19 Ağustos 2020 13:28

Maaşımızı dolarla almıyoruz ama…

Hazine ve Maliye Bakanı Damat Albayrak kurun rekabetçi olduğunu savunmakta ve maaşımızı dolarla almadığımız için hayatımızda doğrudan bir etkisi olmayacağını söylemekte. Peki, gerçekten öyle mi?

Dolar ve maske fotoğrafları Pixabay | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Can ADAK

ODTÜ

Covid-19’un başlaması ile birlikte hükümetler hem arz yönü durmak zorunda kalan hem de talep yönünde kısıntıya giren ve ülkeleri bir stagflasyona* sürüklemesi çok muhtemel olan yaklaşan krize karşı bir dizi önlemler aldılar. Bunlardan birkaçı ABD’de uygulanan helikopter para sistemi (vatandaşlarına karşılıksız para dağıtılması) veya Japonya’da uygulanan tatile gidecek vatandaşlarına turizm yardımı sağlanması gibi talebi canlandırmaya yönelik aksiyonlar alınmasıdır. Tabi ki bu aksiyonların alınması için gerekli sıcak para ya doğrudan Merkez Bankalarının para basmasıyla ya da yine Merkez Bankalarının faiz indirimine gitmesi ile ekonomideki mevcut paranın arttırılması şeklinde oldu. Ülkemizde hükümet hem faizi süreç boyunca toplam 150 baz puan indirerek; hem aktif rasyosunu(bankaların daha fazla kredi vermesini sağlamak ve daha az döviz tutması için Nisan ayında yürürlüğe konulan bir uygulama) getirerek hem de para basarak parasal genişleme sağlamıştır.

BATIK KREDİLER VATANDAŞA YANSITILACAK

Bu gibi doğrudan aksiyonların dışında kamu bankalarına Hazine üzerinden bir sermaye arttırımı yaparak kamu bankalarının düşük faizle kredi vermesi imkânını sağladı. Tabi ki bu hareketle hükümet aklınca hem olası riskleri bankaların üzerine çekmeyi hem de finansal olarak kar sağlayan kamu bankalarının karlarını, yani halkın tasarruflarını sözde halka ama gerçekte büyük şirketlere peşkeş çekmekteydi. Ancak bu kredilerin doğru kullanılmaması sonucu ileride batık dönecek olan bu krediler, kamu bankalarına zarar olarak dönecek yani vatandaşa yansıtılacak.

PEKİ, BUNLARIN DOLARIN YÜKSELMESİ İLE NE ALAKASI VAR?

Öncelikle neo-klasik iktisadın temel yasası olan arzı artan şeyin değerinin azalması parasal genişleme ile de kendini gösterdi ve TÜİK, verileri ne kadar gizlemeye çalışsa da çarşıda pazarda, en çok da varlık piyasalarında gördüğümüz şekliyle bir enflasyon ile karşı karşıya. Enflasyon paranın satın alabileceği metalar üzerindeki fiyatının yükselmesidir, bir de paraların diğer paralar üzerinde aldığı değer vardır. TL/Dolar paritesi denilen şey Türk Lirasının Dolar üzerinden aldığı değerdir ki biliyorsunuz ki o da özellikle son 10 günde sert bir yükselişte.

TÜRKİYE’DE NASIL UYGULAMALAR VAR?

Peki, neden Amerika para piyasasında genişleme yaşanırken Türk Lirası dolar karşısında değer kaybetti ve bu neden şu anda yaşandı? Aslında dolar neredeyse TL hariç her paritede değer kaybetti. Ancak Türkiye’nin bazı özel durumları var. Öncelikle Türkiye hükümeti Doları son haftaya kadar bazı aksiyonlarla 6.85 seviyesinde tutmaya çalışmıştı. Ancak Türkiye’deki son 5-6 yıldır süren güvensizlik ortamına pandemi krizinin de eklenmesi, bunun dışında kurun 6.85 tutulması için sürekli piyasaya sürülen Merkez Bankası dolar rezervlerinin bitmesi sonucu TCMB net döviz rezervinin eksiye düşmesi, ayrıca Türkiye’de hükümetin tamamen siyasi kaygılar güderek faiz indirmesi sonucu oluşan negatif faiz uygulaması insanları tamamen TL üzerinden tasarruf yapmaktan kaçındırdı. Merkez Bankası ve sözde bankaların bağımsızlığını perçinlemek üzere kurulan BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu), piyasa ekonomisi içerisinde swap** yasaklamaları, aktif rasyo yükümlülükleri ve gerçekçi olmayan faiz oranları ile bir kapalı sistem kurmaya çalışarak ne olduğu anlaşılmayan saçma sapan bir strateji yürüttüler.

