16 Ağustos 2020 00:12

Salgın fırsatçılığı değil kapitalizm!

Britanya'da pandemide şirketlere ihalesiz verilen işler, Fransa'da önlemlerin eşitsizlikleri derinleştirmesi tartışılırken Almanya'dan seçtiğimiz makale artan yoksulluk ve konut ilişkisini yorumluyor.

Görsel: Pixabay / Kolaj: Evrensel

Paylaş

Britanya’da her geçen gün bir yenisi ortaya çıkan Kişisel Koruma Ekipmanı (PPE) sözleşmeleri rezaletine Devlet Bakanı Liz Truss’ın danışmanının şirketiyle yapılan 252 milyon sterlinlik sözleşmesi de eklendi. Pandemi sürecinde hükümete yakın çevrelerle ihalesiz verilen bu işler, geçici bir fırsatçılıktan çok Britanya ekonomisinin temel sorunlarına işaret ediyor.

Fransa’dan çevirdiğimiz yazı koronavirüse karşı mücadelede alınan sokağa çıkma yasağı kararının var olan eşitsizlikleri nasıl derinleştirdiği konusunu, Ekonomi Bakanlığının hazırladığı bir rapora dayanarak işliyor.

Almanya’da ise yoksulluk artıyor. Yoksullaşmada sosyal konutların özelleştirilmesi sonrası konut pazarını ele geçiren özel emlak şirketlerinin, kiraları astronomik ölçüde artırması önemli bir rol oynuyor. Koronavirüs salgını döneminde kiracı derneklerine başvuranların büyük bölümü kiralarını ödeyemeyecek durumda olanlardı.

BRİTANYA RANTÇI KAPİTALİZMİN MERKEZİDİR

Brett CHRISTOPHERS
The Guardian

Meşhur Amerikalı petrolcü T. Boone Pickens anılarında Kuzey Denizi’ne gıptayla baktığını yazmış. Yıl 1970 ve İngiliz Hükümeti araştırma lisansları dağıtıyor. “Atlantik’in diğer yanındaki olanakları düşünmeden edemiyordum” diyor Pickens, “Özellikle de 50 bin dönümlük arazilerin gönüllü şirketlere bedava verildiğini duyduktan sonra. Sadece sondaj için milyonlar ödeyen biz petrolcüler için bu büyük bir teşvik.”

Geçen hafta, Uluslararası Ticaret Bakanı Liz Truss’ın bir danışmanının sahibi olduğu ve bu alanda hiçbir geçmişi olmayan bir şirkete, Kişisel Koruma Ekipmanı (PPE) sağlaması için Boris Johnson hükümeti tarafından 252 milyon sterlinlik bir sözleşme sağlandığı ortaya çıkınca, Boone’un hayretini hatırladım.

Bu sözleşmenin kınanması çabuk ve yaygındı; bu tam bir kayırmacılıktı ve kabul edilemezdi. Sağlanan 50 milyon maskenin kullanılmaz olması ise olayı daha da vahim kıldı. Aslında bu olayın en önemli unsuru tuhaflığı değil son derece normal olması. Bu durum modern Britanya kapitalizminin bir istisnası değil kuralı. Truss’la bağlantısı ve gösterilen beceriksizlik bunu çok berbat bir örnek olarak ortaya çıkarıyor fakat gözümüzü örtmemeli. İşletme modeli 1970’ten günümüze, Kuzey Denizi’nden PPE’ye Britanya ekonomisini biçimleyen temel model.

Model ne mi? Birçok bilim adamı özünü belirlemek için çabaladı. En çok ilgi gören ikisi ise “finansallaştırma” ve “neoliberalizm” oldu. İkisi de önemli gelişmelere işaret etmelerine rağmen tam anlamıyla yeterli değil.

