Sovyetlerde demokrasi
Halkın katılımıyla inşa edilmiş örgütler halkı dışlayacak bir yapıda değil; halkın içerisinden çıkarılamayacağını garanti altına alarak devlet aygıtını yaratan bir noktada inşa edilmiştir.
Kaynak: Steve Harvey/ Unplash
Burjuvazinin, tarihin ilk sosyalist devleti olan Sovyetler Birliği’ni demokratik olmayan, baskıcı bir diktatörlük olarak göstermeye çalıştığını biliyoruz. Bugün hala egemen olan bu propaganda sadece yalan ve iftiralarla değil, aynı zamanda sosyalist demokrasinin burjuva demokrasisinin ilke ve kurumlarıyla karşı karşıya konulması temelinde yükseliyor.
Oysa toplumsal örgütler, siyasi akımlar ve kurumlar her zaman üretim ilişkilerine bağlı olarak oluşur ve gelişirler. Burjuva propagandanın iddialarının aksine devlet, demokrasi, özgürlük, eşitlik vb. kurum ve ilkeler sınıflar üstü, soyut, evrensel karakterde değildir. Devlet egemen sınıfların ezilenler üzerindeki baskı aygıtı olduğundan özünde bütün devletler birer sınıf diktatörlükleridir.
HALKLARIN KENDİLERİNİ YÖNETMESİ
1917 Ekim Devrimi’yle birlikte burjuva devleti yıkan işçi sınıfı, burjuva devletinin yerine kendi devletini geçirmiştir. Proletarya diktatörlüğünün siyasal ve toplumsal örgütler sistemi burjuva toplumunun damgasını taşıyan örgütler bütünlüğünün anti-tezi olarak şekillenmiştir.
SSCB’de sosyalist demokrasiyle birlikte, halk yığınlarını siyasetin dışında tutan bürokratik burjuva devlet mekanizması, yerini oldukça genişlemiş yığınları doğrudan yönetici katına yükselten, halk inisiyatifini üretim birimleri temelinde örgütlenmiş halk meclisleri (Sovyetler) aracılığıyla harekete geçiren, bürokratik olmayan yeni tipte bir devlete bırakmıştır. Bu devlet yapısı içerisinde daha önce bu şekilde bir konumda bulunamayan ve belki de devlet yönetiminin yapısını dahi bilmeyen Sovyet halkları, emekçilerin ellerinde yükselen bu yeni devlet aygıtında atılan her adımın öznesi olabilme ve denetleyebilme sürecinin tam da merkezinde konumlanmışlardır. Araya herhangi bir bürokratik kurumun yerine; devrime giden yolda onlara mevzi kazandıran tüm süreçlerin devrimden sonraki birer yansıması olarak vatandaşlar yönetimden kopuk olmak yerine yönetimin farklı ölçek ve birlikteliklerde inşa edilebileceği bir deneyim alanını birlikte örgütlemiş ve başarmışlardır.
Merkezde ve yerellerde kurulan Sovyet tipi örgütlülüğü esas alan örgütlerde bir araya gelen vatandaşlar bir yönetme deneyimini buralardan hareketle pratik ile bütünleştirmişlerdir. Bu pratikliğe olanak sağlayan örgütlenme tarzının ana eksenini temelde iki odak oluşturmaktadır. Öncelikle böyle bir pratiğin başarılı olabilmesi için kurulan halk meclisleri yasama ve yürütme işlevlerini tek elde topladıkları için proletarya diktatörlüğünün içerisinde vatandaşların yönetimde içinde bulunarak aldıkları kararların onaylanma, uygulama ve denetlenme arasındaki bütünlüğünü garantiye alıyordu. İkinci olarak da halkın silahlı örgütlenmesine ve halk milisine dayanan bu yapılar burjuva devlet aygıtının yarattığı kolluk güçleri yerine toplumu koruma ve denetleme görevlerini doğrudan halk için, halkın içinden yapabildikleri için siyasal iktidarı doğrudan temsil etme özelliğini taşımışlardır. Yani proletarya diktatörlüğünün yapısı gereğince halkın katılımı ile birlikte inşa edilmiş örgütler halkı dışlayacak bir yapıda değil; aksine halkın içerisinden çıkarılamayacağı bir devamlılığı garanti altına alan ve bunu devam ettirerek kendi devlet aygıtını yaratan bir noktada inşa edilmiştir. Bu da Sovyet yurttaşlarının hayatın her alanında var ettikleri hayatın kararlarının da doğrudan merkezinde konumlanmasına yol açmıştır.
