Salgın prangaları neden işçilerin ayağına zincirli?
İşçi sınıfının pandemi döneminde maruz bırakıldığı despot uygulamalar, gelecekte işçinin emek gücüne ihtiyaç duymayacağı yönündeki tespitleri yanlışlar nitelikte.
Fotoğraf: Pexels
Zehra ÖZÖCAL
MSGSÜ
“Ölümü görüp sıtmaya razı olan bir tutumla çalışmaya devam ediyorlar.”
Bu sözler Vestel’de çalışan bir işçiden alıntı. Gündemimizin korona ile dolu olduğu şu günlerde ölüm zihinlerimizde Kovid-19 salgınıyla eşitlenen bir denklemde beliriyor. Bütün devlet mekanizmalarından koronavirüse karşı vazedilen, maske takmak, temizliğe dikkat etmek, gerekmedikçe evden çıkmamak, yaşamı tehdit eden bu denkleme karşı önlemleri oluşturuyor. Ancak Vestel işçisinden sarf edilen alıntı ölüm-salgın denklemindeki birlikteliğe uygun gözükmüyor. Zira diğer birçok işçinin zihninde belirdiği gibi ölüm virüse değil, işsizliğe, aç kalmaya, kısa çalışma ödeneğine tekabül ederken; virüs ise tahammül edilebilecek, yine aynı derecede ölümcül olsa da katlanılmak zorunda olunan “sıtma” yakıştırmasını almak mecburiyetine düşüyor. Manisa’daki Vestel Fabrikası’nda virüse karşı gerekli tedbirlerin alınmaması, 14 günlük karantina tedbiri altında “Kapalı Devre Çalışma”ya geçen Dardanel Fabrikası, salgının başında bir proje olarak sunulan Mess-Safe uygulaması ve “İzole Üretim Üsleri” gibi örnekler, çalışma rejimini işçi ve emekçi kesimler içinde sınıfsal bir denklemle görmeyi mecbur kılıyor.
Salgın sürecinin sınıf dinamikleri ile anlamamıza kapı aralayabilecek en önemli örneği ise Dardanel Fabrikası oluşturuyor. “Kapalı Devre Çalışma Sistemi” ile gece belirlenen yurtlarda kalıp sabah fabrikada üretime devam etmeye zorlanan Dardanel işçilerinin 14 günlük bir zaman dilimi boyunca hayatlarına el konuldu desek mübalağa etmiş sayılmayız. Dardanel sermayesinin takındığı bu tutumun karşılığında ise kapitalist üretim biçimi altında özgürleşmiş “ücretli emek” kavramını, üretken emeğin ve onun toplumsal gelişiminin, dönüşümünün içerisinde tuttuğu yere odaklanacağız. Bugün “gücünü teknolojik gelişkinlikle birlikte yitirdiği” yani teknolojinin gelişmesiyle birlikte işçi sınıfının formel olarak ortadan kalkmak zorunda kalarak üretim ilişkilerinde başka bir boyuta er veya geç geçileceğini iddia edilen konumunu anlamaya çalışacağız.
EMEĞİN ÖZGÜRLEŞMESİ
Bugün Dardanel işçilerinin yaşamları üzerindeki gaspın bize açtığı bir dolu tartışmanın içerisinde en çok öne çıkan başlıklar; öncelikle herhangi bir üretim aracına sahip olmayan işçilerin satabilecekleri tek varlıkları olan “emek güçleri”ni istedikleri kapitaliste satma özgürlüğü altındayken bu özgürlüğün hangi zorundalıklar tarafından belirlendiği. Diğeri ise bu ilişkinin yarattığı sınıfsal gücün, işçi sınıfının teknolojinin ve üretim ilişkilerinin gelişimi içerisinde giderek daralacağı başlığıdır.