KREDİ GENİŞLEMESİ VE KURDAKİ ARTIŞ KİMİN YARARINA?

Tabi bu durumda korona sürecinde yaşanan kredi genişlemesinden kimlerin yararlandığı da önemlidir. Genişleme yaşanırken esas olan en dar gelirli işsiz ve asgari ücretli grubun eline sıcak para geçmesini sağlamaktı. Çünkü bu grup ellerine geçen parayla direkt olarak mal ve hizmet talep edecekti ve ekonominin bir nebze canlanmasını sağlayabilirdi. Ancak bu genişlemedeki eşitsiz dağılım paraya ihtiyacı olmayanların da bu kredilere erişmesini ve bu sayede özellikle altın, dolar gibi yatırım araçları ve konut ve ikinci el oto gibi varlık piyasalarında yükselişe sebebiyet verdi. Peki, ülkenin ekonomi yetkilileri bu artışa ne diyor? Ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı Damat Albayrak kurun rekabetçi olduğunu savunmakta ve maaşımızı dolarla almadığımız için hayatımızda doğrudan bir etkisi olmayacağını söylüyor. Peki, gerçekten öyle mi?

TL’NİN DEĞER KAYBETMESİ NE ANLAMA GELİYOR?

Kurdaki düşüş ülkemizden dışarı çıkan ürünleri daha ucuz hale getirip yurtdışında talebi arttırırken ülkedeki işgücünün değerini dolar cinsinden daha ucuz hale getiriyor. Aynı zamanda fiyatı artan ithal mallara olan talep azalacağı için ülkedeki cari dengenin toplanmasını bekliyor. Aslında bu Çin’in de yıllardır uyguladığı devalüasyon*** politikalarına benzer ve bakanın açıklamalarına bakılırsa doların düşmesi için çok da bir aksiyonda bulunulmayacak. Halkını fakirleştirip alım gücünü düşüren hükümet hem yurtdışı sermayeye daha ucuz işgücü sağlayacak hem de yurtiçi sermayeye yeni pazarlar açacak.

TEORİ VE PRATİK FARKLILAŞACAK

Ancak tabi ki yine teori ile pratik farklılaşacak çünkü yabancı sermaye tüm bu ucuzluğa rağmen halen Türkiye’nin riskli ekonomik iklimine yatırım yapmak istemiyor. Yani hükümet finansal alanda TL’nin değersizliği ile kaybettiği dövizleri reel sektörle kompanse etmeye çalışsa da Türkiye’nin riskli ortamı buna izin vermiyor (Volkswagen’in Türkiye’de kuracağı fabrikadan vazgeçmesi buna bir örnektir.). Yerli sermaye dışarıya ucuz mal satacağı için taleplerin artması beklenecektir. Ancak Türkiye’de üretim süreçlerinde halen birçok ana ve ara mal ve birçok üretim aracı hammaddesi dışarıdan temin ediliyor. Türkiye’nin üretim süreçlerindeki dışa bağımlılığı ürünün kendisinde ucuzlama beklense bile üretim zincirindeki ara ürün ve maddelerdeki artış yüzünden sabit maliyetlerin artışı ile sonuçlanacaktır. (Buna çok basit bir örnek vermek gerekse dolar fiyatlarındaki artış petrol fiyatlarını etkileyecek petrol ise neredeyse tüm iş süreçlerinde çok önemli bir faktör).

MİLLİ EKONOMİNİN ASLI

Resmedilen ilişkiler silsilesi Bakanın her ne kadar milli bir ekonomi modeli kurduğu iddiası olsa da Türkiye’nin halen bağımlı iktisadi ilişkilerinden kopamadığından ve bunun doğal sonucu olarak kurların özellikle Dolar kurunun sayın bakanın iddiasına rağmen iktisadi yaşantımızda ve bunun doğal sonucu olarak günlük yaşantımızda çok büyük bir yeri olduğunu gösteriyor.

 

*Aynı anda hem enflasyon hem de ekonomik daralma olması durumu.

**Piyasalardaki swap işlemleri, farklı faiz türlerine sahip olan borçların birbirleriyle değişimi olarak tanımlanabilir. Swap; genelde faiz oranlarına, hisse senedi endekslerine veya döviz kurlarına bağlı olarak işlem görür.

*** Devalüasyon, bir ülkenin resmi para biriminin diğer ülke para birimleri karşısında değerinin azaltılmasıdır. 

ÖNCEKİ HABER

Yerine kayyum atanan Mustafa Avcı: İlk işimiz yolsuzluğun önüne geçmekti

SONRAKİ HABER

Sporun Cinsiyeti Olmaz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa