin, daha önce bahsi geçen kişiyle aynı sınıfta/toplulukta/arkadaş ortamında yer alma şansı olmamış ve hiçbir zaman da olmayacakolanların ağıdıdır “EightDays A Week”. Hüzünlü fakat umutludur, kötü gün dostudur.
“We Can Work It Out” : “Bu şarkı neden henüz hiçbir araba reklamının müziği olmadı” dedirten şarkıdır, zihinde resmedilen araba reklamındaki baba, güvenli sürüş yetisiyle ailesineolan sevgisini sentezleyebilen nadir adamlardandır, bunu bir yandan arabayı kullanırken diğer yandan arka koltukta oturan ufaklığın saçlarını okşamasından da çıkarabiliriz. “We Can WorkItOut”, sahibine güvenli sürüş ve ekonomik yakıt tüketimi vaad eden, kendinden emin bir şarkıdır. Farklılığı, direksiyonun solda değil de sağda yer almasıdır.
“Yellow Submarine”: Turgut Özal’ın hayallerini süsleyen Türkiye profili, yahut Çiller’in hayal gücünü yansıtan iki anahtar vaadidir. Bana “ We don’t need any yellowsubmarine” sloganı attıran, seçim öncesi billboardlarda gözümüze çarpan renkli afişlere benzettiğim ve bir türlü sahiplenemediğim şarkıdır.
“All You Need is Love” : Herkesin her yerde ne zaman olursa olsun dinleyebileceği radyo istasyonudur. En katı,en kindar radyolarda bile parazitsiz çekebilme özelliğiyle ön plana çıkar. Evrensel düşünür, ancak “yerel” bir istasyondur. Umuttur, ihtiyaçtır. Bu istasyonu yakalayabilen hiçbir radyo bir daha istasyon arama girişiminde bulunmaz, tenezzül etmez.
“Yesterday” : Hemen hemen her bilgisayarda yer etmiş, “Beatles’a giriş” kapsamında incelenmesi gereken bir eserdir. İlk başlarda en sevilen, sonraki dönemlerde ise -nedendir bilinmez- adı bile anılmayan Beatles şarkısı olmasıyla bilinir. Kişiyi enstrüman çalmaya iter, çoğu kişinin, belki de hayatının hiçbir döneminde çalmayacak olmasına rağmen gitar almasına sebebiyet vermiştir.
“Hey Jude” : Eminim herkesin yüklediği anlam farklıdır, zihinlerde oluşan resimler birbirini tutmaz mevz-u bahis “Hey Jude” olunca. Ama benim zihnimde oluşan resmin ana karakteri bir bar filozofudur. Heyecanlı, ümitli kimselerin mutluluklarını, üzüntülerini, yenilgilerini, galibiyetlerini dinleyen ve anlatıların hiçbirine şaşırmadan öğütler veren bir bar filozofu. Kimisi “Jude”doğar, kimisi bar filozofu. Filozof, “Jude” karakterinin aksine doğaçlama yaşamıştır hayatı ve hayat ona hiçbir karşılık beklemeden formasyon eğitimi sunmuştur. Aralarındaki ilişki “mutual”dir, biri diğerinin sayesinde hayatı öğrenirken, diğeri heyecanlanır karşısındakinin heyecanlarıyla. Kişisel tespitim, Mccartney – Lennon ilişkisinin bu tür bir ilişkiye örnek olduğu yönündedir. Ringo o barın barmenidir, Harrison ise yan masada oturan ve beş dakika önce biten maçın üzerine girdiği iddiayı kaybeden adam: “Takea sadsong and make it better”…