AKP’nin kutsal aile kavramı ve İstanbul Sözleşmesi
İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlar talebi yaşamaya kadar asgarileşmiş tüm kadınlardır.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Manolya GEZGİN
YTÜ
Bu yazı kaleme alınırken bir genç kadın eski erkek arkadaşı tarafından 4.kattan aşağı itilerek öldürüldü. Sizler de dergiyi elinizi alıp kenarını sayfaları yırtmadan açmaya çabalarken binlerce kadın ne yazık ki erkek şiddetine maruz kalıyor. Bizleri şiddetin ve tacizin her türlüsünden koruyacak olan İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması için “heyetler” toplanıyor, televizyonlarda İstanbul Sözleşmesi kadınsız değerlendiriliyor, elimizde kalan tek güvence elimizden alınmaya çalışılıyor. Biz kadınlar ise bulunduğumuz her ortamda kol kola giriyor, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” demekten vazgeçmiyor, sosyal medyada sözleşmenin maddelerini okuyarak yaşam hakkımızı her yerde savunmaya devam ediyoruz. Teker teker okuduğumuz bu sözleşmenin maddelerinin uygulanması için yürürlüğe koyulan 6284 sayılı kanunu yakından incelediğimizde bu kanunun taciz ve şiddete uğrayan kadınların hayata sıfırdan başlayabilmesi için çeşitli yaptırımları ve uygulamaları ya da yaşanabilecek tüm şiddet ve taciz olaylarının öncesinde kadını koruyan mekanizmaları şart koştuğunu görebiliyoruz. Diğer bir yandan kimi bakanlar ve gazeteciler aslında bu sözleşmenin maddelerini çarpıtarak yasanın aileye zarar verdiğini hatta daha da ileri giderek aile içi tecavüzlerin aile yaşamının mahremiyetine girmek olduğunu iddia ediyorlar. Kadının beyanının esas olduğu ilkesini çarpıtarak bu ilkenin karşısına erkeğin savunma hakkının gasp edildiğini iddia ederek, “savunma hakkı kutsaldır” ilkesini koyuyorlar. Bizler de bu yazımızda bu iddiaları inceleyecek sözleşmenin ortaya koyduğu yükümlülükleri açıklamaya çalışacağız.
SÖZLEŞMEYE YÖNELİK İFTİRALAR
İstanbul sözleşmesinin aile içi yaşama müdahale ettiğini, sözleşmenin yatak odasına girmek anlamına geldiğini ve boşanmaları arttırarak yuva yıktığını iddia ediyor. Misvak dergisi ise aile gemisini parçalayan buzdağı olarak resmediyor sözleşmeyi. Ancak gerçekliğe bir bakınca Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre öldürülen kadınların %27’sinin bu yıkılamayan yuvalarda öldürüldüğünü görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması dahilinde bu kadınların şiddet görürken koruma altına alınması ve faillere zamanında uygulanacak yaptırımlar bu kadınların şuan aramızda olmasını sağlayabilir, şiddet sonrası psikolojik ve maddi desteklerle hayata yeniden başlaması sağlanabilirdi. Sözleşmeye karşı çıkan çevreler tarafından mahrem, dokunulmaz kabul edilen bu yatak odalarında Çiğdem Pala eşi tarafından tabancayla, Suriyeli Manel İsmail ise yine bir erkek tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü.
KAPİTALİZM AİLEYE NEDEN İHTİYAÇ DUYUYOR?