GERÇEK ANLAMDA DEMOKRASİ
Ayrıca sosyalist demokrasi, her düzeyde meclisin temsilcilerinin kalifiye işçi ücretini geçmeyecek bir ücret alması, seçildikten sonra her an onu seçenler tarafından denetlenmesi, istendiği anda seçilen temsilcinin meclis tarafından geri çağrılabilmesi gibi uygulama ilkeleriyle, işçi ve emekçilerin demokrasisini uygulayabilmelerinin güvence altına almıştır. Böylece bürokratizm sonuna kadar sınırlandırılmış, toplumun üzerinde yer alan eski örgütler sistemi yerini toplumun artık bir parçası olan yeni örgütler sistemine terk etmiştir. Bu yeni örgütler sistemi içerisinde Sovyet devlet erkinin en yüksek organı, Sovyet Cumhuriyetleri Yüksek Sovyeti’dir. Yüksek Sovyet, iki sovyetten oluşur: Birlik Sovyeti ve Uluslar Sovyeti. Her 300 bin Sovyet yurttaşı, Birlik Sovyeti’ne bir vekil seçer. Bu, en kalabalık nüfusa sahip cumhuriyetin bu Sovyet’te en fazla sayıda vekile sahip olduğu anlamına gelir. Uluslar Sovyeti’ne ise her ulus diğerleriyle eşit sayıda vekil gönderir. Böylece çok uluslu bir yapıya sahip olan Sovyetler Birliği, bir araya gelen emekçi ulusların hızlı gelişiminin çıkarlarını gözeterek, tüm ulusların şu ya da bu ulusun sayısal gücünden bağımsız olarak, aynı sayıda vekille temsil edildiklerini sağlar. Bu durum aynı zamanda proletarya diktatörlüğünü gelişimi açısından farklı ulusları yönetimin ve örgütlerin içinde yer almaktan soyutlamanın ve uluslar arasında oluşabilecek bir ezen-ezilen ulus dinamiğinin önüne geçer. Örneğin 108 milyon nüfuslu Sovyet Rusya’nın Uluslar Sovyeti’ndeki vekil sayısı ile 1,5 milyon nüfuslu Tacik Sovyet Cumhuriyeti’ninkiyle aynıdır. Çünkü proletarya diktatörlüğünü var eden tüm ulusların kendi lokallerindeki en ufak ölçekten en geniş ölçeğe kadar genişletmiş oldukları yönetimin içerisinde yer alma deneyimi aynı zamanda SSCB’yi dünyanın görebildiği en geniş demokratik merkeziyetçi yapıya sahip hale getirmiştir.
ANAYASAYI YAPMAK VE ÖZNESİ OLMAK
Sovyet devletinin anayasası ile, en radikalleri dahil olmak üzere, burjuva anayasalar arasındaki esastan bir fark vardır. Bu fark, Sovyet Anayasası’nın kapitalist devletlerdeki gibi yurttaşlarının biçimsel haklarının açıklanması ya da saptanmasıyla yetinmemesinden ileri gelir. Sovyet Anayasası tersine; dikkatini bu hakların güvence altına alınmasına, bu hakların gerçekleştirilmesinin araçları sorununa yoğunlaştırılmasından oluşur. Sovyet halk demokrasisinin gerçekliğini yansıtan Sovyet Anayasası’nın gücü buradan gelir. Yani Sovyet Anayasası burjuva ülkelerde var olan anayasalar gibi vatandaşlara verilen hakların sadece kağıt üzerinde okunarak deneyimlenebildiği bir içerikten almaz. Aksine her Sovyet yurttaşının deneyimin bir parçası olarak, yeteneğine ve zamanına göre bir yurttaş olarak anayasayı hem var eden hem de uygulayan olarak konumlandırarak asıl yurttaşlık haklarını var etmesinde anlam kazanan bir içeriğe sahiptir.
İşçi sınıfının bütün insani gelişimini sınırlayan kapitalist köleliğin aksine; sosyalizm, işçi ve emekçilerin çok yönlü gelişimlerini sağlayabilecekleri temeli yaratmış ve SSCB bu temelin üzerinde sosyalist insanı yaratmak için her yurttaşının mesleki, kültürel, sportif, politik vb. çok yönlü gelişimlerini güvence altına almıştır. İşçi ve emekçilerin devlet işlerini gerçekleştirebilmesi ve sosyalist inşayı güvence altına alması böylece gerçeğe dönüşebilmiştir.