2 Eylül 2020 03:00

Ne masallar ne ninniler söylediler dünya üstüne, aldatıldık dünya böyle değil (*)

Gerilim genç omuzlara çok ağır geliyor. “Karantina demeyelim de kozamıza çekildik diyelim” diyen Nil Karaibrahimgil rahatlığında olamadı üniversiteli genç kadınlar.

Ne masallar ne ninniler söylediler dünya üstüne,  aldatıldık dünya böyle değil (*)

Fotoğraf: Freepik

Elif ERGİN

İstanbul

Üniversite diploması almak, artık genç kadınlar için bir güvence olmaktan çıkalı çok oldu. Diplomaların, sertifika ve eğitim belgeleri ile birlikte sunulduğu CV dosyaları, iş kapıları açmıyor artık.İşsizliğin hala garanti haline gelmediği bölümleri okuyanlar, buralardan mezun olanlar için ise bol stresli, bol çatışmalı, bol tehlikeli iş kapıları aralanıyor.

Özellikle sosyal bilimler, fen bilimleri vb. alanlarında olanlar için akademisyen olmak daha cazip bir fikir haline geliyor. Tüm yolları kapalı olmasına rağmen.

Geleceğin belirsizliği bugünü de etkisi altına alıyor.

Yalnızca karamsarlık türevi duyguları yeniden üretmiyor bu belirsizlik. Aynı zamanda “kurtulmaya”, “kabul edilebilir düzeyde yaşamaya”, “gerçek aşkı bulmaya”, “kendine kabul edilebilir bir statü edinmeye” dair benci hırsları, umutları, özlemleri de dönemin koşullarına uygun olacak biçimde yeniden üretiyor.

Yeşilçam’ın sevdiği adama kavuşan mağrur kadınlarının, gelinlikle binip sonsuz mutluluğa yola çıktıkları düğün arabaları hayalinin yerini, şirket yöneticisi zengin adamları dize getirmiş ama saflığını kaybetmemiş “duygusal, güçlü” kadınlarının rahata erdikleri bir yaşam hayali alalı çok oldu.

HAYATIN GERÇEKLİĞİ KARŞISINDA ANLATILAN MASALLAR

Ekonomik kriz, pandemi ile birleşti. Bu birleşmenin toplumsal yaşamda yarattığı sonuçlar, genç kadınların yaşamının her alanında bu hayali yeniden farklı biçimlerde üretir oldu. Şimdi bu hayal ekonomik kriz ve pandemi kıskacında yeniden kurgulanıyor. Çünkü; kız çocuklarına doğdukları andan itibaren anlatılan masallar, kendi ayakları üzerinde durmaya dair çekilen nutuklar, mutlu, maddi açıdan da kendini rahat hissettirecek evlilik öğütleri… Muhafazakarlık ve sekülerlik arasında değişen dozlarda ama temelde aynı “makbul” kadın olmayı anlatan, hedefleyen masallar hayatın çıplak gerçekliğine çarparak dağılıyor.Ülkeyi yöneten iktidar muhafazakar bir rejim kurma amacında; evde anlatılan masallara, bu masalların en gerici olanlarına politik bir gerçeklik kazandırmak istiyor.

Genç kadınları her geçen gün daha çok sıkıştıran iktidar politikaları ve hayatın dayattıkları arasındaki kıyasıya gerilim giderek artıyor.

İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkma tutumuna, kadın katillerini devlete rağmen yargılatma çabasına bakılacak olursa bu gerilimin uç verdiği en somut nokta kadına yönelik şiddete karşı tepki, bu şiddeti sistematik hale getiren iktidara yönelen öfke.

Ama bu gerilimin bir de genç kadınların gündelik yaşamları, arkadaşları, aileleri, okulları, hocaları ile ilişkilenme biçimlerine, tercihlerine yansıyan sonuçları var. 

Gerilim genç omuzlara çok ağır geliyor.Özellikle üniversitelerin eğitime ara vermesiyle memleketine, aile evine dönen genç kadınlar sosyal kültürel yaşantılarında yalnızlaştı ve bu gerilim ile baş başa kaldı. “Karantina demeyelim de kozamıza çekildik diyelim” diyen Nil Karaibrahimgil rahatlığında olamadı üniversiteli genç kadınlar.

Depresif bir ruh hali ile yalnızca ekonomik değil sosyal bir bunalımın pençesinde; kaç kadın ayrıldı sevgilisinden? Kaç arkadaşlık ilişkisi hakkında “aslında arkadaşım yokmuş” hükmü verildi? Kaç dizi bitirildi, nerde böyle hayatlar diye iç çekilerek?

KENDİNİ KORUMA VE KURTARMA İÇGÜDÜSÜYLE...

“Kıskançlığı da sevdadan sayan” ataerkil kodlar ile “öldüren sevgi” arasında, “sosyal statüleri aşan lirik aşklar” ile “pandemi koşullarını aşamayan flörtler” arasında, “idealist hayaller kurulan meslekler” ile “torpille kazanılan kürsüler” arasında genç kadınlar çok gergin.