İşçi sınıfının emek gücü, ürettiği ürünün satılmasından hatta hammadde kaynağının işlenmeye başlanmasından da önce kapitalistin sermayesi, önceden biriken metaları tarafından satın alınır. Dolayısıyla işçinin “hakkı” ya da “payı” ürettiği ürünün kendisinden değil, bizzat bir işi yapmasını sağlayabilecek yeteneği, bedeni, zihni yani toplamında “gücüyle” birlikte bu iş için ayıracağı zamanın kendisinden gelmektedir. İşçinin aldığı ücret karşılığında mübadele ettiği şey, işçinin yaşamasının, bir sonraki gün tekrardan işe gelebilmesinin koşulu olan emek gücüdür. Bu tanımın önemini Dardanel örneğine uyguladığımızda göreceğimiz şudur ki; bir Dardanel işçisinin Dardanel patronuna sattığı emek gücü; ekmek, ev, araba, etek gibi diğer metaları alabilmek için patrona devrettiği metadır. Kölelik rejiminden farklı olarak, işçi bütün bir varlığını, sahibine bir defalık satılan ve “bütün bir yaşamını ve zamanını” toplam bir meta olarak sahibine sunan bir köle değildir. Özgür olarak ücret karşılığında emek gücünü satar. Ancak Dardanel işçileri ve daha da genelleştirerek iktidarın sermaye açısından salgın krizini fırsata çevirme becerisini gösterdiği diğer örneklerle birlikte, işçinin yaşamını kazanmak için satmaktan başka çaresinin olmadığı emek gücünün onu, bulaşı riskiyle aynı zamanda öldürme potansiyeli olduğunu gördük. Zira Marx’ın tarif ettiği biçimiyle “Emek gücünün ortaya konması, emek, işçinin kendi yaşam etkinliği, onun yaşamının bildirimidir. Ve işçinin, gerekli geçim araçlarını elde etmek için bir başkasına sattığı bu ‘yaşam etkinlidir.’ Bu yüzden, onun yaşam etkinliği kendisi için bir var olabilme aracından başka bir şey değildir. O, yaşamak için çalışır. Onun gözünde emeği yaşamın bir parçası değil, daha çok, yaşamının bir özverisidir. Bir başkasına devrettiği bir metadır. Bundan dolayı da, etkinliğinin ürünü onun etkinliğinin amacı değildir.”
YENİDEN VAR OLABİLMEK ADINA
Marx’ın burada kurduğu denklemin temelinde gördüğümüz üzere, işçinin üretme etkinliğinin amacı ürünün kendisi değil, işçinin yaşam etkinliğini satmasının bir sonucu olarak hayatta kalmayı sağlamaktır. Bu tez yalnızca salgın döneminde değil, genel bir karakter olarak karşımıza çıksa da salgın tehdidi bu denklemi daha sivri bir biçimde ortaya koymuştur. 14 günlük karantina altında Dardanel işçileri, gündelik hayatlarından kimseyle temasta bulunmadan kaldıkları yurtlardan, çalışma alanlarına doğru doğrusal bir çizgide hareket etmeye mecbur bırakılmıştır. Dolayısıyla karşımızı çıkan bu yeni denklemde, işçi var olma aracı yüzünden varlığını kaybetme riskiyle karşılaşmaktadır.
Etkinliğinin ürünü etkinliğinin amacı ol(a)mayan işçi sınıfı için, tüm olanakları burjuvazinin çıkarları doğrultusunda kurgulayan iktidarın salgına dair tedbirleri bireysel önlemlerin önüne geçmezken, bu eğiliminin içerisinde kalabalıklaşan, birbiriyle teması artan sınıf nüfusu, insanların birbirlerine olan temasının böylesine tehdit oluşturduğu şu günlerde; giderek despotlaşan başka bir tehditle yüz yüze. Esasen sınıfın birlikteliğini ve dâhiliyetini keşfetmesine olanak tanımış mekânlar olan fabrikalarda; burjuvazinin “Kapalı Devre Çalışma, İzole Üretim Üssü” gibi uygulamalarla işçi sınıfının tüm bir yaşam organizasyonunu ve bu özgür emek rejimindeki denklemini yıpratmaya yeltenmesi, burjuvazinin giderek saldırganlaşan ve despot olduğu kadar kendisini açıktan teşhir eden politikalarının bir ürünü olarak görülmeye değer. Hem Dardanel hem Vestel ve bütün üretim alanları için salgının bir kez daha ortaya çıkardığı sonuç ise; artık sınıfsal ağırlığını yitirmiş, yerini teknoloji tarafından alınmış, giderek duyumu azalan ihtiyacının ve üretiminin, bu gün burjuvazi tarafından “hala” durmaksızın çalışmasına ihtiyaç duyulduğudur. Ve tabi bunun karşısında hala aynı ölçüde birlikteliğine ve mücadelesine olan ihtiyacın da zorunlu olduğu.
* https://www.evrensel.net/haber/411071/koronavirus-sikayetiyle-hastaneye-gidene-vestelde-mi-calisiyorsun-diye-soruyorlar
**Karl Marx, Ücretli Emek ve Sermaye, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, syf:20