Aslında Birleşik Krallık ekonomisi tam anlamıyla bir rant ekonomisi. Rant bir tür sınırlı kaynağın tek sahibi ya da kontrolünde tutma yoluyla sağlanan gelirdir. Rantçı da bu geliri elde eden, kontrole sahip olan şahıs veya genellikle de kurumdur. Rantçı kapitalizm gelir-yaratan mülkler üzerine kurulu, genel gelirlerin kiralar olduğu ve rantçıların ekonomik hayata hükmettiği bir ekonomik modeldir. Temel olarak ‘yapmak’ yerine ‘sahip olmak’ yönlüdür ve girişimcilikten çok mülk sahipliğine dayanır.

Birleşik Krallık’ta ekonomik model 1970’ten bu yana böyle. PPE açısından bu mülk, 252 milyonluk bir sözleşme; Kuzey Denizi açısından da araştırma lisansı ve sonucunda bulunan petrol. Sözleşme ve doğal kaynakların yanı sıra modern rant ekonomisini oluşturan beş aktif mevcuttur. En barizi toprak ve ikametgahları da içeren binalar. Entelektüel mülkiyet (IP) –patentler, markalar ve telif hakları ise eczacılık, tüketici malları ve taratıcı endüstriler için çok önemli olan bir diğeridir. Yine bir diğeri değişik türden alt yapı, özellikle de özelleştirilmiş su, enerji ve telekomünikasyon şebekeleridir. Kapitalist ticaret alanlarının kontrolünde kullanılan platformlar, özellikle de dijital platformlar ve finansal mülkiyette son ikisini oluşturur. “Finansallaşma” bunların ve sahiplerinin artan önemini temsil etse de aslında toplam ekonomik hareketin kendisi değil de rant ekonomisinin ön kenarı olarak görülebilir.

PPE örneği rant ekonomisinde hükümetin önemli rolüne işaret eder; hükümet bu mülkü yaratmış ve devretmiştir. Bu 1970’te Kuzey Denizi ve takiben 1980 ve 90’ların özelleştirme furyasında da durum aynı idi. Örneğin devlet eski konutları, elektrik şebekesi ve dağıtım şebekeleri.

Hükümetler rantı ve rantçıları diğer birçok yönden de destekler. Aktifleri rekabete karşı savunma, örneğin IP haklarının verilmesi ve korunması. Özellikle cömert sermaye kazancı ve mülkiyetten alınan gelir düzenlemeleriyle kiraların vergiden muaf tutulması da söz konusudur. Rantçı ekonomi de iki ana sorun mevcuttur. İlki, rantçılar yaratıcılık yerine ellerindeki mülkü çalıştırarak kar yapma eğilimi; bir ekonomik durgunluk reçetesi. İkincisi de gelirler orantısız olarak mülk sahiplerinde biriktiği için hem gelir hem de servet açısından giderek artan eşitsizlik. Bu süreci gözlemek için Londra konut pazarına bakmak yeterlidir.

Rantçı kapitalizm, modern Britanya’ya has değil. Tarihi ve coğrafi olarak daha geniş olarak mevcut ve devam ediyor. Fakat 1970’ten bu yana yürütülen inanılmaz rant yanlısı politikalar nedeniyle rantçı kapitalizmin prototipik sorunlarının –devasa eşitsizlik ve yerleşik durgunluk-camekanı olarak Birleşik Krallık yüceldi. George Monbiot 2014’te “...gerçek paradan bahsedelim. Westminister hükümeti girişimci toplumu, varlık yaratanları ve sıkı çalışan aileleri savunduğunu söylüyor fakat gerçek ödül ve teşvikler rant için...” derken Jonathan Ford daha kısaca “Britanya rantçıların cenneti” diyor.

PPE rezaletine tepkimiz rantçılığın ekonomik normalden uzaklaşma olduğunu düşündüğümüzü gösteriyor. Bu bakış açısı değişmedikçe rant ve rantçılığın teşvikini engellemek zor olacak ve rantçı kapitalizmin eşitsizlik ve haksızlıkları uzunsüre bizimle kalacak.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI EŞİTSİZLİĞİ NASIL DERİNLEŞTİRDİ?

