Kadınların güvencesi: İstanbul Sözleşmesi
"Bu sözleşme tam anlamıyla uygulansaydı Pınar’a, Duygu’ya, Gülistan’a ve sosyal medyada gördüğümüz nice kadına ve onların yaşadıkları insanlık dışı şeylere tanık olmazdık.”
Fotoğraf:Alex Radelich/Unsplash
Zeynep ALGEDİK
Kıvılcım EFTELYA
Malatya
Kadına yönelik ve aile içi şiddetin önüne geçmek amacıyla yürürlüğe sokulan İstanbul Sözleşmesi büyük bir saldırı altında. Kadına şiddet ve kadın cinayetlerinin had safhada olduğu bu dönemde İstanbul Sözleşmesi büyük önem arz ediyor. Kadınlar için büyük kazanımlar sağlayan sözleşmenin kaldırılmaması için kadınlar büyük mücadeleler vermeye devam ederken biz de liseli, üniversiteli genç kadınlarla İstanbul Sözleşmesi’ne dair sohbet ettik.
“SÖZLEŞME TAM ANLAMIYLA UYGULANMIYOR”
Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Doğa, sözleşmeye dair önceden bir bilgisinin olmadığını, artan kadına şiddet ve kadın cinayetleriyle gündeme geldiğinde bilgi edindiğini söylüyor. Sözleşmenin gerekliliğini savunan Doğa, “Bu sözleşme ile kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesine yönelik, kadın ve erkek arasında eşitliğin olmasını benimseyen uluslararası bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin sadece kadınlar için değil toplum için de önemli olduğunu düşünüyorum. Bir kadın olarak başıma herhangi bir şiddet olayı geldiğinde bu sözleşmeye dayanarak devlete yükümlülüğünü getirme zorunluluğu kılıyor” diyor.
Aynı zamanda bu sözleşmenin tam anlamıyla uygulanmadığını dile getirirken, “Şayet sözleşme tam anlamıyla uygulanıyor olsaydı, neredeyse her gün kadına şiddet, taciz ve cinayet haberlerini ve bunları yapan kişilerin serbest bırakıldığını görmezdik. Sözleşmeyi, aile ve toplum değerlerine zarar verdiğini ve sözleşmenin toplumu cinsiyetsizleştirmeyi amaçladığını söyleyerek kaldırmaya çalışıyorlar. Ben bunları doğru bulmuyorum. Sözleşme maddelerini alakasız yerlere çekerek insanları kandırmaya çalıştıklarını ve üstlerindeki sorumluluğu atmaya çalıştıklarını düşünüyorum” diye ekliyor. Caydırıcı cezaların olmadığını söyleyen Doğa, şiddet gören, ölüm tehdidi alan bir kadının gerekli yerlere ihbar yaptığında istediği sonucu alamadığından ve görevlilerin kadının başına daha ciddi bir şey gelmeden harekete geçmediğinden, harekete geçtiğinde de bunun genellikle sosyal medyanın gücü sayesinde olduğundan bahsediyor.
Son olarak kendi günlük yaşantısında yaşadığı sıkıntılara değinen Doğa en büyük sıkıntısının korku olduğunu söylüyor: “Bazen geç saatlerde taksi, otobüs kullanmam gerekiyor ve biner binmez bir yakınıma plakayı gönderiyorum. Hava karardıktan sonra gideceğim yerlere yolum uzasa bile anayolları ve kalabalık yerleri seçerek gidiyorum. Normalde rahat rahat yapmam gereken şeyleri korkuyla yapıyorum ve bu korku ailemde de var.”
“SON 10 YILDA 2 BİN 296 KADIN CİNAYETİ…”
Bu sene üniversite sınavına girmiş olan Eren, “İstanbul Sözleşmesi’nin varlığını Twitter’da gündem olmasıyla öğrendim. Ataerkil bir sistemde yaşadığımız için gerçek bir toplumsal eşitlikten, kadının hak ve özgürlüğünden bahsetmemiz mümkün olmadığından bu sözleşme çok önemli” diyerek sözleşmenin önemine dikkat çektikten sonra “Bu sözleşme tam anlamıyla uygulansaydı Pınar’a, Duygu’ya, Gülistan’a ve sosyal medyada gördüğümüz nice kadına ve onların yaşadıkları insanlık dışı şeylere tanık olmazdık” diyor.
