Belirsizliklerle vals
“Ne zaman ders çalışmak istesem ya perde asıyorum ya bulaşık yıkıyorum ya da eve gelen misafirlerle ilgileniyorum.”

Fotoğraf: Freepik
Berkay AVCI
Uludağ Üniversitesi
Geçtiğimiz mart ayından beri milyonlarca insanın birçok mağduriyetle karşı karşıya bırakıldık; işçilerin çalışma koşullarından tutun da toplu taşımanın yetersizliğine, sağlık sisteminin açıklarından genç işsizliğe yaşanan her sorun dahil. Hele ki bir de meslek liselerinde okuyan, reşit olmayan ve sokağa çıkmaması gereken arkadaşların da maske ve dezenfektan üretmekle sorumlu kılınarak çocuk işçiliğin şirinleştirildiğini de unutmadan röportajımıza başlayalım.
Öncelikle Arşimet ile konuşmaya başlıyoruz. Arşimet, geçtiğimiz bahar yarıyılı döneminde Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden bin bir çileyle mezun olmayı başarmış bir arkadaşımız. Üç haftalık bir tatil duyurusu ile başlayan üniversitelerdeki koronavirüs önlemleri virüsün de azizliği neticesinde zaten düzgün işleyemeyen sistemin foyasını iyice gün yüzüne çıkardı. Üç aylık pandemi sürecinde vaktinin nasıl geçtiğini, nasıl geçindiğini, aldığı eğitimin ne oranda nitelikli olduğunu sorduğumuz Arşimet konuya girerken biraz düşünüp eskilere dönüyor ve başlıyor anlatmaya. Liseyi bitirdikten sonra bir sene mezuna kalan Arşimet dershane parasını çıkarmak ve üniversite sınavlarına hazırlanmak için inşaatlarda çalıştığını belirtiyor. Üniversiteye geliyor ve yine maddi imkânsızlıklar içinde çok istediği sosyoloji eğitimini almaya başlıyor. Fakat yine çalışmak zorunda kalıyor. Hem de çoğu zaman yarı zamanlı işlerde değil tam zamanlı işlerde. Bu koşullar içinde bir arkadaşı ile birlikte ev tutuyorlar ve beraber yaşamaya başlıyorlar. Mezuniyetine üç ay kala neredeyse okulunu bitirmek üzereyken işsiz kalan arkadaşımız bir yandan pandemi sürecinde ailesinin yanına dönmemiş pek çok öğrenci gibi ev kirasını, faturalarını ödemekte zorlanırken bir yandan da hiç yılmadan derslerine çalışmış ve mezun olmuştu. Fakat bu onun için hiç kolay olmadı. Uzaktan eğitimin niteliksiz oluşundan da oldukça rahatsız olan arkadaşımız daha önce de belirttiği gibi okuyabilmek için bunca emek sarf ederken bu kadar niteliksiz bir eğitim almanın hayal kırıcı olduğundan dem vuruyor.
“EKONOMİK KAYGININ İÇİNDE UZAKTAN EĞİTİME UZAKLAŞTIM”
Pandemi sürecinde pek çok yardım kuruluşuna ve devlet desteğine başvurduğu halde dişe dokunur herhangi bir yardım ve destek alamadığını söyleyen Arşimet, arkadaş çevresinin destekleri sayesinde bir nebze olsun rahat edebildiğini söylüyor. “Bu süreçte bizler çoğu zaman yakın çevremiz ile dayanışma içinde olduğumuz örgütlü arkadaşların birbirlerine destek olmaları sayesinde bu süreci atlatabildik” diye de vurguluyor. Bunca ekonomik kaygının içinde uzaktan eğitime çok uzak olduğunu belirten arkadaşımız “Hocalarımızın hepsi ukey üzerinden yüklediği ders materyallerinin gerçek bir eğitim almak için yeterli olmadığını üstüne üstlük tüm dönemin tek bir final sınavı ile sonuçlandığını belirtiyor.” Uzaktan ya da çevrimiçi eğitimde üniversitenin hiçbir şekilde öğrenciye destek olmadığını söyleyen arkadaşımız pek çok öğrencinin KYK yurtlarından çıkarılarak güvencesiz bir şekilde memleketlerine gönderildiğini, ailesinin yanına taşraya dönen arkadaşlarının internet üzerinden yapılan sınavlara ve derslere çoğu zaman ulaşmakta zorluk çektiğini belirtiyor ve sosyal devlet yalanın çürümeye başladığını da altına basa basa söylüyor. “Üniversite böyle bir eğitim modeline geçiş yapıyor ama hiçbir şekilde buna uygun bir altyapı oluşturamamış, pek çok öğrenciye bu eğitime ulaşma konusunda hiçbir şekilde gerçekten destek olamamıştır” diyor. Şimdi mezun olan Arşimet’e gelecekte ne yapacağını, planlarını sorduğumuzda yüksek lisans eğitimi için mücadele edeceğini söylüyor. İstanbul’a gidip şimdilik bir kafede ya da herhangi bir hizmet sektöründe işe gireceğini belirtiyor.
