29 Ağustos 2020 23:15

Bir figüranın deneyimleri: Bak bak nasıl dikilmiş, ben daha iyi dikilirim!

"Nasıl ki tekstilde günlük işler varsa ve binlerce kişi bu işlerde güvencesiz çalışıyorsa, bizim de durumumuz aynı. Çünkü iş yok, bulamıyoruz."

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ela İpek ERDOĞDU

Çocukluğumuzdan itibaren “Çalışan, çaba gösteren insan istediğini mutlaka alır”, “Çalışmak başarmanın yarısıdır” gibi beynimize işlenen sözler, üniversite yıllarımda da aklımın bir köşesindeydi. Zaten bazı hocaların da birtakım “iş insanlarını” sık sık örnek göstermeleri ve biyografilerini okutturmaları da bu fikirden kurtulmamı engelliyordu. Yine de başarı diye hedeflediğim bir iş insanı olmak değil, akademisyen olmaktı. Tabii son yıllarda akademi içerisinde kadrolaşmanın artmasıyla bu hedefimin boşa düştüğünü anladım ve başladığım yüksek lisans eğitimini kendi haline bıraktım. Ve yine bize bu tavsiyelerde bulunanların, o kadrolaşma sayesinde bulundukları pozisyonu aldıklarını anlamak da çok zor olmadı.

Son iki senedir çeşitli iş başvurularım oldu, harçlığımı çıkarabilmek için özel ders verdim. Ancak özel ders verdiğim ufaklığın öğretmeni bundan rahatsız olmuş, aileyle konuşmuş. Aile de çocuklarına öğretmenin özel ders vereceğini söyledi. Zaten aldığım üç kuruştu. O da eminim ihtiyacı olduğu için biraz daha fazla para kazanmak isteyen bir öğretmenin cebine girdi... Çok değil bir ay sonra aile ufaklığın dersinin kötüleştiğini söyledi, beni tekrar çağırdılar. Ama gel deyince geleceğim, git deyince gideceğim yaşları çoktan geride bırakmıştım. Benden çok o ufaklığa yazık oldu. Ne olur, kusura bakma ufaklık...

Geçen mart ayında bir muhasebe ofisinde işe başladım. Sonrasında koronavirüs salgını patlak verince patron işlerin kötüleştiğini söyleyerek birkaç kişiye yol verdi. Deneme süresi olduğu için çalıştığım 3 haftanın ücretinden başka bir şey alamadım zaten. Bunu da beklemiyordum açıkçası. Çünkü o kadar çok haksızlık örneği vardı ki hakkım olanı verdiği için de teşekkür ettim. Sonrasında sektör fark etmeksizin birçok iş başvurusunda bulundum ama hiçbirinden olumlu dönüş yapılmadı. Medipol Mega Hastanesine hasta danışmanı olarak başvurduğum işe bir haftada yaklaşık 15 bin kişinin başvurması umudumu tüketmişti. Ancak yapacak bir şey yoktu.

YENİ BİR DENEYİM: OYUNCULUK AJANSI

İş aramaya devam ederken bir dostumun tavsiyesiyle bir oyunculuk ajansına kayıt yaptırdım. Deneme çekiminde çeşitli mimikler yapmam istenerek birkaç fotoğrafım çekildi. Ajanstaki yetkililer setlere ve alacağımız ücretlere ilişkin bilgi verdi. Birkaç saniyelik/dakikalık rol için 70 ila 100 lira arası para alacakmışız, sigortamız da yapılacakmış. Gayet iyiymiş! Birkaç gün içinde ajans yetkilileri tarafından arandım ve çok izlenen bir dizide kısa bir rol almak isteyip istemediğim soruldu. Sevinerek kabul ettim tabii, bu kadar çabuk beklemiyordum. Yanlarına gidince direkt birkaç dakikalık bir rolde oynayacağım söylendi ve ajansa ait servisle dizinin setine gittim.

ÜNİVERSİTE MEZUNU İŞSİZLER

Yönetmenden kameramanına, başka ajanslardan da gelen bizim gibi yardımcı oyuncu/figüranlara kadar 100’e yakın kişi... Büyük bölümü yardımcı oyuncular ve figüranlardan oluşuyor. Kısa bir rol ve bir replikten sonra işim bitti, ama kural gereği beklemek gerekiyormuş, bekledim. Neyse ki paramı da aldım, e-devletten kontrol ettim sigorta primi de tamam. Daha sonra gün aşırı rol teklifi gelmesiyle ben de birçok insan gibi ünlü bir oyuncu olmak, iyi para kazanmak gibi hayaller kurmaya başladım. Benim gibi yüzlerce, binlerce insan olduğunu fark ettim. Dizi, sinema ve reklam projelerinde yardımcı oyuncu olarak yer almak için bekliyorlardı, yine benim gibi hemen hepsi yakınlarının tavsiyesiyle bu işe başvurmuştu.

PROFESYONEL FİGÜRANLAR

Gelenlerin çoğu gençlerden oluşuyor. Gençlerin çoğu da üniversite mezunu ve işsiz. İş arayıp da bulamayanlar ajansların kapısını çalıyor anlayacağınız. Üstelik pandemi döneminde artmış bu. Bunu profesyonel figüranlar söylüyor. Profesyonel figüranlar her şeyin farkında. Bize en çok onlar yardımcı oluyor. Birikimlerini paylaşıyorlar. “Şu sete gidin eğlenceli geçiyor, yemekleri iyi, çalışma saatleri kısa, başroller iyi davranıyor”, “Şu sete gitmeyin 20 saatten aşağı sürmez” diyorlar. Onların tavsiyelerine mutlaka uyuyoruz. Pişman da değiliz.

"BEN HER DİZİDE OYNADIM, TANIRSINIZ"

Bir amca var 55 yaşlarında. 5 yıldır her dizide polis rolünde oynadığını söylüyor. “Tüm dizilerde polis rolünde beni görürsünüz” diyor ama tanımanın imkansız olduğu anlaşılıyor. Çünkü “Kamera korkum var, yüzüm kameraya dönük oynayamıyorum, ya yandan çekiyorlar ya arkadan” diyor. Üstelik birkaç saniye. Ama umut işte, amca arkasıyla tanınacağına inanıyor. Bu korkusu nedeniyle bir kelimelik repliği bile olmuyor. Yönetmen “Emredersiniz amirim diyeceksin” dediğinde, gizlice başka bir figüranla rol değiştiriyor. “Korkuyorum ama gelmek zorundayım” diyor, çünkü yaşı sebebiyle iş bulamıyor. O da “Hiç yoktan ayda 1000 lira iyidir” diyerek korka korka oynuyor.

NAFAKA ALAMAYIP ÇOCUĞUNU OYNATANLAR

Bir kadın eşiyle boşanmış, iki çocuğu var. Sadece babadan kalma evi var. 42 yaşında, 4 yıldır iş arıyor ama bulamadığı için ajansa başvurmuş. Dizilerde doktor, öğretmen, kafe müşterisi, polis rollerinde oynuyor. Figüranlıktan yardımcı oyunculuğa (dizide sürekli yan rol) terfi etmek istiyor. 0-4 yaş arası çocuklarını getiren kadınlar var. Onların da hedefi bebeklerinin başrol oyuncularının bebeği rolünü oynaması. Sürekli rollerde ücretler biraz daha artıyor. Bebekli kadınlar da geçinemediklerini söylüyor. Hani şu nafaka tartışmaları var ya, işte onu alamadığını söylüyor biri, diğeri de sadece 500 lira aldığını.

Bir teyze kızıyla birlikte geliyor. Bu kadınaysa kaza anında yaralanmış bir hasta rolü, mahalleli rolü veriliyor, saniyelik. Kızı ise replikli/dakikalık rollerde. Teyze 70 lira alırken, kızı 100 lira alıyor. “Setten sete gidiyoruz” diyor teyze: “Bazen 3-4 saat falan uyuyoruz” diyor. Zaten oynayacağı sahneye daha birkaç saati olanlar zamanı uyuyarak geçiriyor set alanlarında.

YABANCI FİGÜRANLAR

Bir amca da bir tekstil firmasında çalışıyormuş, pandemi sürecinde işsiz kalmış, “Kahvede boş boş oturacağıma giderim” demiş. 15 projeye gelmiş. Yıllar önce gittikleri sinema salonlarında, teknolojinin gelişiminden bihaber şekilde Battal Gazi filmlerinde “Cüneyt Abi arkanda” diye karakterle iletişime geçip onu uyarmaya çalışan amcalar bunlar. Yaşları 70’i buluyor. Hatta bazıları yer alacakları sahneyi bekledikleri sırada fenalaşıyor. Neyse ki ajans yetkilileri insaf gösteriyor ki onlara günlük ücretlerini verip gönderiyorlar.

İki sene önce bir dizi setinde tanışıp evlenenler var. Şimdi hâlâ oyunculuk yapıyorlar. İkisi de başka yerlerde çalışıyor, ama burada da kısa süreli çalışıyorlar.

