19 Ağustos 2020 11:03

Üniversitelerde “şahsın” yönetimi

“Kriterlere uyan” rektörler değil de “kişiye uygun” kriterler sağlamlaştırılmış oluyor ve iktidarın tanıdığı olan pek çok isim üniversitelerin yönetimine dahil ediliyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Dilan ORTAKÇI

Ankara Üniversitesi

Fotoğrafların görevi yalnızca o ana tanıklık etmek değildir, aynı zamanda akan zaman karşısında bellekleri taze tutmaktır. Fotoğrafların bu gayesini öne çıkararak düşündüğümüzde son yıllarda akademideki tahribata ilişkin “simgeleşmiş” pek çok görüntü belleğimizde yerini koruyor. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nün önüne serilen akademisyen cübbelerinin polis postalları tarafından ezilmesinin, okullardaki baskıcı ablukayı kabul etmeyenlerin kolluk güçlerince yerlerde sürüklemesinin, Cumhurbaşkanı’nı üniversitede ağırlayıp “şahsın yönetimini” kutlayan teknoloji zirvelerinin, rektörlerin katıldığı tarikat toplantılarının, bir öğrencinin Mülkiye’ye silah doğrulttuğu anın fotoğrafları derken bu liste uzayıp gider. Bu fotoğraflar hafızamızın bir yerinde birikmişken geçtiğimiz günlerde bu toplama yeni bir görüntü daha eklendi: atanmış rektörlerin listesi.

SÜREKLİ DEĞİŞTİRİLEN HÜKÜMLER

14 Ağustos günü Cumhurbaşkanı tarafından 16 üniversitenin rektörü atandı. Açıklanan listeyi tartışmadan önce yapılan atamaların biçimine dair süreci yorumlayabilmek adına 4 yıl öncesine bakmak gerekiyor. 29 Ekim 2016 tarihinde çıkarılan 676 sayılı OHAL kararnamesi ile rektör atamalarına ilişkin seçimler kaldırılarak atamalar doğrudan Cumhurbaşkanı’na bağlanıyor. Ardından kısa aralıklarla çıkan başta kanun hükmünde kararnameler,  sonrasında da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile çeşitli hükümler değiştiriliyor. Örneğin rektörlük kriterlerinde aranan “3 yıl boyunca profesörlük yapmış olma” maddesi yapılan değişiklikler ile kararlar arasından çıkarılıp sonrasında hükümlere tekrar dahil ediliyor, şimdi ise bu madde yalnızca “profesör olma” şeklindeki bir karara dönüşmüş durumda. Tüm bu süreçte “kriterlere uyan” rektörler değil de “kişiye uygun” kriterler sağlamlaştırılmış oluyor ve iktidarın tanıdığı olan pek çok isim üniversitelerin yönetimine dahil ediliyor.

Tüm bu hukuksal boyutun ardından açıklanan listeye dönecek olursak karşımıza çeşitli cemaatlerde bulunan, birkaç dönem AKP milletvekilliği yapmış, iktidarın doğrudan kadrosu olan isimler çıkıyor. Tek adam rejiminin her alanda kurumsallaşma çabasının bir yansıması olan bu atamalar; ılımlı muhalefet siyaseti tartışmasını yürüten “Bu kadar baskı kurulursa kendiliğinden giderler” fikrini savunanlara karşılık iktidarın kendi çıkarlarını savunmak için otoriterleşmekten vazgeçmediğinin de göstergesi. Bu nedenle partili Cumhurbaşkanı’nın partili rektörleri üniversitelerin başına getirtmesi bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Memleketteki tek adam siyasetinin üniversitelerdeki karşılığı olan rektörlerin akademinin “tek” hakimi haline getirilmeye çalışılması, başta yükseköğretim gençliği olmak akademinin diğer bileşenlerini daha çok kıskanç altına almak istemenin bir belirteci.