“EĞİTİM CEBİMİZDEKİ PARAYA GÖRE VERİLİYOR”
Her ne kadar eğitimin cebimizdeki paraya göre verildiği ülkemizde nitelikli bir eğitime ulaşmanın zorluklarından dem vursa da Arşimet pes etmemesinin tek sebebini şöyle açıklıyor: “Ben köyde doğdum büyüdüm eğer okuma amacım sadece kendimi kurtarmak olsaydı okumazdım, sürülerime sürü katar, toprağımı genişletir hatta modern yaşamın sıkıntılarına kafa yormadan kısmen de olsa daha mutlu bir hayat sürebilirdim fakat ben okumayı seçtim. Bunun sebebi çevremde gördüğüm adaletsiz ve eşitliksiz yaşama başkaldırmamdır. Daha iyi bir hayat, daha özgür bir dünya için okuyorum ve mücadelemi veriyorum” diyor.
Bursa Uludağ Üniversitesi’nde ekonometri okuyan Gamze arkadaşımız da pandemi sürecini değerlendirirken özellikle eğitimin niteliksizliğine, ekonomik ve sağlık kaygılarına, aile içinde genç bir kadın olarak maruz kaldığı sorunlara değiniyor. Üç haftalık tatil sürecinde ailesinin yanına gittiğini belirten Gamze, öncelikle bu süreçte devlet aygıtının ve ona bağlı olan sağlık kuruluşlarının ve yaptırımlarının ne kadar güvensiz hissettirdiğinin altını çiziyor. Geçirdiği en ufak bir gribal enfeksiyonun tedavisi için bile hastaneye gitmeye korktuğunu söyleyen arkadaşımız hala daha devam eden salgına karşı yaptırımların hiçbir zaman gerçek manada bizi korumak olmadığını sadece içimizi rahatlatan illüzyonlar olduğunu söylüyor. Babasının ve ağabeyinin mesleğinin hurdacılık olduğunu ve devletin bu süreçte esnafa hiçbir şekilde destek vermediğini söylüyor. “Aslında aile evine gitmem salgına karşı gerçek bir tedbir olarak hayatıma yansımadı. Babam ve ağabeyim sürekli olarak hurda toplamak ve satmak için evden ayrılmak zorunda ve yaptıkları iş maalesef steril ortamlarda çalışmaya elverişli değil. Bu durumda ben ve diğer aile fertleri virüsle vals etmekten kendimizi geri alamadık” diyor.
