Hayvan derisinden pamuklu bezlere: Maskenin tarihi
1918’de yayılımı artan ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olduğu düşünülen adı İspanyol Gribi’’ olan virüsle birlikte de maske kullanımı salgın sırasında epey yaygınlaştı.
Fotoğraf:Unsplash
Koronavirüs pandemisiyle beraber toplumun büyük çoğunluğunun kullanmasıyla birlikte maske hayatımızdaki en önemli araçlardan biri haline geldi. Her ne kadar maskenin insanlık tarihindeki kullanımına dair konuşulduğunda Kara Veba salgını gösteriliyor olsa da kökenleri aslında Roma’ya kadar dayanıyor.
BURNUN VE AĞZIN KAPATILMASI
Solunum yollarının kapatılmasına baktığımızda bundan 2000 yıl öncesine kadar dayandığını görüyoruz. Romalı filozof Pliny (MS 23- MS 79) zencefil ezdiği sırada tozundan korunmak, tozu filtrelemek için hayvanların mesane derisini kullanıyordu. Aynı deriyi o zamanlarda dekorasyonlarda pigmentasyon için kullanılan zehirli bir bileşik olan civa sülfitle uğraşırken de kullandığı biliniyor.
Daha sonralarında da Marco Polo’nun yazdığı seyahat günlüklerine bakıldığında da 14. Yy’da Çin’de Yuan Hanedanlığı’na dayanan benzer yüz maskelerinin olduğu görülüyor. Bu ipek eşarp şeklinde olan yüz maskelerinin de; Çin imparatoruna hizmet eden hizmetkarların ve imparatorun çevresindeki insanların nefeslerinin imparator için hazırlanan yiyecekleri kirletmesini önlemek için ağızlarını ve burunlarını kapatacak şekilde kullanıldığı notlar arasında yer alıyor.
Leonardo da Vinci (1461-1519) de boya ve alçıyla iş yaparken onlardan kaynaklanan toksik kimyasalların akciğerlerine girmesini önlemek için bezleri suya batırarak yüzüne koyuyordu.
HASTALIKLARLA BERABER ARTAN KULLANIMI
14.yy’da Kara Veba salgınıyla birlikte insanlar yüz örtülerini daha da çok kullanmaya başladı. 17.yy’da da salgının yükselişe geçtiği başka bir zamanda, Fransız doktor Charles de Lorme tarafından icat edilen gaga maskelerin kullanımı o dönemki doktorlar arasında yaygın şekilde kullanılmaya başlandı. Yüzün tamamını kaplayan maskenin, maskeyi takan kişinin görebilmesi için iki camla kaplı deliği vardı ve gaga, hastalıkları filtrelemek için genellikle nane ve kafur dahil olmak üzere baharat ve aromatiklerle doldurulmuştu.
Koyulan maddelerin keskin kokuya sahip olmalarının sebebi özellikle sokaklarda ölen insanların çürüyen vücutlarının kokusunu almamak için olsa da tek sebebi o değildi. Aslında pek de işe yaramayan maskeleri geliştiren Charles de Lorme da; kökeni antik Yunan’a dayanan miasma teorisinden ötürü geliştirmişti. Miasma teorisi de kötü kokuların ve kötü havanın hastalıklara neden olduğunu söylüyordu. O dönemde de henüz mikroplar, mikroskobik canlılar bilinmediği için halk arasında da hastalığın pis kokulu havadan yayıldığı düşünülüyordu. Örneğin sineklerin vektör oldukları sıtma (malaria) hastalığının (İtalyanca ‘’mal aria’’ – kötü hava) bataklıklardan gelen kötü havadan dolayı olduğuna inanılıyordu.
MİKROPLARDAN HABERDAR OLMAK
1861 yılına gelindiğinde mikrobiyoloji açısından önemli bir gelişme yaşandı. Louis Pasteur tarafından havada bakterilerinin olduğunun keşfi, insanların nefes almanın vücuda patojenlerin girmesi noktasında önemli olduğunun farkına varmasını sağladı. Daha sonrasında da doktorlar salgınlar sırasından bulaşmayı sınırlandırmak için pamuklu maskeleri tavsiye etmeye başladı. O dönemde de bazı insanların estetik kaygıları yüzünden dantelli maskeler kullandığı da biliniyor.
Günümüzdeki cerrahi maskelerin atası da aslında 20.yy’ın başlarında Malaya’da bir halk sağlığı uzmanı olan Wu Lien-teh’in Çin’in kuzeyinde ortaya çıkan vebayı araştırırken kullanmasına dayanıyor. Wu Lien-teh kulaklara asılabilmesi için pamukla sarılmış gazlı bez katmanlarından bir maske geliştirdi. Maskenin kullanımı da daha sonrasında bölgede salgın sırasında kullanıldığında işe yaradığının gözlemlenmesiyle artmaya başladı.
Doktorlar arasındaki kullanımını arttıran önemli olay da 1905 yılında yapılan bir çalışmayla oldu. Doktor Alice Hamilton tarafından yapılan çalışmada kızıl hastalarının öksürdüğünde ve ağladığında etrafa saçılan, atılan bakterilerin miktarı incelendi. Ek olarak da konuştuklarında ve öksürdüklerinde sağlıklı olan doktor ve hemşirelerin saçtığı bakteri miktarları ölçülerek kayıt edildi ve karşılaştırıldı. Karşılaştırmalardan elde edilen sonuçlarla birlikte ameliyat sırasında maske kullanımının önemli olduğu anlaşıldı. Daha sonrasında da bu çalışma cerrahların ve hemşirelerin yaygın maske kullanımına sebep oldu.
1918’de yayılımı artan ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olduğu düşünülen aslında Amerika’da ilk vaka görülmesine rağmen sadece İspanya’da medyada yer alması dolayısıyla adı ‘’İspanyol Gribi’’ olan virüsle birlikte de maske kullanımı salgın sırasında epey yaygınlaştı. Doktor ve hemşirelerin kullanımı zorunlu olurken birçok bölgede de toplu taşıma kullanımında, fabrikalarda ve atölyelerde maske kullanımı zorunlu hale getirildi.
KORONAVİRÜS PANDEMİSİ VE MASKE KULLANIMI
Koronavirüs açısından da virüsün boyutundan ötürü ‘’herkesin’’ maske kullanması hala bazı doktorlar ve halk sağlığı uzmanları tarafından tartışılıyor olsa da hasta insanların kullanması noktasında en azından ortak fikirdeler. Virüsün yayılımı açısından da maske önemli bir yer tutuyor. Sınava girecek öğrencilerin hayatını turizme göre daha değersiz gören; fabrikalarda ve atölyelerde üretim tam gaz devam ederken hiçbir önlem almayan iktidar salgının reçetesini halka kesmeye çalışıyor. Salgının daha korkutucu bir hale gelmesindeki en büyük suç ne maske kullanmayan insanlar da ne de her gün işe gitmek zorunda bırakılan işçilerindir. Bu suç her gün işçileri ölmeleri pahasına çalıştıran kapitalistler ve onların ortağı iktidarındır.