Bu noktada AKP’nin, burjuvazi ve kapitalizmin aileyi neden bu kadar ön plana çıkardığını, kutsallık ve bölünmezlik atfettiğini tartışmak faydalı olacaktır. Günümüz kapitalist üretimi iki yönlüdür bir yandan kapitalistin sorumluluğunda olan yaşam araçlarının (beslenme, giyinme, barınma) için gerekli nesnelerin üretimi diğer bir yönü ise bizzat emek gücünün yeniden üretimidir. Bu yeniden üretim emek gücünün ertesi gün işe hazır hale gelebilmesi için, yemeği, bulaşığı, çamaşırı, dinleme koşullarının sağlanması vb. şekilde yenilenmesiyle birlikte; gelecek kuşakların yeniden üretimi yani soyun yenilenmesi, çocukların bakımı, beslenmesi, gözetimi vb. süreçleri de kapsar. Bu noktadan baktığımızda AKP’nin ailelere ve aslında kadınlara yıllardır yönelttiği “en az üç çocuk yapın” söylemleri daha anlaşılabilir oluyor. Her dört gençten birinin işsiz olduğu tek adam iktidarında, en az üç çocuktan en iyi ihtimalle ikisinin, bir kapitalistin fabrikasında, atölyesinde, firmasında açlık sınırının altında geçinmeye çalışan işçiler olacağı da bir gerçek. Dolayısıyla üretimi gerçekleştirecek emeğin ertesi gün işe gelmesini sağlayacak bahsettiğimiz gibi gençliğin, neslin devamı ile yeni emek gücü oluşturan kadının aile içerisinde sıkıştırılması bu sistem açısından özel bir yere sahiptir. Bu yüzden aile aslında kadının toplumsal ilişkilerin devamına katkı sağlayıcı bir şekilde oluşmuş ve kurumsallaştırılmıştır. Tek adam hükümeti kendi ve kapitalist üretim ilişkilerinin devamı için ideal bir aile tasvir ettiğini, sürekli propagandasını yaptığını ve bunları yaparken de toplumun çeşitli sembol ve değerlerini de kullandığını söyleyebiliriz. Örneğin yine Bülent Arınç “Biz 80 milyonun kadınımıza karşı hiçbir zaman, aradaki kötü örnekleri bir kenara koyalım, kadınımızı severiz. Annemizi, eşimizi, kızımızı severiz. Başkaların eşi, annesi, bizim eşimizdir, annemizdir” söylemi ile kadını bacı, anne olarak tanımlıyor. Başörtüsüz kadınlara çeşitli benzetmeler yapılarak her kadına “muhafazakar anne” olmanın gerekliliği namus, din gibi kavramlar adı altında empoze ediliyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİ KİMLER SAVUNUYOR?
Bu yüzden aile söylemini kullanarak hala İstanbul Sözleşmesi’nin çeşitli çarpıtmalarla feshedilmesi gerektiğini düşünen AKP iktidarının ve çevrelerinin en az kadın katilleri ve tecavüzcüleri kadar sorumlu ve suçlu olduğunu unutmadan her gün çeşitli zorlukları göğüslemek zorunda kalanın kim olduğunu çarpıtmaların önünü açan AKP iktidarına hatırlatmayı bir görev bilerek başlayalım. İstanbul Sözleşmesini savunan kadınlar artık üniversitelerde cinsel tacize uğramamak için cinsel taciz önleme birimleri kurmak isteyen genç kadınlardır. İstanbul Sözleşmesini savunan kadınlar; işyerlerinde mobbinge maruz kalmak istemeyen, aynı işi yapan erkeklerle eşit ücret almak isteyen işçi kadınlardır. İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlar, akademide eril ve cinsiyetçi dile karşı duran akademisyen ve öğrenci kadınlardır. İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlar evine dönerken arkasına bakmak zorunda bırakılan liseli kadınlardır. İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlar, eşinden şiddet gören boşanamayan devlet tarafından bir türlü bu ülkede bir yere sığdırılamayan kadınlardır. İstanbul Sözleşmesi’ni savunan kadınlar talebi yaşamaya kadar asgarileşmiş tüm kadınlardır. Ve bu kadınların mücadelesi ve dayanışması her gün yeniden çarpıtarak ortaya koyulan çeşitli iddialara birçok cevap ve bir isyan çığlığıdır.