GÖNÜLDEN KOPAN 100 LİRA İLE YAŞAM SÜRMÜYOR
Genç bir kadın olarak da evde ders çalışmak ve eğitimine kesintisiz devam etmek için gerekli ortamı yaratamadığını söylüyor. Bunun en başat sebeplerinden biri olarak da “evin kızı” misyonu ile ona yüklenen aslında aile içinde ortak paylaşılması gereken sorumluluklardan şikayetçi oluyor. “Ne zaman ders çalışmak istesem ya perde asıyorum ya bulaşık yıkıyorum ya da eve gelen misafirlerle ilgileniyorum” diyen Gamze, bu ortamda bir kadın olarak var olabileceğinin mümkün olmadığını anlayarak Bursa’ya geri dönme kararı alıyor ve bu sefer de kaldığı öğrenci apartında yaşadığı internet bağlantısının yetersiz olması sebebiyle sürekli arkadaşlarının evlerinde gerekirse onları sabahın köründe uykularından ederek sınavlara girmek zorunda olduğunu söylüyor. Yaşadığı maddi sıkıntıları kendisine sorduğumda ise KYK bursu aldığını ama bursun pek de yeterli olmadığını onun yanında pek çok yere ekonomik destek ya da gıda yardımı başvurusunda bulunsa bile yaşadığı mahallenin muhtarının gönlünden kopan bir 100 lira haricinde pek de bir yardım görmediğini söylüyor. Şimdi yaz okulu döneminde olan arkadaşımız artık bursu da kesildiği için iyice darboğazda olduğunu ve çalışmak zorunda hissettiğini açılıyor. Pandemi sürecinde yaşadığı apartın sahiplerinin de kendisini zor duruma soktuğunu ekliyor. Yaşadığı apartta aylık konaklama ücretlerinin pek çok yurt öğrencisi tarafından ödenmesinde zorluk çekilmesi neticesinde kendisini de bu ücretin indirime ya da kalmadığı dönemlerin parasının alınmaması noktasında başvursa da herhangi bir gelişmeyle geçtiğimiz haftaya kadar karşılaşmadığını belirtiyor. Hem üniversite içinde hem de kendi yaşadığı apartta öğrenicinin durumunu düşünerek hareket edilmesinden ziyade bu işlerin kâr hırsıyla yürütülmesi arkadaşımızın kendisinin ve neredeyse tüm öğrencilerin mağdur edildiğini gösteriyor.
SANA GİT DİYEMEM AMA KAL DEMEK GELMİYOR İÇİMDEN
Felsefe bölümü öğrencisi Sennur arkadaşımız ise pandemi sürecinin hemen öncesinde taşındıkları evlerinde daha oturma fırsatı bulamadan aile evlerine döndüklerini ve bunun sonucunda üç ayın ortalaması alınarak gelen ve kesilmediği için kısmen de olsa sevindiğimiz elektrik, su gibi hizmetlerin faturalarından oldukça şikayetçi. Daha önceki kiracının su borcunu ödediklerini ve onun faturasının ortalaması alınarak kendisine yollanan su faturalarının kendisini zora soktuğunu belirtiyor. Yine yetersiz yaptırımlar ve güvencesizliklerle boğuştuğunu söylüyor. Aile evinde geçirdiği süreyi ise kısaca şu şekilde özetliyor arkadaşımız: “Annem işçi, pandemi sürecinde iki ay çalışamadı ve aldığı ödenek çok komik bir rakamdı. Ailemizi bu ödeneklerle geçindirmemiz neredeyse mümkün değildi. Bu süreçte hepimiz çok zorluklar çektik.” Sennur da diğerleri gibi sağlık sisteminin doğru şekilde çalışmadığını, doğru yaptırımların uygulanmadığını ve tüm insanlar gibi bu süreçte kendisinin de kafasının karışık olduğunu üzülerek söylüyor. Kendisi şu anda Bursa’ya öğrenci evine dönmüş olsa da buraya sadece eşyalarını toplayıp aile evine geri dönmek için geldiğini ama şimdi üniversitenin yaptığı bir açıklama ile bazı derslerin online ortamda bazılarının ise dersliklerde işleneceği gibi saçma bir duyuru ile karşılaşınca ne yapacağını bilemediğini söylüyor. Ailesi haklı olarak uzak eğitim sürecinde gereksiz yere masraf yapmama kaygısı ile arkadaşımızı geri çağırırken üniversitenin bu muğlak açılması da geri dönmesini şimdilik engelliyor. Aile evine döndüğünde de eskisi gibi kendine ait bir alanı olmadığını anlayan arkadaşımız “Benim okuduğum şehir dahilinde kurduğum gelecek planlarım vardı fakat şu anda iki arada bir derede kalıyorum. Geleceksizliğimi iliklerime kadar hissediyorum” diyor.
Evrensel'i Takip Et