Colette AVUBERT
Les Echos

Sokağa çıkma yasağını tüm Fransızlar aynı şekilde yaşamadı. Hazine Müdürlüğünün kısa bir süre önce hazırladığı rapora göre olağanüstü önlemlerin yürürlüğe geçmesine neden olan koronavirüse karşı mücadele, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri derinleştirdi.

Sokağa çıkma yasağı önlemi süresince en birincil eşitsizlik, konut eşitsizliği oldu. Bu önlemden en fazla etkilenenler sayısı 4 milyon olan küçük evlerde kalabalık aileyle kalanlarla evsiz, göçmen, geçici ve kötü evlerde yaşayan ve cezaevlerinde kalan insanlar oldu.

Hazine Müdürlüğü daha “olağan” olan eşitsizliklerin öneminin altını da çiziyor. Bunlar arasında evin yüz ölçümü ve dışarıya çıkma olanağı yer alıyor. Rapora göre çalışmayanlara göre 1.5 veya 2 kat daha büyük konuta sahip olan beyaz yakalıların -apartmanda kalanlar için- teras ya da balkona çıkma olanakları çok daha fazlaydı (çalışmayanlarda yüzde 36 iken beyaz yakalılarda yüzde 67).

İşçi ve emekçi ailelerin tersine beyaz yakalıların yüzde 40’ının evi, başka bir eve yapışık olmadığı gibi, işçi ve emekçi ailelerinin manzaraları bu süre içinde  “yoğun şehir manzarası” oldu. Fakat şehirlerde kalmayı tercih eden ara meslekler ve beyaz yakalı kadrolara göre işçi ve bağımsızlar daha fazla müstakil evlerde kaldılar.

Evden çıkma yasağı aile içindeki eşitsizliği de güçlendirdi. Zaten ev işlerinin yüzde 64’nü ve ebeveyn görevlerinin yüzde 70’ni yapan iki kadından birisi bu süre içinde günlük çocukların ödevlerini de denetlemek zorunda kaldılar. Erkeklerde bu oran yüzde 32.

Hazine Müdürlüğüne göre bu durum “çiftlerin üçte birinde evden çıkma yasağının ilk ayında görev paylaşımından dolayı gerginlik yaşanmasına” neden oldu. Nisan başında Harris İnteractive kurumunun yaptığı bir ankete göre, erkeklerin yüzde 93’ünün tersine eşiyle kalan ve çocukları olan kadınların yüzde 76’sı aile içi görev paylaşımından memnun olduğunu belirtmiş. Evden çıkma yasağının daha da derinleştirdiği aile içi şiddet nedeniyle kadınlar bu süre içinde daha şiddete maruz kalmışlar.

Tek başına yaşayan insanlar diğerlerine göre ortalama üç kat daha fazla maddi sıkıntı yaşadılar ve yakınlarıyla iletişim kurma konusunda daha hassas bir duruma düştüler. Fransa’da nüfusun yüzde 16’sı, yani 10,5 milyon insan tek yaşıyor.

Okuldan uzaklaşma bu süre içinde daha da kolaylaştı. Evde okulu devam ettirebilmek için Eğitim Bakanlığı internet üzerine hesap yapmıştı; elbette etkili olabilecek bu çözüm sınırlı internet bağlantısı olan ya da bunun için gerekli malzemesi olmayan gençleri yolda bıraktı.

Fransa’da 17 yaşının altında olan çocukların yüzde 2’sinin evinde internet bağlantısı yokken, bu oran sadece anne ya da babasıyla kalanlar içinde yüzde 3,5’e yükseliyor. Aynı şey dar gelirliler için de söylenebilir: Bunların sadece yüzde 64’ünün evinde bir bilgisayar bulunuyor (yüksek gelirlerin 10’da 9’nun evinde bir bilgisayar var).

Enformatik kaynak sorunlarının yanı sıra buna bir de ebeveynlerin, ister zaman sorunundan isterse de eğitim seviyesinden dolayı olsun, çocuklarının derslerine yardım etmede çektiği zorluklar eklendi.