Üniversite gençliğini kendi politikasına kazanmak/yedeklemek isteyen iktidar, akademinin olması gereken özerk, özgür yapısını hiçe sayarak saldırılarını uzunca vakittir sürdürüyor. Akademisyenlerin ihraç edilmesi, öğrenci topluluklarının kısıtlanması veyahut kapatılması, ÖTK seçimlerinin ortadan kaldırılması, son süreçte sıkça denk geldiğimiz üniversite yönetimindekilerin eşini, akrabasını göreve getirmesi haberleri ile birlikte yeni rektör atamalarını değerlendirmek gerek. Yapılan atamalar ile üniversitelerin esas özneleri edilgen bir pozisyona sokulmak isteniyor.

REKTÖR-SERMAYE İŞBİRLİĞİ

Bu süreçte akademideki demokratik işleyişine dört bir yandan müdahale ediliyorken bir yandan da üniversitelerin sermayenin ihtiyacına göre dizaynı sürüyor. Üniversitelerde sanayi işbirliklerinin arttırılması, piyasanın istekleri üzerine ucuz işgücü yetiştirme, bilimsel araştırmaların bu doğrultuda şekillenmesi, bütçe düzenlemelerinin patronların sözlerine göre yapılması; egemen sınıfın ve onun iktidarının vazgeçmediği durumlar arasında. Üniversiteleri sermayeye bağımlı hale getirmeye çalışan iktidar rektör atamalarını bu amaçla da kullanıyor. Tam bu noktada rektör olarak atanan isimlerin sanayicilerle, işverenlerle arasının iyi olması ya da kendisinin sermayedar olması beyhude değil.

PANDEMİ FIRSATÇILIĞINA KARŞI

Üniversitelerde yeni eğitim dönemine ilişkin pek çok belirsizlik sürüyorken pandemi koşulları gereğince öğrencilerin, akademisyenlerin, işçilerin sağlığını koruyacak önlemlerin dahi somutlaştırılmadığı bir süreçten geçiyoruz. YÖK’ün geçtiğimiz günlerde yayımladığı “Küresel Salgında Yeni Normalleşme Süreci” başlıklı raporunda karma/hibrit eğitim modeli olarak tarif edilen sistemdeki çoğu uygulama üniversite yönetimlerinin tercihine bırakılmış durumda. Fakat üniversite yönetimlerinin tatil döneminde dahi açıklık getirdiği, çalışmalarına başladığı, yürürlüğe soktuğu herhangi bir önlem, uygulama söz konusu değil. Aksine iktidarın üniversite gündemi, akademiyi nasıl mobilize edebileceği ile alakalı.

Pandemiyi fırsat bilerek sessiz sedasız bir biçimde atanmışları yönetimlere yerleştiren zihniyet, gençlerin sorunlarına kulak tıkamaya devam ediyor. Velhasıl bu süreçte öğrencilerin sorunlarına çözüm bulabilmek için yan yana gelişi, kurdukları/kuracakları birlikler daha da önemli bir hale geliyor. Ki bu çözüm yollarının önemini geçtiğimiz bahar döneminde pek çok üniversitede, fakültede öğrenciler yan yana gelerek deneyimlediler. Başta sosyal medya olmak üzere çeşitli alanlarda öğrencilerin sesini daha gür bir şekilde duyurması, taleplerini dile getirmesi sonucunda üniversiteli gençler birçok kazanım elde ettiler. Bu süreçte öğrendiklerimiz ile kazanılmış haklarımıza yönelik saldırıları püskürtebilmek ve daha ileri kazanımlar elde edebilmek için demokratik üniversite mücadelesinin sesini yükseltmek elzemleşiyor.

ÖNCEKİ HABER

CHP'li Şevkin: Ağır şartlarda çalışan hemşirelerin ücretleri garanti altına alınmalı

SONRAKİ HABER

Mühendisler Ankara’da belediye taşınmazlarının satılmasına tepkili

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa