Eşitsizliğin kalesi: Eğitim sistemi
Bunca alınabilecek önlemin, giderilebilecek sorunun bariz olduğu koşullarda mevcut iktidar pratiği bize, hem ortak dertlerimizi hem de sosyal görevlerimizi yeniden hatırlatıyor.
Fotoğraf: Pngtree
Ender Şiar ARGIN
İstanbul
Üniversitelerin çok büyük bir bölümünde, lise ve ilkokulların ise tamamında güz döneminin nasıl gerçekleşeceğine dair belirsizlik sürüyor. Ancak eğitim dediğimiz alan, sosyal yaşamın en karmaşık ilişkilerinin de üretim alanıdır, fiziki binalardan eğitici kadroların bilgi düzeyine kadar çok yönlü bir ilişki ağını oluşturur. Haliyle herhangi bir AVM’nin açılıp açılmamasıyla arasında ciddi farklar olan bu belirsizlik durumunu sorgulamamız gerekiyor.
Genç Hayat’ın çeşitli sayılarında pandemi dönemi deneyimlerinden biri olarak “uzaktan eğitim” sürecinin nasıl eşitsizlikler ortaya çıkardığına dair tartışmaları okumuştuk. Eğitim-Sen, Eğitim Reformu Girişimi, UNESCO gibi sendika ve sivil toplum kuruluşlarının pandemide eğitim sürecine dair çıkardıkları raporların da ana temasını bu “eşitsizlik” meselesi oluşturuyor diyebiliriz.
MEB’LE YÜRÜMEYEN ONLİNE EĞİTİM
“Eşitsizlik” meselesi elbette pandemiye özgü değildi, pandemiden önce eğitim kurumlarının sağladığı bilgi/pratik olanaklarına ulaşma şansına eşit düzeyde sahip olmayanlar vardı, ancak uzaktan eğitim gibi daha teknik-lojistik ihtiyaçları öne çıkaran bu süreç eşitsizliği derinleştirdi, kamusal alanda belki de hiç olmadığı kadar görünür kıldı. Haliyle bariz bir sorun olarak öne çıkan ve bir sürü STK raporuna konu olan bu eşitsizlik meselesine dair önümüzdeki dönem başlamadan bir iyileştirme, kısmi de olsa düzeltme beklentisi yaygınlaştı.
MEB, 31 Ağustos’ta uzaktan eğitime, 21 Eylül’den itibaren de kademeli olarak yüz yüze eğitime başlayacağını açıkladı. Ancak devlet okullarında okuyan öğrencilerin yaşadığı-yaşayacağı sorunlara nasıl önlem alınacağına dair ikna edici çözümler açıklanmış değil. Uzaktan eğitimin EBA ile yürümediğini MEB de görmüş olmalı ki 3 haftada yüz yüze eğitime geçmek isteniyor. Ancak sürekli kontenjan skandallarıyla gündeme gelen, geçtiğimiz senelerin üzerinde öğrenci alan lise haberlerini okuduğumuz günlerde öğrenci yoğunluğunu düşürmeye, salgına uygun önlemler almaya okullar nasıl hazırlanıyor sorusu, henüz cevaplanabilmiş değil. Öte yandan pandemi koşullarına çok hızlı ayak uyduran ve uzaktan eğitim araçlarını çok daha verimli-pratik değerlendiren özel okulların yeni döneme hazırlıklı girdiğini söylemek mümkün. Özel okulların, gerek uzaktan eğitim araçlarının daha işlevsel-ulaşılabilir olması, gerekse yüz yüze eğitimde alacağı salgın önlemleri açısından (derslik sayılarının yeterliliği, öğrenci yoğunluğunun düşüklüğü) devlet okullarına kıyasla avantajlı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca uzaktan eğitim diye bir “alternatif” eğitim modelinin olduğunu bile düşünmeyen ve uzaktan eğitim modelini “eğitimsizlik” olarak gören devlet okulu öğrencilerine göre özel okullarda okuyan öğrenciler için fiziksel olarak okulda bulunmaması sorununun dahi maddi olanaklarla bir ölçüde telafi edilebildiği de söylenebilir.
TELAFİ DEĞİL “EŞİTSİZLİK SETİ”
Örneğin geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Ziya Selçuk 1,5 milyon öğrencinin EBA’ya ulaşamadığını, bilgisayar-internet gibi olanaklara sahip olmadığını söyledi. Çözümü ise daha ilginçti; 17 kitaplık telafi setleri. Bakan Selçuk şöyle bir tablo öneriyor; bir yanda 21 Eylül’den itibaren belki 5’er kişilik sınıflarda, 30’ar dakikalık tedbirli derslerle üniversite sınavına çalışan butik lise-kolej öğrencileri, bir yanda EBA TV’yi dahi izleyemediği için 17 kitaplık “eşitsizlik” setiyle bu yarışın farkını kapatmaya çalışacak olan emekçi ailelerin çocukları.
Sadece bu örnekten, iktidarın, ortaöğretimde artan eşitsizliğe dair önlem almak gibi bir derdinin olmadığı anlaşılabilir. Teknik yetersizliği tespit edilen 1,5 milyon öğrenciye gerekli altyapıyı sağlamak, bilgisayar-tablet vb. desteği sağlamak bu iktidara çok uzak uygulamalar gibi. Her öğrenciyi yakınındaki eğitim kurumlarına güvenli bir şekilde göndermek, salgın boyunca özel okullar dahil bütün eğitim kurumlarında geçici seferberlik ilan etmek, öğrenci yoğunluğunu eşit düzeyde tutmak vb. önlemler de iktidarın pek ilgi alanına girmiyor gibi.
ÜNİVERSİTELER BİLDİĞİMİZ GİBİ
Üniversitelerde de durum daha az karmaşık değil. Uzunca süredir üniversiteliler arasında da okulların yüz yüze eğitime açılması meselesinde bir mutabakat sağlanmış değil. Bir yanda yurtlarda kalmak zorunda olan ve yurtların alacağı önlemlere güvenmediği için yüz yüze eğitime devam etmek istemeyenler, bir yanda ailesinin yanında yaşadığı ruhsal-fiziksel sıkışmadan sıyrılmak için kampüsleri iple çekenler. Bir yanda uzaktan eğitimin niteliğiyle akademik beklentileri arasındaki farktan rahatsız olanlar, bir yanda akademik beklentilerinin hali hazırda uzaktan eğitim koşullarının üzerine çıkamayacağını düşünen gerçekçiler… Başkaca gerekçelerle tartışmayı uzatabiliriz, ancak bir taraftan da 2 kişilik yurt odalarını, psiko-sosyal destek kurumlarını, temiz-güvenli kampüslerini öğrencilerine hazırlayan çeşitli vakıf üniversitelerinin önlemlerini de uzatabiliriz. Salgın koşullarında yeni eğitim dönemine bir hazırlık sürecini üniversitelerde de göremedik. Yeni yurt haberlerini her zamanki sıklıkta okuduk, hatta okumadık. Geçici süre öğrencilerin kalabileceği lojmanlara, boş konutlara, AKP kongrelerine açılan sosyal tesislere, belediye-devlet misafirhanelerine vb. hiç denk gelmedik. Eğitim planına dair inisiyatifi üniversite yönetimlerine bırakıp sorumluluktan kurtulmaya çalışan iktidar, öğrencilerin sorunlarının çözümünü de öğrencilere bırakıp işin içinden çıkıyor, ne güzel devlet yönetimi!
Bunca alınabilecek önlemin, giderilebilecek sorunun bariz olduğu koşullarda mevcut iktidar pratiği bize, gençliğin önemli çoğunluğuna, hem ortak dertlerimizi hem de sosyal görevlerimizi yeniden hatırlatıyor. Çünkü AKP, temsilcisi olduğu sermaye sınıfının pratiğini uyguluyor, eşitsizliği gidermiyor, derinleştiriyor. Eşitsizliği yaşamın her yönünde hisseden bizler de; ya bu düzenin en “kamusal” alanlarından biri olan eğitimde bile üretilen eşitsizliğe seyirci kalacağız ya da “başka” olanı, “alternatif” olanı gündeme getireceğiz.