Gerilimden kendini koruma ve kurtarma içgüdüsü genç kadınların günlük yaşam tercihlerini etkiliyor. Daha çıkarcı ilişkiler kurma, ne olursa olsun akademik yaşantıda başarı elde etme, günden haz almaya dayalı bohem bir yaşam tarzı, kişisel konfor alanını koruma ve genişletme isteği...

Günlük yaşam tarzındaki benmerkezci tutum, iktidarın saldırılarına karşı birleşme eğilimi ile birlikte ve birbirini içererek ilerliyor.

Ama gündelik yaşamın bu hali ile birleşme ve mücadele etme birbirinden çok ayrı iki olgu gibi duruyor kadınların yaşamında.

Bahsettiğimiz gerilimin, genç kadınları bu kadar rahatsız eden koşulların niteliği anlaşıldığı ölçüde, genç kadınların bilincinde yer edindiği ölçüde rahatsızlığın çözümünü ve nasıl hareket etmek gerektiğini konuşabileceğiz.

Kapitalist sistemin neden cinsiyetçi bir sistem olduğunu tartışmak başka bir yazımızın konusu olsun.Biz bu sistemin işleyiş ve krizlerinin genç kadınların duygu dünyasında yarattığı sonuçlara dair iki çift laf edelim. Kapitalizm kendi krizlerinin sonuçlarını üretenlerin yaşamlarına havale eder. Yalnızca düşen alım gücü, yoksullaşma, işsizlik değildir bu sonuçlar.

Kapitalizm koşullarında “kamusal ve özel hayat”, “dışardaki iş ve evdeki iş”, “fabrika ve mutfak” gibi ayrı alanları birleştiren sömürü ilişkileri bir bütündür. (**)

Ekonomik krizle evde baş etmeye çalışmanın getirdiği “çaresizlik” duygusunu, ne kadar çabalanırsa çabalansın, istenen yaşam standardına ulaşamamanın getirdiği “eksiklik ve yetersizlik” hissini, sosyal ilişkilerdeki “korku, kaygı, değersizlik” gibi duyguları, kadınların kendilerine zaman ayıramamasının getirdiği özgüvensizliği de genç omuzlara yıkar. Sevgi, aşk ilişkilerinin kodlarını da yeniden yazar.

“ALDATILDIK, HEM DE ÖYLE BÖYLE DEĞİL”

Özgürlük, eşitlik gibi bugün her genç kadının özlem duyduğu yaşam koşullarını bile kendinin işleyişi için fayda sağlayacak biçimlerde tanımlar ve bu tanımlara ikna etmeye çalışır. Bu yükleri genç kadınların omuzlarına yıkma görevi bugün tek adam yönetiminde. Tüm gücüyle bu görevi yerine getirmek için çalışıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekten, tecavüzcülerin korunmasının sistematik hale getirilmesine kadar uzanıyor çabası. Bu gerilimle yaşamaya kadınları ikna etmenin bir aracı olarak kadına yönelik şiddeti fiziki, psikolojik tüm yönleriyle bizzat örgütlüyor.

Bu yüksek gerilimli hat yaşamın ta kendisi. O nedenle kaçmak, saklanmak mümkün değil. İlişkinizde yaşadığınız sorunun siz ve karşınızdaki kişiye özgü yanları elbette var. Aile içindeki baskılanmaların boyutları elbette farklılıklar gösteriyor. Yaşadığınız çaresizlik, kaygı, umutsuzluk gibi duyguların motivasyon noktaları değişkenlik arz edebiliyor. Ama yaşamın toplamı ve temeli aynı şekilde örgütleniyor; kapitalizmin kodları ile.Benci olmayı öğütlüyor, “kendi kabuğunda” mutluluk vaadediyor, “milyonda bir şans da olsa kurtulabilirsin” diyor masallar.

İnanmayın!Aldatıldık! Hem de öyle böyle değil!

Masallara, ninnilere kulak vermeye devam etmek daha çok yıpratacak genç kadınları.Mücadele etmek yalnızca çok acil ve yakıcı hale gelmiş bir duruma ses çıkarmak değil; bu sistem ve krizlerinin omuzlara yıktığı tüm sosyal sonuçlara ve temellerine karşı birlikte hareket etmektir.

Bu yüksek gerilim hattı çokça olanak sunuyor birlikte hareket etmek için.

Masallar tek adamın olsun; biz gerçek hikayemizi yazalım.Haklarımızı korumanın, talep etmenin, bir yanımızdaki ile birlik olmanın, bu yüksek gerilimden çıkmanın hikayesini kendi pratiğimizle yazalım!

(*) Rengin, Aldatıldık isimli şarkısı

(**) https://teoriveeylem.net/tr/2020/03/kadinlarin-ezilmesinin-kokeninde-ne-var-sorusuyla-yanitlanacak-soru-8-mart-kimin-gunu/

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et