Sözleşmenin hedef haline getirilmesine yönelik olarak ise Eren, “Gelenek-göreneklerimiz ve ataerkil toplum düzeni korunmak istendiği, kadın öteki olarak görüldüğü için bu sözleşme kaldırılmak isteniyor. Oysa bu sözleşme kadın haklarının korunması açısından çok önemli bir sözleşme” diyor. “Son 10 yılda 2296 kadın cinayeti işlenmiş. Bu korkunç bir sayı. Şiddet gören kadının korunduğuna inanmıyorum, korunuyor olsaydı bu sayılarla karşılaşmazdık” diyerek sözlerini bitiriyor.
İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülkenin Türkiye olduğunu belirten Merve, “Eminim ki Genç Hayat dergisine yazanlar olarak yaşanan zorbalıklar, tecavüzler, cinayetler, çocuk istismarları karşısında kahroluyoruz ve niyetimiz elbette bu iğrençliklerin en kısa zamanda son bulması. Ama sözleşmeyi açıp okuduğumuzda bizim toplumumuzun alışık olmadığı ve bence uzun yıllar boyunca da olamayacağı çok fazla madde var. Bu topraklarda yüz yıllardır oturmuş gelenekler ve zihniyetler var. Bunlarla savaşmak kolay değil” diyor.
“CAYDIRICI CEZALAR VERİLMELİ”
Artan kadın cinayetleri ve kadına şiddetin sebepleri olarak ise Merve, “O kadar derin ve o kadar fazla ki bu sebepler. Ama bence en başta gelen sebep ailelerin kız ve erkek evlatlarını büyütme şekilleri, farklılıkları. Annem bana hamileyken insanlara cinsiyetimi söylediğinde ‘olsun’ cevabını almış, erkek kardeşime hamileyken cinsiyetini söylediğinde de ‘hayırlı olsun.’ Özet bu bence toplumumuzda. Çözüme gelecek olursak da tabi ki evlat yetiştirme çok uzun sürede gerçekleşecek bir çözüm. Burada geleceğin anne babalarına çok iş düşüyor. Ama daha etkili ve şimdi uygulanabilecek bir ceza olarak caydırıcı cezalar verilebilir” diyor.
Sokakta rahat bir şekilde yürüyemediğinden yakınan Merve, “Sokakta yürümek son derece normal bir aktivite bence son derece doğal bir hareket. Ama neden dedem yaşında insanların gözleriyle tacizlerine maruz kalıyorum ya da otobüste yolcuların hepsi inip şoför ve ben kaldığımda telefon rehberini açıp hazırda babamı aramayı bekliyorum. Rahat değiliz, özgür değiliz... Sosyal medyada bile hiç tanımadığımız adamların bit kadar profil fotoğraflarımıza bakıp mesaj kutusunda, taciz dolu içerikli mesajlarıyla karşılaşıyoruz” diyerek sözlerini bitiriyor.
Lise son sınıf öğrencisi olan Ceren ise, Türkiye'deki İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları ve İstanbul Sözleşmesi'nin gerekliliği konusundaki fikirlerini “İstanbul Sözleşmesi elbette hepimiz için gerekli olan bir sözleşme. Ancak ne yazık ki Türkiye'de uygulanmıyor. İnsanların kadınlara karşı ‘sen kadınsın, yapamazsın!’ demeleri, kendimizi korumak için eve giriş-çıkış saatlerimizi ayarlamamız... Bunlar hep hayatımızı, özgürlüklerimizi kısıtlayan şeyler. İstanbul Sözleşmesi’nin ahlakı bozacağını düşünen insanlar, ahlakı kadınların ve çocukların dövülmesiyle koruyacaklarını kodlamışlar zihinlerine. ‘Kızını dövmeyen, dizini döver’ gibi kadına yönelik şiddet içerikli sözler de kodlanmış. Bunlar çok yanlış” sözleriyle açıklıyor.