Bir de Gürcüler, Özbekler, Türkmenler, Ruslar var. Genç kadınlar genelde bar-düğün sahnelerinde zengin davetli/müşteri/konsomatris rolündeyken, erkekler de garson/müşteri/sporcu rolünde.

AYAKKABI GİYDİRİCİLER, VANTİLATÖR TUTUCULAR

Çalışma saatleri setten sete değişiyor. Birkaç saniyelik rol için bile insanlar aşağı yukarı 12 saat o sette bekliyor. Ayrılmak yok, servisle gelip servisle gideceğiz. Bir setin 23 saat sürdüğünü söyleyenler var. Bunun dışında başrol oyuncularıyla aramızda çok ciddi farklar bulunuyor elbette. Ücretten bahsetmeye gerek yok zaten. Mesela her başrol oyuncusuna ayrılmış birer karavan var. Biz ise sadece kostüm ve makyaj karavanlarına giriyoruz. Çalışma saatleri uzun ve yemek saatleri düzensiz. Başrol oyuncularının ise ayakkabılarını giydirenler, makyajları akmasın diye yüzlerine el vantilatörü tutanlar var. Yemek molasında nereyi boş bulursak orada yiyoruz. Başrol oyuncuları ve yardımcı oyuncuların yemekleri farklı oluyor. Bazı başrol oyuncuları set boyunca yardımcı ve figüran oyuncularla birlikte zaman geçirip aynı yemeği yiyor, arkadaşça sohbet ediyor, tavsiyelerde bulunuyor. Ama bu aramızdaki sınıf farkını engellemiyor tabii.

FİGÜRANLAR DA ÖRGÜTLÜ HAREKET EDER

Her yerde olduğu gibi orada da örgütlülük önemli. Mesela bir dizide bir arkadaşımız bomba imha uzmanı kıyafeti giyerken ayakkabısı kıyafetin paçasındaki bir dikişi söktü. Kostüm görevlisi “Kendini satsan bunu alamazsın, dikkat et” dedi. Ancak sonra biz figüran ve yardımcı oyuncular tepki gösterince, başrol oyuncuları da bizden yana durunca af dilemek zorunda kaldı. Hani o da emekçi ama figüranlar en alttakiler olarak görüldüğü için niyetten bağımsız kendinde bu şekilde bağırma/aşağılama hakkı görebiliyor. Bu konuda en suçsuz olanın o olduğunu bazılarımız biliyor, keşke o da bilse...

BELKİ BİRİ KEŞFEDER

Gerçekten geçinmek bir yana oyunculuk hayali olan insanlar da var. Tiyatro eğitimi almak isteyen ama maddi durumu buna elvermediği için ‘Belki biri keşfeder de şansım yaver gider’ diye başvuranlar da var. Bunlar da istekli davrandıkları için genelde diyaloglu rollerde oynatılıyor. Ama kolay kolay bunu aşamıyor. Şimdilik geldiğimiz son nokta sahnemizi beklerken telefonlardan bir şey dizi sahnesi izlediğimizde oyuncuları değerlendirmek, eleştirmek. Üstelik bizim gibi yardımcı oyuncuları/figüranları. Çünkü başrolden çok yardımcı oyuncular dikkatimizi çekiyor, çünkü onlar bizden ve onlara rahatça söz söyleyebiliriz. Az önceki kostüm görevlisi örneğine ne kadar da benziyor! Ama söz söylemek dediysem de şu şekilde: “Bak bak şu nasıl dikilmiş, orada böyle durulur mu? Ben daha iyi dikilirim.”

Yeterince uzattım galiba. Ama milyonlarca insanı ekran başına kilitleyen dizilerin birkaç haftalık deneyimim üzerinden arka planını paylaşmak istedim. Benim çıkardığım sonuç şu oldu: Nasıl ki tekstilde günlük işler varsa ve binlerce kişi bu işlerde güvencesiz çalışıyorsa, bizim de durumumuz aynı. Çünkü iş yok, bulamıyoruz. Üstelik iş aradığımız süre içerisinde devlet bize “aylak” diyor. Haksızlık, adaletsizlik her yerde. Bireysel çıkarlar için çalışmak, çaba göstermek bir yere vardırmıyor. Ama örgütlülük en ufak bir problemi bile çözebiliyor.

ÖNCEKİ HABER

İzmir’de kamu işyerlerinde vakalar artıyor

SONRAKİ HABER

Cudi Dağı’nda çıkan yangını köylüler kendi imkanlarıyla söndürmeye çalışıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa