Savaşın yükü altında: Peki şimdi nereye?
Tarih boyunca savaşın kadınlara getirisi ölümden, tacizden, tecavüzden, yoksulluktan başka bir şey olmamıştır. Bu yüzdendir kadınların “Savaş değil barış istiyoruz!” diye haykırışları
Fotoğraf: Pngtree
Berfin TEPELİ/ Işıl Roza OZAK
Sultangazi
Sultangazi “Ekmek ve Gül Grubu” olarak bir araya gelerek izlediğimiz Lübnanlı kadın yönetmen/oyuncu Nadine Labaki’nin yönetmenliğini yaptığı ve ayrıca Amale karakterini canlandırdığı “Peki Şimdi Nereye?” filmi, yer yer bizi güldürse de gözlerimizin dolduğu sahnelerle dolu. Film, kadınların aslında savaşla olan mücadelesini çok güzel bir şekilde anlatıyor. Film Lübnan’da, diğer köylerle tek bağlantısı yıkılmaya yüz tutmuş, küçük bir köprü olan, etrafı mayınlarla çevrili bir köyde geçiyor. Filmin giriş sahnesinden de anlaşılacağı üzere köydeki erkeklerin çoğu çatışmalarda, savaşlarda hayatını kaybetmiş. Ve aslında tüm bu ölümlerin sonucunda köyde, Hristiyanlar ve Müslümanlar bir arada, huzur içinde yaşıyorlar. Fakat bir gün kadınlar yine rutin olarak bir araya geldikleri kahvede, radyodan diğer köy ve kasabalarda mezhep çatışmalarının arttığı, silahların ateş aldığı haberini duyuyorlar. O sırada kahvede bulunan erkekler duymasın diye hemen radyonun sesini kısan kadınlar, köydeki erkeklerin bunu duymaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazırlar. Dağın tepesinde, mayınların arasında bulunan, zar zor çalıştırdıkları köyün tek televizyonunun kablolarını bile söküyor kadınlar, sırf haberlerde çatışmaları görmesinler diye. Çünkü biliyorlar ki, erkekler bu çatışmalardan haberdar oldukları zaman, şu an beraber oturup sohbet ettiği arkadaşlarını düşman belleyip savaşmaya başlayacaklar.
“SİZİN YASINI TUTMAK İÇİN Mİ VARIZ?”
Sonrasında, bir çocuğun yanlışlıkla kilisedeki haçı kırmasıyla başlayan karşılıklı atışmalarla köyün erkekleri gerilmeye, yavaş yavaş bölünmeye başlıyorlar. Tartışmaları bastıran yine bir kadının haykırışları oluyor. “Artık yeter!” diyor Amale “Hiç mi ders almadınız? Yetmedi mi annelerinizin çektiği acılar? Yetmedi mi tuttuğumuz yaslar? Sizin yasınızı tutmak için mi varız? Tanrıdan da bu köyden de bıktık artık.” diye haykırıyor kadın. Ama yine de tüm bu gözyaşları hiçbir işe yaramıyor. Erkekler silahlarını çıkarmaları gerektiğini konuşuyorlar.
SAVAŞ KADINLARA YALNIZCA ACI VADEDİYOR
Köyde gerginlikler artarak devam ederken köyün dışına alışverişe gidip gelen iki gençten Nassim, dış köylerden birinde çatışmanın ortasında vuruluyor ve hayatını kaybediyor. Arkadaşı, Nassim’in cansız bedenini annesine getiriyor. Oğlunun öldüğünü öğrenen anne, bunu kimsenin bilmemesini sağlıyor. Çünkü Hristiyanların, Nassim’in öldüğünü öğrendikten sonra bir Müslüman öldürmelerinden ve savaş çıkmasından korkuyor. Savaş çıkmasın, daha fazla ölüm olmasın diye oğlunun cansız bedenini kuyuya saklayan bir anne izliyoruz bu filmde. Savaşa karşı verilen mücadeleyi görüyoruz. Ancak bir gün erkekler artık silahları çıkarmaya karar veriyorlar. Nassim’in abisi evdeki silahları almaya geliyor ama annesi bunu bildiği için silahları saklamış, vermiyor oğluna. Nassim’i acımasızca ondan koparan şeyin diğer oğlunu da ondan alacağını düşünüyor. Nassim’in odasına zorla giren abisi her şeyin farkına varıyor. Ve tam da beklendiği gibi bunu bir Müslümanın yaptığını düşünerek onları öldüreceğini söylüyor. Annesini dinlemiyor bile, yalvarışlarını duymuyor. Tüm bunlardan yorulan anne “Senin de ölmene izin vermeyeceğim.” diyerek silahı oğluna doğrultuyor ve ayağına sıkıyor. Tek başına bu sahne bile yetiyor, savaşın yükünün kadınların ve çocukların omuzlarında ağırlaştığını anlamamıza. Hala daha ülkemizde de sürmekte olan savaş ve şiddet politikalarının etkileri kadınlar üzerinde çok daha görünür halde. Savaş yüzünden yaşam alanları yok olan kadınlar göç etmek zorunda kalıyor. Göç ettiği yerlerde tecavüze, şiddete uğrayan milyonlarca kadın var. Çocukları hastalıktan, açlıktan ölen milyonlarca kadın… Tarih boyunca savaşın kadınlara getirisi ölümden, tacizden, tecavüzden, yoksulluktan başka bir şey olmamıştır. Bu yüzdendir kadınların “Savaş değil barış istiyoruz!” diye haykırışları. Bu filmin de o açıdan tamamen gerçeği yansıttığını düşünüyorum. Bugün hâlâ özellikle Orta Doğu’da yansımalarını da görüyoruz. Ondan bugün 5-10 kadının bir araya gelip böyle bir film izlemesi çok önemli bir yere denk düşüyor.
GÖMÜLMEYEN SİLAHLAR ÖNCE BİZİ VURSUN
Film yılmayan kadınların, bitmeyen mücadelesiyle devam ediyor. Papaz ve İmam'ın yardımıyla katılımın zorunlu olduğu bir gece düzenliyorlar. Ve yaptıkları böreklerin, çöreklerin içine bolca haşhaş koyuyorlar. İçeceklere ilaç atıyorlar. Hristiyan, Müslüman dinlemeden içiyorlar, eğleniyorlar, oynuyorlar. Bu sırada kadınlar tüm silahları gömüyor. Sabah uyandıklarında ise erkekleri çok farklı kadınlar bekliyor olacak. Hristiyan olan kadınlar başlarını örtmüş, evlerine dua asmış ve ellerine kuran almışlar. Müslüman olan kadınlar ise başlarını açmış, evlerinin duvarlarına haç takmış, baş ucuna İncil koymuşlar. Uyandıkları gibi neye uğradığını şaşıran, kafayı mı yediniz siz diyen erkeklere ise şunu söylüyor kadınlar; “Artık ben de onlardan biriyim. Artık düşmanınla yaşıyorsun. Madem öldüreceksin, önce beni öldür!”
Filmin son sahnesinde ise bütün köy bir arada Nassim'i gömmek için mezarlığa geldiğinde, Müslümanlar ve Hristiyanların mezarları yolun iki tarafına bölündüğü için, Nassim'i nereye götüreceklerini bilemeyip tek bir soru soruyorlar: “Peki şimdi nereye?”