Öğrenim koşullarındaki bu farklılıklar Hazine Müdürlüğüne göre “var olan eğitimdeki eşitsizliği daha da güçlendirebilir”, üstelik yıl sonu sınavlarının iptal edilmesi ve “daha önceden alınan notların kullanılması” öğrenciler için potansiyel olarak daha zararlı olabilir. Buna bir de kimi öğrenciler açısından, sokağa çıkma yasağının olduğu dönemde yaşanan “aşırı stres” veya “öğretmenlerle irtibatın kesilmesi” eklenmelidir

(Çeviren: Deniz Uztopal)

YOKSULLUK RİSMİ HER ZAMANKİNDEN YÜKSEK

Junge WELT
Analiz

Sosyal konutlar çoktan özelleştirildi. Konut lüks haline gelince artan kiralar toplumsal eşitsizliği şiddetlendiriyor. Deutsche Wohnen gibi özel konut firmalarının avantajları ise artıyor.

Almanya’da yoksulluk riski yıllardan beri sürüyor ama 2019’da eskisinden çok daha arttı. Federal İstatistik Dairesi’nin perşembe açıkladığı gibi, geçen yıl vatandaşların yüzde 15,9’u yoksulluk riski altındaydı, 2018’de bu oran yüzde 15,5 idi. Daireye göre, yoksulluk riski eşiği tek kişilik bir hane için 1.074 avro, bu da Almanya’daki ortalama hane gelirinin yüzde 60’ına tekabül ediyor. Eline daha az para geçenlerin yoksulluk riski altında olduğu kabul ediliyor. Bu oran, istatistiklerin nüfusun neredeyse dörtte birinin (yüzde 24,9) yoksulluk riski altında olduğu Bremen’de en yüksek seviyede. Hatta eyalette çocuk ve gençlerin dörtte birinden çoğu ağır borçluydu.

Geçen yıl Almanya’da yoksulluktan en çok etkilenenler işsizler (yüzde 57,9), çocuklarını tek başına büyüten ebeveynler (yüzde 42,7), göçmenler (yüzde 35,2) ve üç veya daha fazla çocuğu olan aileler (yüzde 30,9) oldu.

Özellikle büyük şehirlerde artan kiralar toplumsal eşitsizliği daha da kötüleştirdi. Immowelt adlı emlak portalının Berlin ve Münih’te yaptığı bir araştırmaya göre,  çalışanların ortalama net gelirlerinin yüzde 40’ından fazlasını kiraya ayırması gerekiyor.

Alman Kiracılar Derneği, kiracıların yüzde 15 ila 20’sinin gelecekte ödeme güçlüğü çekebileceğini tahmin ediyor. Kiracılar derneğiyle bu yıl yapılan her onuncu görüşme, korona krizinden kaynaklanan ödeme sorunları hakkındaydı.

Deutsche Wohnen gibi özel emlak şirketleri ise pandemiye karşı bağışık. Haziran sonunda, borsada kayıtlı şirketin kira geliri ülke genelinde geçen yıla göre yüzde 2,6 arttı ve metrekare başına ortalama 6,93 avro oldu. En önemli pazar olan Berlin’de kiralar da bir yıl öncesine göre daha yüksekti, ancak kira sınırlandırılması nedeniyle yılın başından bu yana artış olmadı. Oradaki kiracılar metrekare başına ortalama 6,91 avro ödedi. Özel emlak şirketleri korona krizinin önemli herhangi bir sonucunu hissetmiyor.

Deutsche Wohnen CEO’su Michael Zahn Perşembe günü “Korona krizinin ekonomik etkisinin küçük” olduğunu söyledi. Özel emlak şirketleri geleceğe güvenle bakıyor. Bu yıl Deutsche Wohnen ve diğer emlak şirketleri en az önceki yılın karını elde edecekler. Ancak kiralarını ödeyemedikleri için sokağa atılanlar veya şehir merkezlerinden yoksul  gettolarına taşınmak zorunda kalanların sayısı çok artacak.

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

Bursa’da bir esnaf Valilik önünde kendini yakmaya çalıştı

SONRAKİ HABER

İsrail-BAE anlaşması yorumları: Jeopolitik bir deprem

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa